Evliyalar Ansiklopedisi

NECÎBÜDDÎN-İ ŞÎRÂZÎ

NECÎBÜDDÎN-İ ŞÎRÂZÎ

Büyük velîlerden. İsmi Ali bin Bergaş, lakabı Necîbüddîn'dir. Şîrâz'da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1279 (H.678) târihinde Şîrâz'da vefât etti. Kabr-i şerîfi oradadır.

Necîbüddîn-i Şîrâzî'nin babası, îtibârlı ve zengin bir tüccar olup, Şam'dan Şîrâz'a giderek, orada evlenip yerleşmişti. Bu zât, bir gece rüyâsında hazret-i Ali'yi gördü. Birlikte yemek yediler. İmâm-ıAli ona; "Hak teâlâ sana necîb ve sâlih bir evlâd ihsân buyuracaktır. İsmini Ali koy!" buyurdu. Bir müddet sonra, bir erkek evlâdı dünyâya geldi.İsminiAli, lakabını Necîbüddîn koydu.Büyük bir hassâsiyet ve ihtimâm ile yetiştirdi. Necîbüddîn Ali büluğ çağına geldiğinde, ilim tahsîlini tamamlayıp, büyük bir âlim oldu.

İnsanlara, bilhassa ihtiyaç sâhiplerine merhametinden ve fakirleri çok sevdiğinden, babasının aldığı güzel ve kıymetli elbiseleri giymez, evlerinde pişen lezzetli yemekleri yemezdi. "Ben bunları giymem ve bu yemekleri yemem." derdi. Gâyet sâde elbiseler ve yiyecekler ile yetinir, gösterişten uzak dururdu.

Bir gece rüyâsında; Şeyh-i Kebîr adı verilen Abdülkâhir-i Sühreverdî hazretlerinin türbesinden nûr yüzlü bir ihtiyâr ve arkasından, yine onun gibi, nûr yüzlü altı zât çıktı. Öndeki zât, tebessüm ederek, Necîbüddîn Ali'nin elinden tuttu, arkasında bulunan zâtlardan birine teslim ederek; "Bu sana, Allahü teâlâ tarafından bir emânettir." dedi. Necîbüddîn Ali, bu rüyâsını babasına anlattı. O da, bu rüyânın tâbirini İbrâhim Hıyâl hazretlerinin yapabileceğini söyleyip, kendisine bir kimse ile haber gönderdi. Böyle bir rüyânın tâbirini kendisine bildirmesini ricâ etti. İbrâhim Hıyâl; "Bu rüyâ, Necîbüddîn Ali'den başkasının rüyâsı değildir." buyurup şöyle tâbir etti: "Önce gördüğü nûrlu ihtiyâr zât, Seyyid Ahmed-i Bedevî hazretleridir. Diğer zâtlar ise onun halîfeleridir. Necîbüddîn Ali'nin kendisine teslim edildiği zât ise, henüz hayattadır veNecîbüddîn ondan feyz alacaktır." dedi.

Necîbüddîn Ali bu tâbire çok sevinip, feyz alacağı zâtı merak etmeye başladı. Babasından izin alarak, o zâtı aramak üzere Hicaz'a doğru yola çıktı. Bağdât'a uğradı. Şihâbüddîn-i Sühreverdî hazretlerini tanıdı. Kendisinin emânet edildiği kimsenin bu zât olduğunu anladı. Şihâbüddîn hazretleri de gördüğü rüyâyı aynen anlattı ve onu talebelerinin arasına aldı. Necîbüddîn Ali hocasının feyz ve bereketleri ile birkaç sene içinde yetişip velîlik yolunda kemâl mertebesine ulaştı. Hocası tarafından mezun edilip, insanlara doğru yolu gösterip, onlara feyz ve bereket sunmak üzere memleketi olan Şîrâz'a gönderildi.

Necîbüddîn Ali hazretleri Şîrâz'a geldi. Orada evlendi. Bir tekke yaptırdı ve ilim âşıkı olup, Hak yolunu arayanlara, tesirli vâz ve nasîhatler vererek faydalı olmaya çalıştı. Büyüklüğü ve kerâmetleri kısa zamanda her tarafa yayıldı. Herkes her taraftan sohbetlerine gelmeye başladı. Sohbetlerinde ve yazdığı risâlelerinde, büyük velî, kerâmetler hazînesi Şihâbüddîn-i Sühreverdî hazretlerinden öğrendiği derin ilmi, ince mârifetleri anlattı. Çok kimse kendisinden istifâde etti.

1) Nefehât-ül-Üns Tercümesi; s.538
2) Tabakât-ül-Evliyâ; s.493
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.185

X (Twitter) sayfamız!

X (Twitter) adresimizi takip ederek, her türlü ilmi bilgilendirmeden istifade edebilirsiniz.

Günün Sözü

" Dört şey cennet hazînesindendir: Sadakayı gizlemek, musîbeti gizlemek, sıla-i rahim (yakın akrabayı ziyâret) ve “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” demek. (Hadîs-i Şerif—Muhtâru’l-Ehâdis)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.