Emanet ve Ehliyet
EMANET'İN TABİİ SONUCU: CİHAD
- Ayrıntılar
- Kategori: Emanet ve Ehliyet
- Gösterim: 3715
712 Cihad; arapça bir kelimedir. Lugatta "güç ve gayret sarfetmek, amelde mübalâğa etmek ve zahmet" gibi manalara gelen "Cehd" kökünden türemiştir. İslâmi Istılâhta: "Allahû Teâla (cc)'nın dini için; can, mal, dil ve diğer vasıtalarla elden gelen güç ve gayreti sarfetmeye cihad denir" tarifi esas alınmıştır.(7) Resûl-i Ekrem (sav)'in "Müşriklerle; malınızla, canınızla ve dilinizle cihad ediniz"(8) buyurduğu bilinmektedir. Cahiliye döneminde arap kabileleri arasında yıllarca süren kanlı harb'ler cereyan ediyordu. Dolayısıyla "Harb" mefhumuna yabancı değildiler. Bu noktada "Cihad" ile "Harb" mefhumu arasında fark var mıdır? sualine cevab arayalım. Hz. Cabir (ra)'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte, bu iki mefhum arasında bazı farkların bulunduğu tasrih olunmuştur.(9) Cihad kavramı, "Harb" mefhumundan daha geniştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "- Hakiki mücahid, nefs-i emmaresine karşı savaş açan kimsedir." (Sünen-i Tirmizi-K.Cihad:2) buyurduğu malumdur. Dünyevi endişelerini, heva ve hevesini bir kenara bırakan mükellefin; Allahû Teâla (cc)'nın rızasını kazanmak niyetiyle küffarla savaşması bir ibadettir.
713 Mükellif'in; kendisini Allahû Teâla (cc)'ya kulluktan alıkoyan herşeyi terketmesine "Zühd" denilmiştir. Sadece ve sadece Allahû Teâla (cc)'nın rızası için; heva ve heveslerini bir kenara bırakan mükellefe de "Zâhid" denir. Abdullah İbn-i Mes'ûd (ra)'den rivayet edilen şu hadis-i şerif; Resûl-i Ekrem (sav)'in "Dünya hayatını" nasıl değerlendirdiğini kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Abdullah İbn-i Mes'ûd (ra): "Resûl-i Ekrem (sav) bir hasır üzerinde uyumuşlardı. Uykudan kalktı, fakat hasır vücûdunda iz bırakmıştı. Bunun üzerine: "-Ya Resûlallah!.. Size bir yatak tedarik etsek olmaz mı?" dediler. Resûlullah (sav) "Benim dünya ile ne işim var. Ben dünyada bir ağaç altında gölgelenip de (sonra onu) bırakıp giden bir yolcu gibiyim" buyurdu.(10) Zühd ve takva sahibi her mü'minin; Resûl-i Ekrem (sav)'e uyması esastır. Şimdi "Cihad" gibi bir ibadeti terketmenin vehameti üzerinde duralım. Resûl-i Ekrem (sav): "Herhangi bir müslümün gaza yapmadan (Savaşmadan) ve onu gönlünden geçirmeden ölürse, nifak'ın bir şubesi üzerine (Yani münafık olarak) ölür"(11) hükmünü beyan etmektedir. Dolayısıyla mü'minlerin; ister farz-ı kifaye, ister farz-ı ayn olsun; cihad'a niyyet etmeleri vâcibtir. "Büyük Cihad" yaptığını iddia ederek; gaza etmeyi gönlünden geçirmeyen kimse; şeytanın vesvesesine kapılmış ve nefs-i emmare'sine tabi olmuştur. Hz. Adem (as)'le başlayan tevhid mücadelesinde, Tağuti güçlerle savaşmanın farz kılınmadığı hiçbir dönem yoktur. Muteber kaynaklarda zikredildiğine göre Resûl-i Ekrem (sav); hicret'ten sonraki on yıllık dönem içerisinde (Yani Medine Döneminde) yirmi defa; zırhını giyip ve kılıcını eline alıp "Cihad'a" çıkmıştır!.. Sahabe-i Kiram'ın hayatı ise sürekli cihad'la geçmiştir. "Nefis terbiyesi" iddiasında bulunan her mü'min; bunun mahiyetini iyi tefekkür etmelidir.