Aranızda suşi seven var mı?
- Ayrıntılar
- Kategori: Lezzet ve tarz
- Gösterim: 1495
Japonların ünlü yemeği suşi, tüm dünyada olduğu gibi İstanbul’da da popülerliğini korumaya devam ediyor. 5-6 yıl önce suşinin adını ilk kez duyan insanlar, önce meraktan, sonra özentiden, bir süre sonra ise hayatına sınıfsal farklılık katmak adına suşi restoranlarına takılmaya başladı. Peki suşiyi bu kadar popüler yapan ne?
Japonların ünlü yemeği suşi, tüm dünyada olduğu gibi İstanbul’da da popülerliğini korumaya devam ediyor. 5-6 yıl önce suşinin adını ilk kez duyan insanlar, önce meraktan, sonra özentiden, bir süre sonra da hayatına sınıfsal farklılık katmak adına suşi restoranlarına takılmaya başladı. İlk başlarda bu lezzet Türklerin damak tadına uzak gelse de zaman geçtikçe sevildi; ya da sevilir gibi oldu. Çiğ balık, pirinç ve yosun gibi ayrı dünyaların üç yiyeceğinden oluşan suşi ile ilgili bugün üç grup var. Birincisi; küçük de olsa gerçekten suşiyi sevenler. İkincisi ise; belli bir sınıfa dahil olmak için suşiye ihtimam gösterenler grubu. Üçüncüsü ise suşiye hâlâ uzak duranlar, onu tatmayanlar. Suşi müdavimlerinin büyük bir kısmını ikinci grup oluşturuyor. Bu kitlenin oluşmasında medyanın sürekli ‘suşi’yi gündeme getirmesinin rolü büyük. ‘Suşi yemek’, ‘arkadaşlarla suşi restoranına takılmak’ havalı olmaktan ibaret bir eylem gibi gözüküyor. Ünlülerin davet edildiği suşi restoranlarının açılış maceraları da işin magazinsel boyutu.
Gerçekten suşiyi bu kadar popüler yapan şey nedir? Sadece özentiden mi ibaretti? ‘Güzelim çiğ köfte’ dururken medyanın suşiye bu kadar ilgi göstermesi hayra alamet mi? Suşi, dünyanın diğer ülkelerinde de bu kadar popülerleştiriliyor mu? Evet, suşi tüm dünyada moda bir yemek. Bu modadan Türkiye de nasibini aldı. Yaygınlaşmasının en önemli nedeni, sağlıklı beslenme trendine hizmet etmesi. Çünkü suşi, kalorisi düşük bir yemek olarak tanıtılıyor. Diyet yapanlara öneriliyor. İçinde balık bulunması, doktorlar tarafından çok yararlı olduğu söylenen Omega 3 yağını hatırlatması, tercih edilme nedenlerinin başında geliyor. Kurutulmuş yosuna sarılarak sunulması da doğal beslenme açısından suşiyi cazip kılıyor.
Suşi, pilavın yerine geçer mi?
Memlekette bir suşi karşıtları var. Mesela Mutfak Dostları Derneği Başkanı Ahmet Örs, suşinin sağlıklı olduğunu düşünmüyor. Hatta onu saatli bomba kadar tehlikeli buluyor. İstanbul’da marketlerde bile şuşi bulmak mümkün. Ucuz suşi yapan yerler var. Ancak suşi, malzemesi gereği çok ucuz bir yemek değil. Yemek kitaplarından okunarak yapılacak bir yemek hiç değil. Suşi ustaları Japonya’da 10 yılda yetişiyor. Örs, “Suşi çiğ balıkla yapıldığı için yanına konulan diğer malzemelerden kolayca bakteri üremesine yol açabilen bir yiyecek. Son derece sağlıklı koşullarda işlenmesi ve birkaç saat içinde tüketilmesi lazım. Nice yerde suşiler kalıyor, ertesi gün de ikram ediliyor. Ülkemizde hijyen koşullarına çok önem verilmediği düşünülürse suşi bizim elimizde saatli bombaya dönüşüyor.” diyor. Örs’e göre suşi merakı, özentiyle başlayan ama daha sonra ‘dışarıda yemek yeme akımının’ uzantısı haline gelen bir etkinlik. Örs, suşinin ne kadar popüler olursa olsun asla Türk yemeklerinin önüne geçemeyeceğini de ifade ediyor. Örs, “Biz pilav yemeden duramayız. Çünkü bizim genlerimizde var. Suşi bir fantezidir, bugün gelir, yarın gider ama pilav kalır.” diyor.
***
Suşi nedir? Nasıl yapılır?
Suşi, haşlanmış ve soğutulmuş yağsız pirincin içerisine çiğ balık dilimleri veya deniz mahsulleri eklendikten sonra Japonya’ya özgü kurutulmuş yosun yaprağına sarılarak hazırlanan bir Japon yemeği. Suşide kullanılan pirinç, özel bir sirke, şeker ve tuz karışımında bekletiliyor. Pirincin bu şekilde hazırlanmasına ‘sumeshi’ adı veriliyor. Suşi ismi, bu kelimeden türetilmiş. Suşi, Japonya’da yetişen bayırturpundan hazırlanan yeşil renkli ve macun kıvamındaki çok acı hardal wasabi ile sunuluyor.
Japonlar pazarlamayı biliyor
‘Tereyağlı pilavdan anlamayan, çiğ balıktan nasıl tat alıyor! ‘
Yemek yazarı Gülhan Kara: Aslında suşi, Japonya’nın çok iyi bir tanıtım politikası ile dünya ülkelerine sokmaya başardığı bir yemek. Ben çok popüler olduğunu düşünmüyorum. Sadece damak tadımızın çok dışındaki bu lezzet merak ediliyor. Çevremde hâlâ pek çok kişi suşinin tadına bakmamış ve tatmayı da düşünmüyor. Çok seviyorum diyen birkaç kişiye de rastladım tabii ki. İşim gereği yemek-içmekle ilgili hemen her şeyi tadarım ama suşi yemek üzere hiçbir restorana gitme isteği duymadım. Þimdiye kadar da sanırım 4 veya 5 kez suşi yemişimdir, o da doyumluk değil tadımlık. Henüz bizim tereyağlı pilavımızın tadını bilmeyen insanların, içine çiğ balık sarılmış haşlanmış pirinçten nasıl bir tat aldıklarını da merak ediyorum.
***
‘Mükemmel pazarlanıyor’
Yemek yazarı Sevim Gökyıldız: Suşi olayını mükemmel bir yemek pazarlaması olarak görüyorum. Ben suşiyi seviyorum. Her şeyden önce pirinç, alışık olduğum bir tat. Ama yosun, çiğ balık gibi bize yabancı lezzetleri de benimsedim. Medyada bize işlenen şu oldu: “Yosun faydalıdır. Birçok mineraller içerir. Þişmanlatmaz. Çiğ balık da faydalıdır. Omega 3 yağı içerir.” Böylece yavaş yavaş beynim yıkandı. Bir de bunun aksini düşünelim, mercimek köftesi de hem sağlıklı, hem hafif, hem lezzetli, hem doyurucu, hem kolay yenilebilen bir yemek. Miktarı ve sunumu suşi ile hemen hemen aynı. Japonya gibi Türkiye de dünya çapında bir tanıtım kampanyası yürütseydi, kim bilir bugün pek çok ülke bu yeni tadı öğrenmek isteyecekti.
***
‘Lüks ortamlarda sunulmasaydı kimse yüzüne bakmazdı’
Karaköy Güllüoğlu’nun sahibi Nadir Güllü: Suşi, lüks mekanlarda ve tabaklarda sunulan bir yemek. Eğer öyle olmasaydı kimse suşiyi bu kadar yemez, ilgi göstermezdi. Kaliteli bir servis ve geleneksel giyim kuşamla verilmesi işin prezantabl yönünü ortaya çıkarıyor. Ben karşı tedbir aldım. ‘Japonlar bize suşiyi yediriyor, ben onlara baklavamı nasıl yediririm?’ diye düşündüm. Þöyle bir çözüm buldum: Japonların ağızları küçük olduğu için küçük dilimli ve az şekerli baklava yaptım. Japon ve Çin müşterilerim böylece arttı. Japon basını, televizyonları bu fikrime büyük ilgili gösterdi. Çin ve Japon bayraklı minik kutularda onlara uygun baklava satarak, suşi restoranlarına savaş açtım.
Sevinç Özarslan