Emanet ve Ehliyet

NEZR'İN (ADAK'IN) TARİFİ VE HÜKMÜ

842 Kur'an-ı Kerim'de: "Nezirlerini edâ etsinler"(108) hükmü beyan buyurulmuştur. Nezir; şer'i şerifin değil, mükellefin kendi nefsine vacib kıldığı amellerdir. Nitekim Tecrid-i Sarih'te: "Nezir de; mübah olan bir şeyi ibadet kasdı ile kendi nefsine vacib kılmak demektir ki, bunu da dilimizde "Adak" diye ifade ederiz"(109) denilmektedir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kim bir nezir yapar ve ismini koyarsa, onun üzerine tesmiye ettiği (ismini koyduğu) şeyi edâ etmesi vacibtir"(110) buyurduğu da bilinmektedir. Meselenin kavranması için bir misal verelim: "Çocuğum askerden gelirse veya iyileşirse, bir kurban kesmek üzerime vacib olsun" diyen mükellef, bir şart koşmuş ve o yerine geldiği takdirde yapacağı ameli beyan etmiştir!.. Şart tahakkuk ettiği an, kurban kesmesi "Vacib" olur. Dikkat edilirse; bu ameli şer'i şerif değil, mükellef kendi sözüyle kendi nefsine vacib kılmıştır. İşte buna Nezr (Adak) denir. Nezr;kitab, sünnet ve icma ile sabittir.

 843 Nezr'in (Adak'ın) sahih olması için bazı şartlar vardır. Birincisi: Şer'i şerif'te nezredilen şeyin cinsinden bir vecibenin (Namaz, oruç, kurban vs..) bulunması gerekir. Meselâ; hasta ziyaretine nezretmek sahih değildir. İkincisi: Nezredilen şey bizzat vecibe olmalı, vesile olmamalıdır. Meselâ: Abdest almayı veya tilâvet secdesi yapmayı nezretmek sahih olmaz. Çünkü bunlar birer vesiledir. Üçüncüsü: Nezredilen şey, hâl-i hazırda vecibe olan bir şeyin kendisi olmamalıdır. Meselâ: Öğle namazını kılmayı veya başka bir farzı (Ramazan orucunu tutmayı) nezretmek sahih olmaz. Nihaye'de de böyledir. Dördüncüsü: Nezredilen şey, herhangi bir ma'siyet olmamalıdır. Bahr'ûr Raik'te de  böyledir. Resûl-i Ekrem (sav): "Her kim Allah'a itaati (mucub bir hayır ve ibadet)  nezrederse itaat etsin (Nezrini yerine getirsin). Her kim de, Allah'a karşı ma'siyyeti nezrederse, Allah'a asi olmasın" buyurmuştur.(111) Meselâ: Bir kimse "Allah rızası için, kurban bayramı günü oruç tutayım" demiş olsa bile, o gün yer, başka bir gün kaza eder. Beşincisi: Yerine getirilmesi mümkün olmayan bir şeyi nezretmemek de, nezr'in sıhhatinin şartlarındandır. Meselâ; bir mükellef "Dünkü gün oruç tutayım" diye nezretmiş olsa, nezri sahih olmaz.(112)

 844 Nezr'in (Adak'ın) rüknü: Sabit olmasına delâlet eden sözdür!.. Mükellef kendi iradesi ile, kendisine neyi vacib kılmışsa, onu aynen edâ eder. Zira bununla (Nezri ile) Allahû Teâla (cc)'ya kurbet'e (Yakınlığa, ibadete) niyyet etmiştir. "Üzerime bir ay oruç olsun, şu kadar sadaka olsun, şu işim olursa Allah rızası için bir koç kurban edeyim ve bunun gibi sözler, nezr'in tahakkukuna vesile olur. Eğer Nezrini (Adağını) herhangi bir şarta bağlamışsa, "Nezr-i Muallak" denir. Meselâ ".......İşim olursa, Allah (cc) rızası için bir kurban keseyim" sözü şarta bağlanmıştır!... Şartın "Olumlu" veya "Olumsuz" olması değil, tahakkuk etmesi önemlidir. "Falanca kimse ile konuşursam, bir hafta oruç tutayım" diyen mükellef, kasıd olarak konuşmamayı, konuştuğu takdirde kendisini cezalandırmayı esas almıştır. Ancak şart tahakkuk edince, bir hafta oruç tutması vacib olur. Hiçbir şarta bağlı olmayan nezre; "Nezr-i Mutlak" denir. Meselâ: "Allah (cc) rızası için, Receb ayı boyunca oruç tutayım" diyen mükellef, kendisine bir ay orucu vacib kılmıştır.


 

Günün Sözü

"iriniz nefsi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe kâmil îmân etmiş olmaz. (Hadîs-i Şerif—Buhârî)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.