Nasıl Müslümanız?

Biz nasıl müslümanız gerçekten?
Nüfus cüzdanımızdaki bütün bilgilere sahip çıkarken,

dini yazılan yerde ki “ İslam” kelimesine bir türlü sahip çıkamıyoruz.
Namaz kılana, oruç tutana hayretle bakıyoruz. Gerçekten sendemi tutuyorsun?

Ya da namaz da mı kılıyorsun şeklinde?
Bunlar bizim dinimizin gereği değil mi?

Normalde yapmamız gereken şey için neden insanlar hayrete düşüyor?

Devamını oku: Nasıl Müslümanız?

Sesini işit!

(Şu dersi kolay kolay kimseden alamazsın.)
Çocuğunuza; bir davulcu, bir balıkçı, ayakkabı boyacısı, piyangocu vs. çiz, deseniz kapar kalemi. Çünkü görmüştür o insanların neyi/nasıl yaptıklarını... Ve fark edersiniz ki bir gün; şoför, postacı, simitçi, zurnacı, çaycı, pazarcı vs. her çalışanın, sizin zihninizde sabitlenen şekliyle, başkalarının zihinlerindeki görüntüler neredeyse aynı.
Dik yakalı hâkim kaşlarını çatarak tokmağı masaya vurur!.. Hakem sahada düdük öttürür!.. Beyaz sarıklı imam yüksek yerin merdivenine çıkıp bir şeyler anlatır! Asker, dansöz, boksör belli şeyler giyer/yapar... Sunuculardan biri sadece insanlara evet-hayır dedirtmeye çalışarak geçirmiştir ömrünü, diğeri kutu açarak, birisi dönen bir şeyi çevirerek... Başka? E o kadar; bilinen hareketi, eşittir o insan!

Devamını oku: Sesini işit!

Namlu gözü

İçimde, acıtmıyordun canımı. Alışmıştım belki de böbreğimde taş gibi, külümde köz gibi, cebimde koz gibi...
Hissediyordum hep, yokladıkça...
*
Ve bir gün, mermi gibi çıktın, içimi boombooş bırakarak; yannndım!..
Ateşe döndüm!..
*
Ceylanın vurulması bir derin titremedir...
Namlu ise, her haykırışında; bir fişek ateş yutar!

Devamını oku: Namlu gözü

Çözüldü gökkuşağım...

Bekledim!.. Ben büyüdükçe, özlemim küçülüp azalacak sanmıştım!
*
Büyüdüm...
Meğer büyüdükçe büyür ve azalmaz, içimde azarmış özlemin...
*
Azaldım...
Her şeyim azaldı, nem varsa tükendi, eridi, gitti ve sadece, içimdeki özlemek kaldı!

Devamını oku: Çözüldü gökkuşağım...

Eyyubi bakış

Gençliğin, Sağlığın, zevkin, dış güzelliğin, başarının kutsandığı günümüzde hastalık, musibet, sıkıntı ürküp de kaçılan düşmana dönüştü; aman benden uzak dursun ölüm, dertler değmesin, elemler uğramasın yanıma… Neme lazım üzüntü, ne gerek var hüzne; zevkin gökkuşağı altında steril sokaklarda, geniş caddelerde, büyük avm’lerde gezmek, siyasetle, sporla uğraşmak varken.

Varsa da yoksa da yaşamak; rahat, zevkli, eğlenceli, şehvetli, şöhretli, servet içinde yaşamak. Tek yönlü, tek renkli, tek düze bir hayat; gamsız, düşüncesiz, hakikatsiz, hikmetsiz silik bir yaşam…

Bu devrin kutsalına kurban gidiyor nice latife, nice cihazat, nice ince kabiliyetler… Bulunduğu günü bütünüyle “rahat yaşamak” a hasretmek hayatı ne heder ediyor, ne daraltıyor hâlbuki.

Devamını oku: Eyyubi bakış

Dibace’ye mektuplar (2)

Şehre bak dibace.
Bir uğultunun içinde kaybolan insanlar göreceksin.
Sürükledikleri gölgelerinin ardında kalan sahipsiz seslerini duyacaksın.
Makinelerin efendiliğinde ezilen insancıkları ya da şehirden kaçan ruhları göreceksin.
Belki göremeyeceksin.
Şehir kör eder insanı dibace; kör ve sağır.

Devamını oku: Dibace’ye mektuplar (2)

Benim ahlakım, senin ahlakın, onun ahlakı...

 

Gelin, Fuzuli üstadımızı yâd edelim; diyor ki:
Canı kim cânânı için sevse cânânın sever
Canı için kim ki cânânın sever cânın sever

Bu anlayışa göre eski zamanlarda insanların aşk u alaka bahis konusu olunca iki tür algı geliştirdikleri söylenebilir: Sevgili için can taşıyan kişi ve canı için sevgili taşıyan kişi. Bu bakış açısını toplumsal hayatta iki farklı ahlak anlayışıyla, bencillik ve fedakârlık olarak ifade etmek mümkündür.

Devamını oku: Benim ahlakım, senin ahlakın, onun ahlakı...

Ağaç kabuğundaki isim

:) Günaydııın... ...nıııdyanüG (:
Bir pazar sabahı, gülümseyen bir yazı ile başlayın istedim güne... Aslında bunu, yani yukarıdaki “günaydın’ı ve yansımasını, aksisedasını” birkaç gün önce twitter’a koymuştum ki onlar zaten bizim sitede yayınlanıyor... Yani bizim sitenin “Şu Anda“ kısmı, aslında twitter...
Sonraki mesaj ise sanki onun devamı gibiydi. Şöyle yazmıştım:
İnsanlara gülümsemek; aynaya gülümsemeye benziyor!

Devamını oku: Ağaç kabuğundaki isim

Şehir biraz yalnızlıktır

Şehir insan demektir kanaatimce.
 Sokaklar, kaldırımlar, hâneler, kahvehaneler, mâbetler, marketler… Yollar, binalar insansız nedir ki? Şehir insan demektir; şehir yalnızlık… Evet, çoğalan bir yalnızlıktır şehrin kalabalığı. Yoksa kent mi demeliydik?  Şehir sıcak kelime, kadim ve medenî; şehir kente dönüşünce başlar yalnızlık! Bu yalnızlık doğurgandır; kalbî, fikrî, hissî, kısaca insanîdir. Şikâyet edilen değil bilakis talep edilen bir yalnızlık.

Devamını oku: Şehir biraz yalnızlıktır

Yalnızlık

Gözlerini parlatmayacaksa çikolatalar neden var?

Yalnızlık; bir pirinç tanesi gibi, demlenmeye çalışmaktır pilav tenceresi içinde!.. Yalnızlık, uyandığında böyle cümleleri zihninde bulmaktır!
Üzerin açılsa örtecek kimsenin olmamasıdır yalnızlık ve uykunda dönsen; kollarının, sarılacak kimse bulamamasıdır. Bir mesaj sesiyle uyandırılmak ümidiyle telefonla yüz yüze uyumaktır yalnızlık...
Rüzgârsız kalan pervane gibi sessizce beklemektir veya kendi hızıyla dönen topaçlar gibi nihayet yorulup bir yanına düşmektir!..

Devamını oku: Yalnızlık

Bamteli...

hayal alemlerinin ortasında püsküllü,süslü bir ayraç; gel oku..git oku..


nerde kalmıştı/k Dünya!


İnsanlığa geç mi kalmıştık yoksa..

Devamını oku: Bamteli...

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.