Fıkıh Köşesi

MİLEL VE NİHAL EHLİNİN DÜNYA GÖRÜŞÜ

Soru: "-Fıkıh köşesinde, halen tartışılan meselelere yer vermenizde fayda vardır. Mesela: Türkiye'deki siyasi partiler, kendilerine göre laikliği tartışıyorlar. Bazı partiler, laikliğin din ve vicdan hürriyeti olduğunu iddia ediyorlar, bazıları ise, mevcut tatbikatın din düşmanlığı şeklinde olduğu ileri sürüyorlar. Son yıllarda bu tartışmalarını cepheleşmelere sebeb olduğunu görüyoruz. (..) Bazı medya aydınları; Müslüman, olduklarını, fakat şeriat düzenini reddettiklerini belirtiyorlar. (..) Merak ettiğim husus şudur: Laikliğin nesnel bir tarifi yok mudur? Şeriat nedir? Kur'an-ı Kerim'de Peygamberimizin şeriat ile hükmetmesi gerektiği bildirilmiş midir? Bir kimse hem Müslüman, hem İslam şeriatına düşman olabilir mi? (..) Bu suallere, köşenizde cevap vermeniz sakıncalı ise, özel olarak yazabilirsiniz".

CEVAP: Bazı mücbir sebeblerden dolayı özel cevap veremiyorum. Ma'zur görmenizi istirham ederim. Hakimiyeti insana tahsis eden; akla, bilime ve çevre şartlarına göre siyasi rejim kurulmasını (ve dinin ferdin vicdanına terkedilmesini) teklif eden ideolojiye laiklik denilir. Türkiye'de farklı şekillerde tarif edilmesinin sebebi şudur: Laiklik, 1789 Fransız devrimini yapan burjuva sınıfının aydınlarının, kilise hakimiyetine (ruhbanların iktidarına) son vermek için geliştirdikleri bir ideolojidir. Hrıstiyan toplumlarında insanların, "ruhbanlar" ve "laikler" şeklinde tasnife tabi tutuldukları malumdur. İslam dininde ve halkı Müslüman olan ülkelerde, ruhban sınıfı yoktur. Olmayan bir sınıfın iktidarı ele geçirmesi düşünülemez. Dolayısıyle halkı Müslüman olan ülkelerde, laikliğin nesnel bir tarifini yapmak kolay değildir. Bu tesbitten sonra, diğer suallerinize geçebiliriz.
İnsanoğlu emaneti yüklendigi için, yeryüzünde Allahu Teala (cc)'nın halifesidir. Bu hilafet; Allahu Teala (cc)'ya ihlas ile ibadet etmeyi, ma'rufun (iyiliğin) yayılması ve münkerin (kötülüğün) önlenmesi için gayret sarfetmeyi beraberinde getiren bir emanettir. (1) Fıkıh usulünde emanet; Allahu Teala (cc) gerek kendi hukuku, gerek yarattıklarının hukuku ile ilgili insanlara yükledigi vazifelerin tamamına verilen bir isimdir. (2) İnsanlar hür iradeleri ile emaneti muhafaza edebilecekleri gibi, ihanet de edebilirler. Her ikisi de, birer tercihten ibarettir. Hz. Adem (as) ile başlayan insanlık tarihi; bu tercih sebebi ile "El Milel ve'n Nihal" şeklinde tasnif edilmiştir. İmam-ı Şehristani:" İtikad yönünden insanlar; milel ve nihal olmak üzere, iki kısma ayrılırlar. Milel; vahye dayanan ve hak bir şeriatla amel eden ehl-i diyanete denilir. Nihal ise, hevasına göre yaşayan ehl-i ehvaya verilen isimdir" (3) diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir. Dolayısıyle emanete sahip çıkanlar ile ihanet edenler arasındaki mücadele, kıyamete kadar devam edecektir. Bu Türkiye'ye mahsus bir hadise değildir. Meselenin daha iyi kavranabilmesi için, "şeriat" kavramını da izah etmemizde zaruret vardır. Arapça olan şeriat kelimesi "Şe-Re-A" fiil kökünden gelir. Lugatta "insanı bir ırmağa, bir su kaynağına götüren yol" manasına gelir. Bu fiilin masdarı olan şeriat "geniş su yolu" demektir. (4) Elbette her suyun aktığı bir yolu olduğu gibi, çıktığı bir kaynağı da vardır. Arapça'da suyun çıktığı yere "minhac", takip ettiği yola da "şeriat" denilmiştir. Kuvvetin esas alındığı ve güçlülerin haklı kabul edildiği "orman kanunu" deyimi, Arapça'da "şeriatü'l ğaab" olarak ifadesini bulmuştur. (5) Dolayısıyle şeriat, kanun ve nizam manasına kullanılan bir kavramdır. Cahiliye döneminde müşriklerin; Daru'n Nedve'de toplanarak, bütün ferdleri bağlayıcı kanunlar çıkardıkları malumdur. Bu kanunların tamamına "Batıl Şeriat" demek mümkündür. Zira Kur'an-ı Kerim'de: "-Yoksa onların (Mekke müşriklerinin) Allah'ın izin vermediği şeyleri (o fasid) dinlerinden kendilerine şeriat yapan ortakları mı var? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı mutlaka (dünyada cezaları icra ) edilmişti bile. Şüphesiz ki o zalimlerin hakkı çetin bir azaptır" (Eş Şûrâ Suresi: 21) hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat edilirse; Daru'n Nedve'de çıkarılan ve Mekke'de yaşayan insanların tamamına uygulanan kanunlar da "Batıl dinden çıkarılan bir şeriat" olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyle her toplumda; hak veya batıl, bir şeriat (kanun ve nizam) yürürlüktedir. Hz. Adem (as)'den itibaren değişmeyen sünnetullah budur. Resul-i Ekrem (sav) İslam şeriatını tebliğ etmiş ve fiilen uygulamıştır. Kur'an-ı Kerim'de Resul-i Ekrem'e (sav) "- Sonra seni de emr (iş ve siyaset) hususunda bu şeriatın üstüne me'mur kaldık. O halde sen şeriata tabi ol!.. Bilmezlerin (cahillerin) hevalarına sakın uyma. (El Casiye Suresi: 18) emrinin verildigi malumdur. İslam şeriatını reddeden kimselerin, Müslüman vasfını kabul etmemeleri gerekir. Bahsettiğiniz medya aydınları; halkın büyük çoğunluğu Müslüman olduğu için, takiyye yapmaktadırlar. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) İbn-i Kesir-Tefsiru'l Kur'an'il Aziym- Beyrut: 1969 C: 1 Sh: 68.
(2) Yusuf Kerimoğlu- Emanet ve Ehliyet-İst: 1985 C: 1 Sh: 29 Madde:1.
(3) İmam-ı Şehristani- El Milel ve'n Nihal- Beyrut: 1392 C: 1 Sh: 4.
(4) Ragıp El Isfahani-El Müfredat fi Garibi'l Kur'an- İst: 1986 Sh: 379.
(5) Osman Zeki Soyyiğit- Şeriat Kavgası- İst: 1987 Sh: 19 vd

Günün Sözü

"“Allah Teâlâ altmış yıl ömür verdiği kişinin mâzeret gösterme imkânını ortadan kaldırmıştır.” (Hadîs-i Şerif—Buhârî)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.