Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
522.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4194
522. MEKTUP
MEVZUU: a) irfan sahibinin muamelesi, öyle bir dereceye ulaşır ki; orada asla malum bir suret hası! olmaz. Bu durumda, zerrelerden her zerre onun için matluba Sultani bir yol olur.
b) Bu irfan sahibine mahabbet, Sübhan Hakkın mahabbetine müncer olur. Ona buğzetmek dahi Sübhan Hakka buğzetmeye çıkar.
c) Resulullah (sav) Efendimizin âline tazim ve onlara ihanet dahi, Resulullah (sav) Efendimize nisbet sebebi ile üstte anlatılan mana hükmünü taşır.
NOT: İmam-ı Rabbani Hz.
bu mektubu, Hazret-i Mahdumzade Muhammed Masum'a yazmıştır. Allahu Teala, ona
selâmet ihsan eylesin.
-Bu mektup mana olarak
nakledilmiştir-
***
Zil makamlarını aştıktan sonra; irfan sahibinin muamelesi asla ulaştığı zaman, onun eşyaya taalluku olan ilmi zılliyet kaydından beri olur. Yani eşya kendisine malum olur; hem de onlardan yana kendisinde bir şey hasıl olmadan. Zira, kendisinde hasıl olan her şey, o şeyin akıldaki zilli ve suretidir; o şeyin aynı değildir. Hiç şüphe edilmeye ki, bir şeyden, akılda hasıl olan suretler, o şeyin benzeri ve misalidir; kendisi değildir. Nitekim bu manaya, sarih keşif, sahih ilham da şehadet eder.
Mana üstte anlatıldığı gibi olunca; o irfan sahibi, alem için sübhan Hak ile saniyet ve masuniyet (yaratan ve yaratılan) dışında bir nisbeti sabit görmez. Zılliyet, ayniyet, mir'atiyet kavlinden sakınır.
Üstte anlatılan muamele, zati kemalâta bağlıdır. Çünkü zat için, zati gına vardır. Yani alemden yana. Şu ayet-i kerime bu manayı anlatır:
"Allah alemlerden elbette ganidir."(29/6)
Amma bazı esma ve sıfat mertebeleri böyle değildir. Zira bu nisbet, onlarda tasavvur edilmiştir.
irfan sahibi, bu makamlardan geçip de, aslın aslına ulaşmadıkça, kendisine bu nisbetten bir nasip yoktur.
Zerrelerden her bir zerre bu makamda o irfan sahibini, yüce mukaddes Hakka çıkaran sultani bir yo! olur. Amma husuli ilim böyle değildir. Zira bu surette alim (veya alem) her şeyi kendi tarafına çeker. Kendisini bütün eşyaya ayna kılar. Zılliyet ve mir'atiyet durumunda da mana budur; o ilmin sahibi, her şeyi kendine çeker. Basiret nazarını, kendi ötesine nüfuz etmeye bırakmaz.
Sübhan Allah'ın keremi ile zıllıyet husulü kaydından halâs olduktan sonra, mevcudat zerrelerinden her bir zerre; ister araz, ister cevher, ister afak, isterse enfüs yanlısı olsun, onun için gaybin gaybi kapısı olur.
Şunun da bilinmesi yerinde olur ki,
O şahıs, daha önce bütün eşyaya bir ayna idi. Her yaptığını da kendi nefsi için yapıyordu. Zaruri olarak, kendisinden her sudur eden de, ona raci idi. Bunun için de ister niyet etsin; isterse etmesin. Fakat şu anda nefsinin aynasını aynalıktan almıştır. Zılla bağlanmaktan dahi imtina etmiştir. Bu durumda bir oluk gibidir; kendisine her ne bırakılsa, kalmaz gider. Hiç şüphe yok ki, bu durumda her yaptığını kendi nefsi için yapmaz. Elbette Sübhan Hak için yapar. Bunun için de, ister niyet etsin; isterse etmesin. Zira niyet, muhtemel bir iş hakkında olup yakin halinde olan bir iş için değildir.
Mana üstte anlatıldığı gibi olunca; o irfan sahibini sevmek, Sübhan Hakkın sevgisine müncer olur. Ona buğzetmek dahi, Sübhan Hakka buğza gider. Keza onun tazimi ve tavkiri dahi, Sübhan Hakkın tazimi ve tevkiri olur. Ona ihanet ve ona karşı edep dışı hareket dahi, Sübhan Allah'a ihanete ve ona karşı edep dışı harekete çıkar.
Bu nisbet, değişik derecelerine göre, Resulullah (sav) Efendimizin ashabı için de varittir. Onları sevmek, Resulullah (sav) Efendimizi sevmeye götürür. Onlara buğzetmek de böyledir. Bu manada Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Onları seven,
benim sevgim sebebi ile sever; onlara buğzeden de bana buğuz sebebi ile
buğzeder."
Bu nisbet, Resulullah (sav) Efendimize âli için dahi sabittir. Lâkin bu nisbetin zuhuru Hazret-i Ali, Hazret-i Patıma, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin'de daha tamamdır. Bu nisbetin sirayeti, on iki imamda dahi müşahede ediliyor. Allah onlardan razı olsun.
Vesselam...