Elazığ'ın 10 Harikası!
- Ayrıntılar
- Kategori: Gezelim ve görelim
- Gösterim: 2018
Dünyanın her köşesinde olduğu gibi ülkemizde de önemli turizm değerleri bulunmaktadır. Ülkemizin sahip olduğu turizm potansiyeli içerisinde ilimizin de turizm açısından önemli bir yeri bulunmaktadır. Biz de günışığı olarak, Turizm haftasına girdiğimiz bugünlerde Elazığ’ın 10 harikasını sizler için araştırdık. Bu araştırmada, özellikle ilimizin tanıtımında etkili olan güzellikleri kriter olarak ele aldık. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün de onayladığı araştırmaya göre, Elazığ’ın 10 Harikası şöyle sıralanıyor:
Keban Barajı, Elazığ'ın Keban ilçesinde, Fırat Nehri üzerinde, 1965-1975 yılları arasında inşa edilmiş olan elektrik enerjisi üretimi amaçlı barajdır. Beton ağırlık ve kaya dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 16.679.000 m³, akarsu yatağından yüksekliği 210,00 m, normal su kotunda göl hacmi 31.000,00 hm³ normal su kotunda göl alanı 675,00 km²'dir.

Enerji açısından Türkiye’nin ilk dev yatırımlarındandır. 1965 yılında yapımına başlanılmıştır. 1974 yılında ilk 4 büyük tribünü, 1981 yılında da diğer 4 türbini devreye girdi. Barajın toplam kurulu gücü 1330 Megawatt olup yıllık enerji üretimi 6 Milyar kW/Saat dir. Kurulduğunda Türkiye’de üretilen elektriğin %20 sini tek başına karşılayan santral şu an tüketilen toplam elektriğin % 8’ini karşılamaktadır. Keban Barajı böylece 1950'lerde Hirfanlı Barajı ve Sarıyar Barajı'nda büyük baraj inşaatı tecrübesini kazanmış Türk mühendisliğinin ortaya koyduğu ilk dev baraj olup, gururu ve alnının akıdır.
Fırat nehri yılın muhtelif zamanlarında çok farklı bir akım düzenine sahiptir. Ortalama geçen su miktarı 635 m³/sn.'dir. Kış aylarında ortalama debi 200 ile 300 m³/sn. arasında değişir. Nehrin bir yıl içinde geçirdiği suyun % 70’i kar erime mevsiminde yani Mart ile Haziran ayları arasında geçer.
Keban barajı, dünyanın 4. büyük, Türkiye'nin en büyük barajıdır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin kendine has plajları olan su sporları ve balık avcılığı yapılan en önemli gölüdür.
Uzunluğu 22 km., genişliği 5-6 km. olan göl, günün her saatinde değişik görünüm kazanarak mavinin ve yeşilin her tonunu gösterir. Suyu berrak, sodasız ve tuzsuzdur.
Çevresinde 25'e yakın kamu kurum ve kuruluşlarına ait eğitim ve dinlenme tesislerinin yanı sıra turizm Bakanlığından belgeli otel, motel lokanta ve günübirlik piknik alanı, ayrıca özel kuruluşlar tarafından işletilen balık evleri bulunmaktadır.
Yaz ayları boyunca nüfus yoğunluğunun arttığı gölde, 1990 yılında yapılan araştırma neticesinde; içerisinde batık bir kentin olduğu keşfedilmiş, bu da göle ayrı bir gizem kazandırmıştır.
Gölün en önemli kullanımı rekreaktif amaçlıdır. Deniz etkisine kapalı, yüksek dağlık alanlardan oluşan Doğu Anadolu Bölgesinde akarsu ve göl kıyıları rekreasyon alanı olarak büyük önem taşımaktadır. Elazığ, Malatya ve Diyarbakır illerine olan yakınlığı, doğal güzelliği ile yazın su sporlarına imkan taşıması nedeniyle Hazar Gölü çevre halkının önemli bir rekreasyon alanı durumuna gelmiştir. Göl kıyısındaki iki plajına "Mavi Bayrak" bulunmaktadır.
Alanın çevresinde tarıma elverişliği alan çok azdır. Kırsal kesimin geçim kaynağını tarım ve hayvancılık oluşturmaktadır. Genellikle bağ, bahçe ziraatı yapılmaktadır.
Göl suları sulama ve enerji üretiminde kullanılmaktadır.
Yaklaşık bin yıldır su altında olan şehrin Selçuklulardan önce bölgede yaşayan Çubuk Beyliği'ne ait olduğu tahmin ediliyor. Uzmanlar Hazar Gölü'nün altında büyük bir kültürel hazine bulunduğunu söylüyor.
11 ile 13'üncü yüzyıl arası bölgede yaşayan Çubuk Beyliği'ne ait olduğu tahmin edilen şehri araştırmak için uzman dalgıçlar harekete geçti.
Bin yıla yakın süredir su altında bulunan şehrin kalıntılarını görüntüleyen ekibin başındaki dalış eğitmeni Tahsin Ceylan, "birkaç evin içine girdik. Onların içinde testiler bulduk. Bir takım eşyalar var. Çok az bir tahribata uğramış. Yüzyıllardır orada olan bir şehir sanırım. Su ciddi bir şekilde korumuş" dedi.
Ceylan, "şu anda Hazar Gölü'nün altında tespit ettiğimiz bazı duvarları takip edip sualtına gittiğimde 150-180 metreye kadar uzanan duvarlar var. Bu duvarların içinde evler var... Saray gibi bir yer. Sarayın etrafında surlar ve içinde yaşam alanları var" diyerek su altındaki zenginliği anlattı.
Hazar Gölü'ndeki araştırma çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın

Artukoğullarının yöreye hakim olmasından sonra Artukoğlu Belek 1115’te bu kaleyi ele geçirmiştir. Artukluları izleyen dönemlere kale birkaç kez onarılmış ve yeni eklemeler yapılmıştır. Kale üzerindeki kitabelerde ilk onarımın ve yeni ilavelerin Nizameddin İbrahim tarafından 1205’te yapıldığı öğrenilmiştir. İç ve Dış kaleden oluşan bu kalenin bir bölümü Nizameddin İbrahim döneminde saray-köşk olarak da kullanılmıştır. Bunun ardından Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlılar da bu kaleyi onarmış, bu onarımları belirten kitabeyi de kale üzerine yerleştirmişlerdir. Dulkadiroğullarının yapmış olduğu onarımlar moloz taştan olduğundan ötürü diğerlerinden ayrılmaktadır. Özellikle Akkoyunlu Uzun Hasan bu kaleye önem vermiştir. Emir Ali Bey kaleyi ve burçlarını yenilercesine onarmıştır. Buradaki burçlarda görülen arslan ve boğa mücadelelerini yansıtan kabartmaların Urartulardan önceki dönemlere ait olduğu sanılmaktadır.
XIX.yüzyılda bu kalenin içerisi yerleşime açılmış ve burada toprak damlı yöresel evlerde insanlar yaşamıştır.
Buzluk Mağaraları, Tarihi Harput beldesinin kuzeydoğusunda Elazığ’a 11 km. uzaklıktadır. Buzluk mağarası, jeomorfolojik yapısı nedeniyle burada gerçekleşen klimatolojik şartlar ve hava sirkülasyonu özelliğinden dolayı yaz ayları içinde doğal olarak tabakalar, sarkıt ve dikitler halinde hatta bazı kısımlarında bal peteğini andıran buz tabakaları oluşturmaktadır. Kış aylarında ise tam tersine içerisinde sıcak hava oluşmaktadır. Mağaranın tarihinin, Harput’un tarihi kadar eski olduğu, Harput’un ilk sahipleri olan Urartular dönemine kadar uzandığı salnamelerden bilinmektedir.
1990 yılında merdiven basamakları ve aydınlatılması yapılan mağara, Türkiye’de gezilebilen on mağara arasında yer almaktadır. Buzluk Mağaraları, çevresinin doğal güzelliği yanında tarihi Harput beldesinde bulunması, tarih ve doğanın iç içe bulunduğu nadir turistik yörelerimizden biridir. Yılda yaklaşık 15-20 bin kişi mağarayı gezmektedir.,
36 adet tam donanımlı (2 oda, mutfak, uydu, sistemi, soğuk ve sıcak su vb.) apart daire, modern lokanta, bay ve bayan havuzu, açık havuz ile dört yıldızlı bir otele eşdeğer tesis yurtiçi ve yurtdışından gelen ziyaretçiler dolup taşıyor.
Urartu sur kalıntılarının yanında ağırlıklı olarak Ortaçağ karakterli ve oldukça tahrip olmuş olan sur duvarları, kendi içinde farklı dönem izlerini yansıtsa da, detaylı araştırma ve kazılar yapılmadan dönemlendirmelerin yapılması oldukça zor görünmektedir. Ortaçağ kaynaklarında, Çubuk Bey'in fethettiği ve ilk beylik merkezini kurduğu bir kale olarak, Bizans Dönemi sonrasında Çubukoğulları ve devamında Artuklular Dönemi'nde yoğun olarak kullanılmıştır.
Elazığ’ın Palu ilçesinde bulunan bu köprünün 1305 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Harput Valisi İsmail Hakkı Paşa yöredeki diğer köprüleri onarırken bu köprüyü de onarmıştır. Murat Suyu üzerindeki bu köprü kesme taştan yapılmış olup 193 m. uzunluğundadır. Sekiz yuvarlak kemerlidir.
Bu kalenin ne zaman yapıldığı da kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber bazı kaynaklarda bu kalenin Roma döneminden kaldığı belirtilmiştir.
Günümüze yalnızca kalıntıları gelebilmiştir.
Hastek Kalesi: Yenipayam Köyü sınırları içerisinde olup, bugünkü Keban Baraj Gölü’ne dik inen kayalıklar üzerinde alttan itibaren kat kat oyularak sığınak stilinde, dışarıya kapalı oyma mağaralardan oluşmuştur.
Mağara şeklindeki bu sığınakların tümüne bakıldığında bir kale görüntüsü oluşturduğu ve dik inen kayalıklar üzerinde yapılması ile de tamamen savunma amaçlı olduğu anlaşılmaktadır. Hastek Kalesi’nin, Romalılar, yada Bizanslılar tarafından yapıldığını ileri sürenler olduğu gibi yine kalenin yörede yaşayan Þemenler tarafından yapıldığını ileri sürenler de vardır.
Günümüzde bu kaleyi ancak göl üzerinden kayıkla gezmek mümkündür.
Kaya mezarları 2 ya da 2,5 metrekare genişliğindedir. Stil olarak Urartu kaya mezarları ile büyük benzerlikler göstermektedir. Mezar girişleri 90x60 cm ebatında olup, tek bir oda şeklinde olan mezarların yüksekliği ise yaklaşık 1.90 metre’dir. Tavanların bazıları tonuzlu, bazıları ise düz görünümündedir. Mezarın tabanında sandık şeklinde dikdörtgen çukurlar bulunmaktadır. Mezar duvarlarına aşı boya ile çeşitli şekiller çizilmiştir. Bu mezarların bazılarında birbirine açılan küçük delikler mevcuttur.