Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
440.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4250
440. MEKTUP
MEVZUU: Ölülerin ruhları namına sadaka vermeyenin keyfiyeti.
NOT: İmam-ı Rabbani Hz. bu mektubu, Molla Salih Türk'e yazmıştır.
***
Allah'a hamd olsun. Onun seçmiş olduğu kullarına dahi selâm. Bir gün hatıra geldi ki, ölen akrabalardan bazılarının ruhları için sadaka vereyim.
Bu esnada zahir oldu ki, sırf bu niyetle o meyit için ferah ve sürür hâsıl olmuştur. Nazarda dahi, ferah ve sürür zuhura geldi.
O sadakayı vermek vakti gelince... Onu vermekle, önce Hatem'ür-rüsül Resulullah (sav) Efendimizin ruhaniyetini kasd ettim. Ona ve âline salât ve selâm. Nitekim, daha önce âdetim de buydu. Sonra da, o meyitin ruhaniyetini niyetime aldım.
Tam bu sırada, o meyitte, gam ve hüzün hissettim. Vahşet ve sıkıntı zuhura geldi. Bu durumu müşahedede dahi bana tam bir taaccüp geldi. Zira, onun vahşetinin ve sıkıntısının sebebi belli değildi. Halbuki, duyulan mana oydu ki, bu sadakadan dolayı onun için büyük bereketler hasıl olmaktadır. Böyle iken, onda ferah ve sürür eseri görülmüyor.
Aynı şekilde, bir gün Resulullah (sav) Efendimizin ruhaniyetine bir meblağ adadım. Bu adağıma sair enbiya-i kiramı dahi kattım. Bu işte dahi, Resulullah (sav) Efendimizin rızasını görmedim.
Aynı şekilde, bazı vakitlerde sair enbiyayı dahi salâvatlara kattım. Bundan dahi, Resulullah (sav) Efendimizin rızası zahir olmadı.
Halbuki şu mana bilinmekte idi: Bir kimsenin ruhaniyeti namına sadaka verildiği ve bu sadakaya bütün müminler katıldığı takdirde, o sadakanın sevabı hepsine ulaşmakta ve niyete alınan kimsenin sevabından da bir şey eksilmemektedir.
"Rabbin mağfireti geniştir."(53/32) manası doğru iken, o takdirde kederin, rıza olmayışın manası nedir?
Bu şekli durum bir süre kaldı. Sonunda, Sübhan Hakkın fazlı ile o kederin ve hüznün manası açıldı. Şöyle ki:
Bir meyit namına sadaka başkası katılmadan verildiği zaman; o meyit bu sadakayı kendi tarafından alır; hediye yollu Resulullah (sav) Efendimizin hizmetine götürür. Böylelikle de, Resulullah (sav) Efendimizden o sadaka vasıtası' ile çokça feyiz ve bereketler alınır. Amma o sadaka sahibinin sadakası ile, Resulullah (sav) Efendimizi de kasdına alması böyle değildir. Çünkü sevaptan başka, meyit için bunda bir fayda yoktur. Başkasının da katılması suretinde, eğer sadaka kabul edilir ise, meyit için o sadakanın sevabı vardır. Başkalarının katılmaması suretinde, eğer sadaka kabul edilir ise, hem sadakanın bereketleri vardır; hem de o sadakayı ihmal etmenin bereketleri vardır. Bir de, o sadakayı Resulullah (sav) Efendimize hediye etmenin feyizleri.
Anlatılan mana, her sadakada vardır; bunda meyitle başkası aynıdır.
Şöyle ki: Başkalarını katma suretinde sevab olarak bir derece vardır. Başkalarını katmamak suretinde ise, iki derece vardır:
a) Sadaka derecesi.
b) Kendiliğinden, bu sadakayı başkalarına götürme derecesi. Anlatılandan başka şu da malum oldu ki:
Bir garip, büyüklerden birine bir hediye ve bir armağan götüreceği zaman, en faziletlisidir ki, başkalarını ortak etmeden, o hediyeyi, o armağanı götüre... İsterse, o kimse, tabilerden biri olsun...
Kendisine hediye verilen kimse, o hediyeyi, kendiliğinden dilediği ihvanına ve diğerlerine verir.
Al ve ashap, Resulullah (sav) Efendimizin ayali mesabesindedir. Ona ve diğerlerine salâtlar ve selâmlar. Bu durumda, diğerlerini de, Resulullah (sav) Efendimizin hediyesine dahil kılsa dahi, yine beğenilir ve makbul olur.
Evet, örf halinde gelen odur ki, büyüklerden birine hediyeler verildiği zaman; o hediyede, akranı da kendisine ortak edilir ise, edepten uzak bir hareket olur. Keza, hediye verilenin rızasını almaktan da. Amma, o zatın te-baiyeti ile hizmetinde bulunanlara verilen hediye böyle değildir. Bunda hoşnut olunan bir mana vardır. Zira, bir şahsın hizmetinde bulunanlara ikramda bulunup ağırlamak, o şahsın kendisini ağırlamaktır.
Bundan malum olan şu ki: Meyyitlerin çoğunlukla nzası, sadakanın tek olarak verilmesindedir; başkalarının da katılmasında değil. Lâkin, bir meyit namına sadaka verileceği zaman, yerinde olur ki, önce tek başına Resulullah (sav) Efendimizin ruhaniyetine bir şey hediye edile... Bundan sonra da, meyit namına sadaka verile. Zira, Resulullah (sav) Efendimizin hakları, sair halkın haklarının üstündedir. Böyle olduğu takdirde, şu ihtimal vardır ki, Resulullah (sav) Efendimizin bereketi ile, öbür sadaka dahi makbul ola. Allahu Teala ona salât ve selâm eylesin.
Bu fakir, mevta namına verilen sadakalarda, niyet sağlama çıkarılmasına bir çare bulamadığından; en faziletlisi, onu Resulullah (sav) Efendimizin niyeti ile verip o meyiti dahi kendisine katmak olmuştur. Zira, umulan odur ki, Resulullah (sav) Efendimizin bereketi ile o sadaka makbul olur. Allahu Teala ona salât ve selâm eylesin. Ulema dedi ki:
- Resulullah (sav) Efendimize okunan salâvat makbuldür. İsterse riya ve süm'a için olsun. (Yani görsünler ve duysunlar diye)
İş bu salâvat-ı şerife, Resulullah (sav) Efendimize ulaşır; isterse, salâvat okuyana bir sevap nasıl olmasın. Zira sevap, niyetin sağlamlığına bağlıdır.
Salâvatın, alemlerin Rabbı Zat'ın mahbubu olan Resulullah (sav) Efendimize ulaşmasına ve onun hakkında makbul olmasına en küçük bir sebep
yeter. Kaldı ki, Allahu Teala, onun hakkında şöyle buyurdu: "Allah'ın sana fazlı büyük olmuştur."(4/113)
İş bu ayet-i kerime, Resulullah (sav) Efendimiz hakkında nazil olmuştur.
Allahu Teala, ona ve âline, enbiya-i kiramdan, melâike-i izamdan bütün kardeşlerine salât eylesin. Taa, kıyamete kadar...
***