Popüler kültür ve biz
- Ayrıntılar
- Kategori: İnsan ve hayat
- Gösterim: 1445
Durakta dolmuşu beklerken elimdeki gazetenin başlıklarına göz atarım.
Hava aydınlanmadığı için bazı şoförler, yolcu olmadığı gerekçesiyle askıya alır sefer sırasını.
Yirmi dakika daha beklemek zorunda kalırım.
Bahar ve yaz aylarında sorun olmaz da kış ve yağışlı sonbahar sabahlarında bu bekleyiş acı verir bana. Bunun nedenini sorduğumda farklı gerekçelerle savunur şoför kendini...
Yine böyle bir günde iki kişiydik minibüste; şoför ve ben. Biraz geç kalmıştı dolmuş! fioför farkında olmalı ki, ben sormadan başladı konuşmaya. Biraz savunma, biraz da geçiştirmeydi bu... Ya hoca, şu popstar ne yıldızlar çıkaracak, biliyorsun, değil mi? sorusuna, Hayır, bilmiyorum, çünkü bu tür programları izlemiyorum, dediğimde ayağını gazdan çekip, elini vitese atarak, Yapma yav... demek izlemeyenler de varmış, vay be! deyip yüzüne alaycı bir gülümseme yükleyip sürdürdü sözünü, İnan hoca, süper bir program, bak Türkiyenin yıldızları değişecek. Ülkenin ihtiyacı var buna, sen hiç olmazsa yarından sonra bir kez olsun izle bunları...
Teşekkür edip gazetenin köşe yazısına döndüm.
Ders saati yaklaştığında okul önüne gelen servis araçlarından yükselen rahatsız edici müzik sesleri okulun duvarlarına çarpıp yankılanarak sokak aralarına doğru yayılır. O saatte uykuda olan vardiya çalışanları, annesinin ninnileriyle ancak uyumuş bir bebek ya da bir yaşlı insan kimbilir ne kadar rahatsızdırlar bu gürültülü müzikten...
Aslında bir yaşam biçimidir bu!
Eğitim ve öğretimin başladığı şu günlerde ilgili kurum ve kuruluşlar art arda genelge, vb. yazılarla basına açıklama yapar, okullara da uyarıda bulunurlar.
Yıllardır böyle sürer bu işleyiş.
Değişen ne?
Hiçbir şey!
Bana, bu, neyin nesidir? diye sorarsanız, popüler kültürün etkisidir, derim.
Katılmayabilirsiniz de bu görüşlerime.
Çok karmaşık bir olgunun somut belirtileri olan yukarıdaki örnekler, gençleri önce dar, sonra da geniş bir çevreden sarar. Daha sonra bu halka tekrar genişten dar bir sarmala doğru işleyerek uzun bir süreçte biyolojik ve fiziksel olarak gençleri çöküşe götürür.
İsterseniz bunu kısaca açalım.
Gençler, temel kişiliklerini almış bireylerdir. Yine de aile ve arkadaş çevresindeki etkileşimleri sürer. Alıcıdırlar. Etraflarında görüp duydukları, onları etkiler bu dar toplumda. Sonra dışa açılırlar yavaş yavaş. Aile, arkadaş, okul; sokak, cadde, mahalle, kent; gazete, dergi, radyo, teyp, televizyon... Bu açılımda çevresindekiler gibi olmaya çalışırlar. Dinledikleri müzik, müziğin ses tonu; oturuş ve kalkışları. Konuşmaları; kullandığı sözcükler, ifade tarzları, bakışları...
İşte küçük yaşlarda başlayan bu etkileşim ileriki yıllarda yaşamlarının bir parçası olur. Örneğin yüksek sesle dinlenilen müzik yıllar sonra kulakta işitme kaybına neden olur. Ayrıca gelişme çağında oldukları için kötü oturuş biçimleri bile onların omurlarında yavaş yavaş bozulmalara neden olur.
Bunlar popüler kültürün gençler üzerinde bıraktığı olumsuz etkilerden birkaçıdır.
Biz popüler kültürü ele alırken kavramı oluşturan sözcükler üzerinde duralım biraz. Bunun için popüler ve kültür sözcüklerini açalım önce.
Orhan Hançerlioğlunun Felsefe Sözlüğü Popülizmi söyle açar, ...Halkçılık akımı,...Popülizm,XIX. Yüzyılın ikinci yarısında Rusya da meydana gelmiş bir köylücülük akımıdır. 1860 yıllarının ilk popülistleri köylü ihtilalcileriydi. Bu akıma göre devlete egemen olması gereken sınıf köylü sınıfıdır. Daha sonra,1880 yıllarında popülizm, N.M. Mihaylovskinin başkanlığında liberal bir anlayışa yöneldi. Bir felsefe öğretisi olarak popülizm; olguculuk(pozitivizm), başsızcılık (anarşizm) ve yenikantçılık akımlarının karmasıdır. Ayırıcı niteliği idealist bir akım oluşudur. Halkçılık, adına rağmen halkı ancak seçkin kişilerin yönetebileceğini ve tarihe de bu seçkin kişilerin yön verdiklerini ileri sürer.(O. Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü,s.261, 3. bas. Remzi Kitabevi, İstanbul 1975)
Türkçe Sözlük de şöyle der, popüler sözcüğü için, ...s. Fr. 1. Halkın beğenisine uygun, halk tarafından tutulan. 2. Herkesin tanıdığı. Bu tanıma göre halkın beğenisine uygun olan ya da halk tarafından tutulan her şey bu kavramın içine girer.
İnsanın usuna şu soru geliyor ister istemez, Halk tarafından tutulan her şey değerli midir? veya Halkın estetik beğenisi, kültür ve eğitim seviyesi yeterli midir? Konuyu biraz daha daraltarak güncelleştirelim. Bazı kuruluşların yapmış ya da yaptırmış olduğu anketlerde günlük gazete okuma alışkanlığının az olduğu, ayrıca roman, öykü, şiir gibi yazınsal türlerin çok az okunduğu ülkemizde bazı mizah dergilerinin çok fazla satın alındığı biliniyor. Bunun yanı sıra reklam ve medyanın da etkisiyle bazı yazınsal değeri olmayan kitapların da çok sattığı ama okunmadığı da yapılan anketler arasında çarpıcı örnekler olarak çıkıyor karışımıza.
Buna göre çoğunluğun satın aldığı, benimsediği şey popüler olabilir ama kalıcılığını sürdüremez. O zaman popüler sözcüğünde bir etkileşim var, denebilir bence. Toplumda bireylerden biri diğerinden etkileniyor sonuçta.
Bu etkileşimi sağlayan en büyük unsur medyadır.
Reklam ve tanıtımla çok geniş kitleleri etkileyen medya kuruluşları halkın nabzını çok iyi tutmaktadır. Buralarda görev alan sosyolog, psikolog, vb. halkın beğenisine uygun, halk tarafından tutulan bütün her şeyi kitle iletişim araçlarıyla topluma sunmaktadırlar. Sonuçta toplumun önceden benimsediği değer yargıları yeni sunumlarla varlığını yitirip tekrar üretilerek yeni bir yaşam biçimi oluşturulmaktadır.
O. Hançerlioğlundan yaptığımız alıntının son cümlesine dikkat edelim.... Halkçılık, adına rağmen halkı ancak seçkin kişilerin yönetebileceğini ve tarihe de bu seçkin kişilerin yön verdiklerini ileri sürer.
Türkçe Sözlükteki tanımla bu cümleyi birleştirdiğimizde zihnimizdeki oluşan kavramı daha iyi anlayabiliriz.
fiimdi de kültür sözcüğü üzerinde duralım.
Yine Türkçe Sözlükten aktaralım kültür sözcüğünün anlamını ...a. Fr. 1. Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün özdeksel ve tinsel değerler ile bunları yaratmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü, ekin, hars. 2. Bir toplumu ya da halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat yapıtlarının tümü...
Demek ki popülizm belirli bir süreçte kendi kültürünü oluşturuyor.
Bunu var kılanlar da salt halk değil!
Yani bizim isteklerimiz dışında gelişen bir kültür, desem yanılmış olur muyum bilmem!
Yukarıda popüler kültürün oluşumundaki unsurlar arasında medya ve reklamlardan söz etmiştik. Bu iki kavram en güçlü bir araçtır kültür aktarımlarında. Bu aktarımlardan en çok etkilenen de gençliktir. Çünkü yaşı gereği bir arayış içinde olan gençler çevresinde hoşuna giden; şarkıcı, yazar, sporcu, öğretmen, tiyatrocu...vb. kişileri taklit eder, onlar gibi olmaya çalışır.
Kendileri örnek alınan kişiler (sporcu, yazar...) sıradan, gelip geçici ürünlerle adlarını duyurmuşlarsa, gençliğe de kötü sunum verirler. Bir zaman sonra bunlar yitip gittiğinde bunlara özenen gençler de kendilerini ortaya koyamazlar.
Aslında bu, bir varolma sorunudur bir yerde.
Bu varoluş sürecinde kendini aşabilen, kanıtlayan gençlik bu kültürün olumsuzluklarından kurtulabilir.
Ya bunları aşamazsa!
İşte sorun burada.
Gençlerin varlığı, bir toplumun geleceğidir. Eğer gençlerimizi kaybedersek geleceğimizi de kaybederiz.
Gençlerin önündeki popüler kültürü yok sayıp görmezden gelmemeliyiz. Onların daha iyi yetişmesini sağlam, kalıcı ürünlerle sağlamalıyız. Sanat ve estetik değeri güçlü olan yapıtlar gençliği hem ruhsal, hem düşünsel, hem bedensel olarak korur.
Bu, bir ülkenin en büyük yatırımdır aynı zamanda.
Kültürlü bir toplum oluşturmanın en iyi örneklerini salt okullarda veremeyiz. Popüler kültürün var olduğu her yerde bu çalışmalar sürmeli.
Kendi başına bir okul olduğunu düşünmeliyiz yaşamın.
Çevreyi de yaşamdan koparamayacağımıza göre çevre ve yaşamı içleştirmeliyiz. Bu içleştirme sürecinde, özellikle yasama ve yürütme organları uygulanabilir kurallarla gençliğin yolunu açmalıdır.
Eğer oluşturulan yasaların uygulanırlığı ve yaptırımı yoksa alınan bütün önlemlerin para etmeyeceğini baştan bilmemiz gerekir.
Bu yaptırımlar yasak olarak algılanmamalıdır.
Gençliğin önüne yasağı koyarsak, kendi geleceğimizi sınırlamış oluruz.
Popüler kültürden arınmış, sorumlu, üretken; işini seven bireylerin toplumda çoğalması hepimizin arzusu olmalıdır.
Bugünün gençliği, aldığı sorumluluğu yerine getirmezse gelecekte keyfine göre iş yapar, bizleri dolmuş duraklarında saatlerce bekletip, hastane önlerinde çok acı çektirirler.
Akşam iş dönüşü yorgun argın vardığımız evimizde de yüksek sesle dinledikleri müzikten kolay kolay kurtulamayız, diye düşünüyorum.
Hasan EFE*
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni