Zamanın Durduğu Efsane Kent Mardin...

mardinMilattan önce 8000'lere değin uzanan geçmişinde birçok uygarlığın yerleşip solduğu, farklı kültürleri içinde harmanlamış, yoğurmuş şiirsel kent Mardin...

Romalılar döneminde Maride, Persler döneminde Marde, Bizanslılar döneminde Mardia, Süryanilerin Merdo ya da Merdi, Arapların da Maridin adını yakıştırdıkları gizemli kent Mardin...

Daha nice isimler takılıp tanımlamalar yapılabilir Mardin üzerine. Türküler yakılabilir, şiirler ve efsaneler söylenebilir. Yazılanların, söylenenlerin hepsi de az gelir bu kente. Bu duyguyu tatmak için günler hatta haftalar boyu Mardin'de yaşamak, Yukarı Mezopotamya'nın ılık havasını solumak, labirenti andıran sokaklarını arşınlamak, bazı zaman da kaybolmak gerekir. Eşi benzeri olmayan kesme taş işçiliğini sergileyen yapılarıyla tüm kentsel kesimi SİT alanı ilan edilen dünyadaki ikinci kenttir.

Kent yapılarını incelerken Süryani ustaların bir kilim veya dantel dokurcasına işledikleri kesme taşlar karşısında şaşar kalırsınız. Mardin'de Süryani kiliseleriyle camilerin, medreselerin iç içe geçtiği kent dokusu içinde değişik zamanlarda bir kilise çanının sesiyle ezanın sesi birbirine karışır. Süryani papazla cami imamı bir sokak başında güneydoğu lehçesiyle derin sohbete dalar. Gümüş ve altın işlemeciliğinde ülke çapında ün yapmış ve hala varlığını sürdüren Süryani ustalarla Müslüman bakırcı ustaların yan yanalığına, iç içeliğine ne demeli? Tüm yapılarının SİT alanı içinde korumaya alındığı Mardin'de bu kültürler de korunmalıdır.

Mardin'in içinden geçen tek karayolu, kenti U biçiminde dolaşır. Bu karayolu aynı zamanda kentin ana caddesidir. Bu ana caddeden yan sokaklara araçlarla çıkılmaz. Labirenti andıran bu ara sokaklarda her şey insan gücü veya eşek katır türü hayvanlarla yapılır. Çarşıda, pazarda yapılan alışverişten eve sipariş edilen likit gaz tüpüne kadar yükler eşek ve katırlarla ya da insan gücüyle taşınır. Belediye, Mardin sokaklarında doğal yapısı gereği çöpleri hayvanlarla toplatır.

Mardin adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. Kapıların üzerindeki taşlara çizilmiş resimler (eğer sahibi hacca gitmişse Kabe resmi vardır), işlemeler, kuş gagasını andıran kapı tokmakları, bir evin altından geçen sokağın devamı kemerli tüneller... Yapılardaki taşlara işlenmiş çeşitli hayvan ve meyve kabartmaları sizi günümüzden geçmiş yıllara düş yolculuğuna çıkarır. Kalenin eteklerinden 1385 yılında yaptırılmış Zinciriye Medresesi'nin kubbesiyle Şehidiye Camisi minaresi ve Ulu Cami'nin ovayla iç içe görünümü eşsiz bir panoramadır. Bu panoramaya sahip olan renk genelde sarıdır. Mardin'e damgasını vurmuştur sarı ve tonları...

Zinciriye Medresesi ve caminin giriş kapısındaki detaylardan sıyrılıp Şehidiye Camisi'ne nazır çay bahçesindeki küçük bir moladan sonra 12. yy.'da Artuklular döneminde yapıldığı sanılan, Akkoyunlu ve Osmanlılar döneminde onarım görmüş Ulu Cami'de soluklanmak ayrı bir keyiftir. Akkoyunlular dönemi eseri Kasımiye Medresesi'nin avlusuna uzanmak, çeşmesinden akan suyu doya doya yudumlamak...

Kenti U biçiminde bölen ana caddenin alt basamağında ise tüm kentin eşsiz güzellikte yapılarıyla en uç noktada kalesiyle bütünleşen bir panorama ile karşılaşırsınız ki bu Mardin'in tipik, klasik fotoğraflarda görünümüdür. Gezi sırasında zamanın durmasını istersiniz Mardin'de... Zaman su gibi kayar ayaklarınızın altından. "Geleli kaç gün oldu ki, daha ne kadar çok göreceğim yer, kuracağım dostluklar vardır." dedirtir size Mardin.

Farklı kültürlerden ve dinlerden insanların yan yana yaşadığı bu gizemli güneydoğu kenti her mevsim gezilebilir. Hele bir de 40 yılda bir yağan kara denk geldiyseniz deymeyin keyfinize..

mardin.gov.tr

Zamanın durduğu kent: Mardin

Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya bölgesinde, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiş. Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin ise, Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biri. M.Ö. 3000 yıldan başlayarak yerleşim yeri olarak kullanılan Mardin; Artuklu, Akkoyunlu, Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapının yanında Süryani Manastır ve Kiliseleri de bünyesinde barındıran önemli bir açık hava müzesi. Roma kaynaklarında Maride olarak anılan kente Persler Marde, Bizanslılar Mardia, Süryaniler Merdo ya da Merdi, Araplarda Mardin derler.

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğu’nun şiirsel kentlerinden biri aynı zamanda. Mardin'de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler mevcut.

Uzaktan bakınca, altın rengi taşlardan yapılmış Mardin evlerini, kentin üzerinde kurulduğu tepelerin kayalığı ile iç içe görürsünüz. Dikkatli bir incelemeyle, oyma taşlar, evlerin ve kamu binalarının dekorasyonu kentin, mimari bakımdan bir hazine kutusu olduğunu ortaya koyar.

Mardin Evleri
Tarihsel geleneğin günümüze dek sürdürülmesinin bir sonucu olarak özgün mimari karaktere sahip bir yapılaşmayla birlikte anılan Mardin’in, kentle özdeşleşen kagir evleri, gerek plansal özellikleri gerekse malzeme ve bezemeleriyle Anadolu konut mimarisinde ayrıcalıklı bir konuma sahip.

Kentin bir açık hava müzesi şeklinde algılanmasına olanak tanıyan evler, kayalık ve volkanik bir tepenin güney yamacındaki kalenin eteklerinden ovaya doğru ve birbiri üzerine yükselen teraslar halinde yerleşmişler.

Geleneksel Mardin Evleri, U ya da L planlı, geniş avlulu ve 2-3 katlı yapılar. Kentin mimari kurgusunda kullanılan temel malzeme kolay işlenebilen kalker taşı. Kapalı yaşam biçiminin tüm özelliklerini taşıyan evler, yükseklikleri 4 metreye varan duvarlarla çevrili. Dış cephe, kapı ve pencereleri taş oymacılığının en güzel motiflerini yansıtan evler ön avlu cepheleri güneye bakacak şekilde inşa edilmiş.

Mardin Evleri, iklimsel koşullar, dayanıklılık ve tasarım estetiği gibi pek çok unsuru bir arada sundukları ölçüde, kültürel miras bileşenlerimizden biri olmaya devam edecektir.

Uzaktan bakınca, altın rengi taşlardan yapılmış Mardin evlerini, kentin üzerinde kurulduğu tepelerin kayalığı ile iç içe görürsünüz. Dikkatli bir incelemeyle, oyma taşlar, evlerin ve kamu binalarının dekorasyonu kentin, mimari bakımdan bir hazine kutusu olduğunu ortaya koyar.
Kentin mimari kurgusunda kullanılan temel malzeme kolay işlenebilen kalker taşı. Kapalı yaşam biçiminin tüm özelliklerini taşıyan evler, yükseklikleri 4 metreye varan duvarlarla çevrili.

Midyat
Mardin gibi bir müze kent olan Midyat, Mardin'den yaklaşık 1.5 saat uzaklıkta yer alıyor. Mardin'e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu Midyat, bir ortaçağ kentini andırıyor. Bölgeyi Süryaniler’in yavaş yavaş terk etmesi ve göç almasıyla şehir merkezi 2 km ötedeki Estel'e kaymış. Telkari diye bilinen taş işçiliğinin en güzel örnekleri Midyat'taydı. Bir kaç telkari ustası Midyat çarşısında mesleklerini sürdürmekte direniyorlar. Mutlaka izlemelisiniz...

Dara Harabeleri
Mardin'in güneydoğusunda 30 km. uzaklıkta Oğuz Köyü'nde yer alıyor. Burası eski Mezopotamya bölgesinin en ünlü kenti. Dara kent kalıntıları kayalar içine oyulmuş, çevresi 8-10 kilometreyi bulan geniş bir alana yayılmış. Buralarda mağara evler var kent kalıntıları içinde kilise, saray, çarşı ve depoları zindan, tophane ve su bendini halen görmek mümkün. Ayrıca köyün etrafında kayalara oyulmuş 6-7 tane kadar mağara eve rastlanıyor. Bunların tarihi Geç Roma (Erken Bizans) dönemine kadar gidiyor.

Beş Bin Yıllık Tarih
Verimli Mezopotamya ovasının ortasında yükselen, kalker ve lavlarla örtülü bir dağın yamacındaki Mardin, neredeyse bütün kültürlerin uğrak yeri olmuş. Kentin doğum tarihi M.Ö 3000 yılına dayanıyor. İlk konuklar ise şöyle sıralanıyor: Subarular, Sümerler, Akadlar, Hititler, İran’dan gelen Midiler. Daha sonra Asurlar, Urartular, Mitannîler, Aramîler, Persler...2 bin yıl sonra Büyük İskender. İlk Hıristiyanlar, II. yüzyılda Romalılar, Sasanîler, hemen ardından Bizanslılar. Araplar, IX. yüzyılda Hamdanîler, X. yüzyılın sonunda Mervanîler, XI. yüzyılda Türkmenler, XII. yüzyılda Artuklular. Haçlıların kılıç sesleri, ardından Eyyubîler sonra İlhanlılar. Karakoyumlu ve Akkoyumlu beylikleri. XVI. yüzyılda Safevîler, Osmanlılar ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti. Bir zamanlar birçok kültüre ve dine ev sahipliği yapmış olan bu yaşlı kentin tarihî dokusu; böylesine renkli, zengin ve karmaşık ...

Mardin Kalesi
Diğer adı “Kartal Yuvası” olan Mardin Kalesi, Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdaniler, Selçuklular, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler, Osmanlılar dönemlerini, kimi zaman zaferleri, kimi hayal kırıklıklarını yaşamış çok önemli bir kale.

MS.330 yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin kalesinde kalmış. Hasta olan kral, kalede iyileşince, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşamış. Daha sonra kendi memleketi Pers ve Babil'den birçok asker ve sivil getirip, onları bölgeye yerleştirmiş. Getirilen halk sayesinde kent zenginlemiş, gelişmiş. M.S.442'daki bir veba salgını kale halkının sonu olmuş. MS. 542'e kadar Mardin Kalesi boş kalmış.

M.S.975 - 976'da Hamdaniler'-den Bin Abdullah Bin Ham, binlerce yıldır hakim bir konumda bulunan bu doğal kaleyi bir takım eklemelerle, daha korunaklı bir hale getirmiş.

Kalenin ovadan yüksekliği bin metre kadar. Kalenin bir kısmı sarp kayaların üzerine oturmuş. Kalenin güney kesiminde bir kule hala ayakta.


Zinciriye Medresesi
Medrese mahallesinde yer alıyor. 1385 tarihli yapı, dikdörtgen geniş bir alanı kaplayan cami, türbe ve çeşitli ek bölümlerden oluşmuş. Süslemeleri oldukça zengin.

gezikolik
Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.