Tüketim Çılgınlığına Dikkat

tketimTüketimin çeşitleri
1.      Maddi tüketim: Para, alışveriş merakı, istekler, arzular…
2.      Manevi tüketim: Zaman, bilgi, dostluk, doyumsuzluk, cömertlik…
 
Dünyada her nimeti bıraksam ne çıkar ki?
Orda O varken, burda bırakılmaz ne var ki?

 Necip Fazıl

Mantıksal olarak
Kapitalist mantık, daha fazla üretim, daha fazla tüketim kısır döngüsü içinde kıvranın insanlar meydana getirmekte.
 
Tüketimin aracı para
Tüketmek için kazanmak zorundasınız. Kazandığınız şey de para. Peki parayla neleri tüketebilirsiniz?
Para ev satın alabiliyor, ama mutlu bir yuva satın alabiliyor mu?
Para yatak alabiliyor, ama tatlı bir uyku satın alabiliyor mu?
Para saat satın alabiliyor, ama zaman satın alabiliyor mu?
Para kitap satın alabiliyor, ama bilgi satın alabiliyor mu?
Para yiyecek alabiliyor, ama iştah satın alabiliyor mu?
Para makam satın alabiliyor, ama saygınlık satın alabiliyor mu?
Para kan satın alabiliyor, ama hayat satın alabiliyor mu?
Para ilaç satın alabiliyor, ama sağlık satın alabiliyor mu?
Para sigorta satın alabiliyor, ama güvenlik satın alabiliyor mu?
 
Bunun üzerine Hamid-i Leffaf Hazretlerinin şu sözü ne kadar da veciz… “Dört şeyi dört şeyde aradık, fakat yolunu şaşırmışız. Onları dört şeyde bulduk. Zenginliği malda aradık, kanaatkârlıkta bulduk. Rahatı servette aradık, az malda bulduk. Lezzetleri nimette aradık, sıhhat-i bedende bulduk. Rızkı yerde aradık, gökte bulduk.”
 
Malını elinde tuttuğun müddetçe, sen malınınsın. Onu infak ettiğin zaman o mal senin olur.

Molla Cami’nin Baharistan’ında anlattığı şu hikâye, ferdin gönlünde herhangi bir rahatsızlık duymadan sahip oldukları nimetlerden cömertlikte bulunmasının muhasebe hususunu ortaya koyması açısından oldukça önemlidir.

Bir cömerde sordular; “yoksullara yardım ettiğin veya ihtiyaç sahiplerine para verdiğin zamanlarda içinde bir ağırlık veya fakirlere karşı bir minnet yükleme duygusu sezdin mi?” Cömert adam şöyle cevap verdi; “Bu hal benden ne kadar uzaktır. Benim bu bağıştaki, bu yardımdaki rolüm, aşçının elindeki kepçenin rolüne benzer. Aşçı, kepçeye ne koyarsa kepçe de onu verir. Fakat hiçbir zaman verdiği şeylerin kendisinden olduğunu düşünmez”
 
Özlü sözler

Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi,
Mal da yalan mülkte yalan, al biraz da sen oyalana.”

Yunus Emre
 
“Benim zenginliğim, sahibi bulunduğum servetin büyüklüğünden değil, ihtiyaçlarımın küçüklüğündendir.”
Joseph Brotherton
 
“Küçük harcamaları gözden çıkarmayın. Bazen küçük bir delik, koca bir gemiyi batırır.”
Benjamin Franklin
 
“İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.”
Robert Bosch
 
“İnsanlar önce para kazanmak için sağlıklarını, sonra da sağlıklarını kazanmak için paralarını verirler.”
Johann Von Goethe
 
Tüketimi ve israfa ortak olmayın
Süfyan-ı Sevri, evinin kapısı önünde bir dostuyla sohbet ediyordu. Önlerinden son derece süslü giyinmiş bir adam geçti. Dostu, bu adama hayranlıkla bakarken, Süfyan-ı Sevri, ona mani olup:

-Eğer sizler gıpta ile bakmamış olsaydınız, bu adam böyle süslenip tüketime, israfa girmezdi. Hayranlığınızı ifade eden tavrınızla, bu adamın bu kötü davranışına siz de ortak oluyorsunuz, buyurdu.
 
Reklamla devamlı tüketime teşvik edilen insan, bunun sonucu kendini alışverişin merkezinde bulmakta. Fakat buradan şuna açıklık getirmek gerekir, reklamla ürün tanıtımı farklıdır. Engin Noyan programında “tanıtım kuşağı” diye anons ederdi. Reklam, ihtiyaç olmayan bir şeyi allayıp pullayıp ihtiyaçmış gibi göstermektir.

Tüketimi tetikleyen şey, doyumsuzluktur. Bu da zikrullahtan, kalbin mutmain olmamasından kaynaklanıyor. Bu tatmin, dünyalıklarda arınınca da tüketim artıyor.

Geri kalmış ülkeler daha mutlu ve tüketim daha az, fakat ilerlemiş ülkelerde bu tam tersi. Çünkü doyumsuzluk var. Köydeki ile şehirdeki arasındaki fark gibi. Oradaki imkanları kısıtlı olsa bile daha mutlu ve tüketime daha uzak. Þehirdekinin fazla tüketim içinde olmasının nedeni, teknoloji ve ilerleme… Bu ’tan uzaklaşmayı getiriyor. Bu da fıtratı bozduğu için, insandaki doyumsuzluk artıyor ve tüketme ihtiyacı hissediyor.

İnsan mutlu olmak için tüketim yapıyor. Özellikle kadınlar, stresli anlarında alışveriş yapması tavsiye ediliyor. Ama bu geçici bir mutluluk… Evim olsun diyor, ev olunca yazlık istiyor. Yazlık alıyor, araba istiyor. Devamlı bir üstü aranıyor. Sonuç yok. Bunun çözümü, kanaatkârlık. 
 
Güzel bir anekdot
Kaç kez duymuşuzdur şu sözü: “Çok parası var, malı mülkü var, ama mutlu değil.” Bu cümledeki “ama” aslında paranın mutluluk getirdiği hükmünü de içermektedir. Çünkü hepimiz, “Saadet parayla alınmaz” desek de, “Parasızda hiçbir şey olmuyor ki?” demekten kendimizi alamayız.

Londra Ekonomi Okulu’nun profesörlerince gerçekleştirilen araştırma, “Mutluluk parayla satın alınamaz” hakikatinin doğruluğunu bir kere daha ispat ediyor.

Araştırmaya göre, dünyanın en mutlu toplumunun yaşadığı ülke, ne Amerika, ne Almanya ne de başka bir zengin ve gelişmiş ülke. Dünyanın en mutlu toplumu, yine dünyanın en fakir ülkelerinden birisi, Bangladeş… Dünya cenneti olarak gösterilen Amerika ise ancak 46. sırada. İkinci en mutlu ülke ise yine milli geliri en düşüklerden birisi, Gana… Sonra da Litvanya, Hırvatistan, Estonya ve Hindistan geliyor.

Araştırma, Bangladeş’teki insanların küçük gelirlerden, mesela, kabarık banka hesaplarına sahip İngilizlerden çok daha fazla mutluluk elde ettiklerini ortaya koyuyor. Avusturya, Hollanda, İsviçre, Kanada ve Japonya gibi en zengin ülkeler, en fakir ülkelerden daha mutsuz bir tablo sergiliyor.

Bu arada, 40 yıl öncesine göre harcayarak paraları iki kat artan İngilizler, hayat kalitelerinin arttığına inanmıyor. Araştırmacılar, zengin ülkelerdeki kişilerin çoğununun “duygusal fakirlikten” muzdarip olduğunu, bu fakirliğin de aşırı tüketim ve aile hayatının parçalanmasından kaynaklandığını belirtiyorlar.   
 
Ruhuma bir kefen bezi yeter de,
Yetmez aç nefsime sırma ve ipek,
Çare yok, yüzünden düştüğüm derde,
Yesem de toprakla karışık kepek.
 

Necip Fazıl

Mine İzgi

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.