Emanet ve Ehliyet

"HADD-İ ZİNA"NIN MAHİYETİ (NESİL EMNİYETİ)

1255 Zina: "Mükellef olan bir erkeğin; cinsi münasebette bulunma hakkı ve şüphesi olmayan, kendisine cinsi meyil duyulabilen bir kadınla, arzu ve rızasıyla önden (fercinden) cinsi temasta bulunmasına verilen isimdir"(32) Bu haddi icab ettiren "zina"nın tarifidir. El, göz, kalb ve diğer organların da zinası vardır. Ancak bunlar "had" cezasını gerektirmez. İmam-ı Kasani "zina"yı tarif ederken, fiilin "Darû'l İslâm'da işlenmesini de" zikretmektedir.(33) Dürri'l Muhtar'da: "Haddi icab eden zina; İslâm memleketinde (Darû'l İslâm'da) mükellef, natık (konuşan) bir şahsın o anda veya geçmiş zamanda şehvet sahibi bulunan ve mülkünden veya mülkü şüphesinden uzak bulunan bir kadının ön tarafına (fercine) tenasül uzvunun sünnet mahallini kendi ihtiyarıyla ithal etmesidir. Musannif, zinanın tarifinde "İslâm memleketinde" (Darû'l İslâm'da) diye kayıtladı. Çünkü Daru'l Harp'te zina haddi tatbik edilmez"(34) hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin, bu metni şerhederken: "Musannif, had icap eden günahlara önce zinayı izah ederek başladı. Çünkü zina haddinin meşru olmasının hikmet ve maslahatı aşikardır. Allahû Teâla (cc) bu ceza ile beşeriyetin temizliğini, insan şerefini ve insan neslini korumayı temin edecek en kuvvetli bir adalet müeyyidesi vücuda getirmiştir. Zina; nice aileleri mahveder, nice namuslu kimseleri ebediyyen bir mahcubiyet altında bırakır, nice şahsiyetlerin neseblerini şüpheli gösterir. Bu itibarla bir zina hadisesi, herhangi bir düşmanlık neticesi meydana gelen bir öldürme hadisesinden daha meş'um ve utanç veren bir cinayettir" hükmünü beyan ediyor.

 1256 Kur'an-ı Kerim'de: "Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur"(35) hükmü beyan buyurulmuştur. Müfessirler, bu Ayet-i Kerime'de geçen "zinaya yaklaşmayın" hükmünü tefsir ederken; gizli ve açık her türlü zinanın haram olduğunu, ayrıca kalben zinaya meyletmekten ve sebeb olabilecek davranışlardan da kaçınmanın gerekliliği üzerinde durmuşlardır.(36) Dolayısıyla İslâm dini; hem zinayı hem de zinaya vesile olabilecek davranışları yasaklamıştır.


 1257 "Nikâh" bahsinin hemen girişinde; erkek ve kadının birbirlerine karşı şiddetli meyil duyduğunu ve neslin çoğalması için o "fıtrat" üzere yaratıldığını izah etmiştik.(37) Şer'i hududları aşarak; zina eden "erkek" ve "kadın" hadd cezasına çarptırılır. Kur'an-ı Kerim'de: "(Bu) İndirdiğimiz ve (hükümlerinin tatbikini) farz kıldığımız bir sûredir. Onda açık açık ayetler indirdik. Ta ki iyice belleyip ibret alasınız. Zina eden kadınla, zina eden erkekten her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dini (ni tatbik) hususunda acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir zümre de, bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun"(38) hükmü beyan buyurulmuştur.

 1258 Bekâr olan erkek ve kadının; zina etmesi halinde 100 değnek (celde) cezasına çarptırılacakları hususunda icma hasıl olmuştur.(39) Bu cezadan (hadden) önce; eziyyet ve hapis cezası tatbik ediliyordu. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Kadınlarınızdan fuhşu irtikap edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse, onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde alıkoyun. Sizlerden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de eziyyete koşun. Eğer tövbe edip, nefislerini ıslâh ederlerse, artık onlara (eziyetten) vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri en çok kabul eden, en çok esirgeyendir"(40) hükmü beyan edilmiştir. Hz. Ubade b. Samit (ra)'den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (sav): "Benden alınız!.. Benden alınız!.. Kur'an-ı Kerim şüphesiz zina edenler için bir yol göstermiştir. Bekârın bekârla zinası yüz değnek ve bir sene sürgündür. Evlinin evliyle olan zinası yüz değnek ve recmdir"(41) buyurmuştur. Dolayısıyla hapis ve eziyyet cezaları neshedilmiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kur'an-ı Kerim şüphesiz onlara (zina edenlere) bir yol göstermiştir" sözü, bu neshin delilidir.

 1259 Hz. Zeyd b. Halid (ra)'den rivayet edildiğine göre; Resûl-i Ekrem (sav)'in yanına gelen iki davacıdan birisi: "Ey Allah'ın Resûlü!.. Aramızda Allahû Teâla (cc)'nın kitabıyla hükmet" dedi. Diğeri de: "Evet!.. Ya Resûlullah, aramızda Allah'ın kitabıyla hükmet, izin verirseniz meseleyi anlatmak için konuşmak istiyorum" diyerek söz istedi. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Peki, buyrun konuşabilirsiniz" diyerek müsaade etmesi üzerine: "Oğlum, bu adamın yanında işçi olarak çalışıyordu. Bunun karısıyla zina etti. Oğlumun recm cezasına çarptırılacağını söylediler. Bu yüzden fidye olarak, yüz koyun ve bir cariyemi bu adama verdim. Daha sonra ilim ehli kimselere sorduğumda: "oğlumun cezasının yüz değnek ve bir yıl sürgün olduğunu; bu adamın karısının ise, recm edilmesi gerektiğini" beyan ettiler. Şimdi ihtilaf halindeyiz" dedi. Resûl-i Ekrem (sav) her iki tarafı dinledikten sonra: "Nefsim yed-i kudretinde olan Allahû Teâla (cc)'ya andolsun ki; aranızda Allahû Teâla (cc)'nın kitabıyla hükmedeceğim. Yüz koyunun ve cariyen sana tekrar iade edilecektir. Oğlun için yüz değnek ve bir sene sürgün vardır" buyurdu. Daha sonra yanında duran Hz. Ûneys (ra)'e: "Ya Ûneys!.. Şu adamın karısına git, eğer zina ettiğini itiraf ederse recm cezasını tatbik et" emrini verdi. Kadın suçunu itiraf edince "recm" cezası uygulandı.(42) İslâm ûleması: "Hür bir kimse, sahih bir nikâhla evlenir ve karısıyla normal yolla cinsi ilişkide bulunursa, o muhsan olur. Eğer böyle bir karı ve koca zina ederse, recm olunurlar"(43) hükmünde ittifak etmiş ve icma hasıl olmuştur.

 1260 Hanefi fûkahası: "Zina; beyyine ve ikrarla (itirafla) sabit olur. Beyyine; Kadı (Şer'i şerifle hükmeden hakim) huzurunda erkeğin veya kadının zina ettiğine dair, adil dört şahidin beyanıdır. Hakim bu şahidlere, "Zina nedir, mahiyetini izah ediniz?" sualini sorar, daha sonra (eğer şer'i şerife uygun tarif yapabilirlerse) zina eden kimsenin; "Nerede, ne zaman ve kiminle zina ettiğini" izah etmelerini talep eder. Şahidler bunları açıkladıktan sonra: "Biz zaninin şu kadına sürmedanda sürme milinin durduğu gibi (yani zekerini fercinin içinde) "zina" ettiğini, dördümüz de gördük" derlerse, şahidler hakkında gizli ve açık tahkikata başlar. Adil oldukları sabit olursa, hüküm verir. En ufak bir şüphe halinde ise; Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Had'leri şüphelerle kaldırınız" Hadis-i Şerifine uyarak, amelde bulunur.(44) hükmünde müttefiktir. Zina ile ilgili şehadetin hükümleri oldukça sarihtir. İbn-i Abidin: "Zina hakkında şehadete gelince; bunun şartları çok ağır olduğu için sübûtu enderdir. Hatta Peygamberimiz (sav)'in asr-ı saadetlerinde ve Peygamberimiz (sav)'den sonra ashab-ı kiram devrinde zina cinayeti, şehadetle (şahidlerin ispatıyla) sabit olmamıştır. Ancak ikrar ile sabit olmuştur"(45) hükmünü beyan etmektedir.

 1261 İkrar; akil, baliğ olan bir kimsenin, şer'i şerifle hükmeden kadı (hakim) huzurunda, zina ettiğini itiraf etmesidir. Bu ikrar dört defa yapılır. Kadı (hakim) her seferinde: "Sen bu işi yapmamışsındır, öpmüş veya okşamışsındır" veya "Git buradan sen deli misin?" diye reddeder. Zira, Resûl-i Ekrem (sav); Hz. Maiz (ra)'in, zina ettiğine dair olan ikrarında bu şekilde davranmıştır.(46) Eğer mükellef; bütün bu ikazlara rağmen dört defa zina ettiğini ikrar ederse hakim; "zinanın mahiyetini, nerede ve kiminle zina ettiğini" sorar. Bunları açıklattırdıktan sonra Hadd cezasına hükmeder.(47) Zinası ikrarla sabit olan kimse; hadd-i zina tatbik edilmeden önce veya tatbik sırasında: "Ben zina yapmadım" diyerek rücû edebilir. Bu durumda had cezası düşer.(48)

 1262 Zina ettikleri sabit olan; köle ve cariyelerin cezası, elli değnektir.(49) Dürri'l Muhtar'da: "Şehadetle veya ikrar ile zina suçu sabit olan kimse evlenmemiş (bekâr) ve hür olursa, yüz değnek vurulur. Köle olursa, Ayet-i Kerime'nin delâletiyle yarısı (elli değnek) vurulur. Kaadı Beyzavi ve diğer müfessirin Ayet-i Kerime'deki muhsanatı, hür olan kadınlarla tefsir etmişlerdir"(50) hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin bu metni şerhederken: "Ayet-i Kerime'nin delâletiyle ilh..." Bu Allahû Teâla (cc)'nın: "Cariyeler evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ettiler mi, o vakit üzerlerine (muhsane) hür kadınlar üzerindeki cezasının yarısı (verilir)" kavli kerimidir.(51) Bu Ayet-i Kerime cariyeler hakkında nazil olmuştur" hükmünü beyan eder.

 1263 Haddin tatbik edilebilmesi için; suçun bütün unsurlarıyla tam olarak ve mükellefin rızasıyla gerçekleşmiş olması şarttır.(52) İkrah altında gerçekleşen zina fiilinde; hadd cezası tatbik edilmez. Ayrıca gerek fiilde, gerek mahalde herhangi bir şüphe bulunmamalıdır. Şüphe; gerçekte sabit olmadığı halde, sabite benzeyen bir durumdur. Fiilde şüphe; delil olmayanı delil zannetmektir. Mahalde şüpheye "hüküm şüphesi" de denir. Fiilin kendisine haramlığını kaldıran bir delil bulmasıyla gerçekleşir.(53) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Elinizden geldiği kadar müslümanlardan cezaları kaldırınız. Eğer onun için bir çıkar yol varsa hemen salıverin. Zira Ulû'lemr'in veya Kadı'nın (hakimin) affetmekte hata etmesi, had cezasını tatbik etmesinde yanılmasından daha hayırlıdır"(54) buyurduğu bilinmektedir. Hadd cezalarında; (ister mahalde, ister fiilde olsun) her türlü şüphe sanığın lehinedir.

 1264 Hadd-i Zina'nın rüknü; velâyet hakkı bulunan kimsenin (Ulû'lemr veya kadının) celde (değnek) veya recmi uygulamasıdır. Recmin tatbik edilebilmesi için bulunması şer'an lazım olan bazı vasıfları bu şahısta toplanmasına "ihsan" denilir. İhsanın şartları yedidir. Bunlar:
  1. Hür olmak,
  2. Akıllı olmak,
  3. Erginlik çağında bulunmak,
  4. Müslüman olmak,
  5. Sahih nikâhla evlenmiş olmak,
  6. Zevcesinde de bu vasıfların bulunması,
  7. Bu vasıflar toplandıktan sonra, aralarında cinsi yakınlığın (cimanın) bulunmuş olması.(55)

 1265 Bekâr olduğu halde zina eden hür erkek ve kadına; herhangi bir uzvunun telef olmamasına riayet edilerek 100 değnek vurulur. Başına, yüzüne ve cinsiyet organlarına vurulmaz. Zira Resûl-i Ekrem (sav) had vurmakla görevlendirdiği kimseye "Yüzüne ve cinsiyet organına vurma, oralardan sakın" emrini vermiştir.(56) Hz. Ali (ra)'den rivayet edildiğine göre; avret yerlerini örten elbiseler bırakılır, diğerleri çıkarılır. Erkek zani'ye had; ayakta iken tatbik edilir, kadına ise oturduğu yerde uygulanır. Haddi tatbik eden kimse, sopayı fazla kaldırmaz, orta halli bir vuruşla tatbik eder. Bu sırada bir cemaatin bulunması ve teşhir esastır.(57) Hasta olan zaniye, iyileşinceye kadar had cezası tatbik edilmez, sıhhat bulması beklenir.(58)

 1266 Evli olduğu halde zina eden ve şer'i şerifle hükmeden hakim (kadı) tarafından recm cezasına çarptırılan kadın ve erkeğin cezası infaz edilirken bazı hususlara riayet vaciptir. Eğer zinanın sabit olması şahitler vasıtasıyla gerçekleşmişse, önce dört şahid taşlamaya başlar, daha sonra Kadı, daha sonra da cemaat!.. Dört şahidden birisi taşlamaktan çekinirse had düşer. Eğer zina, mükellefin ikrarı (itirafı) ile sabit olmuşsa, önce kadı (hakim) taşlar, daha sonra cemaat. Taşlama sırasında ikrarından (itirafından) rücû eder veya kaçarsa bırakılır.(59) Hastalık recm cezasının tatbikine mani değildir. Ancak recm edilecek olan kadın hamile ise; had cezası tehir edilir. Değnek (celde) cezasında da durum aynıdır. Doğumunu yapıncaya ve nifas hali bitinceye kadar "Hadd-i Zina" uygulanmaz. Çünkü karnındaki çocuğun hayatı muhteremdir, velev ki zina sebebiyle olsun. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Dikkat ediniz!.. Bir suçlu ancak kendi aleyhine suç işler"(60) buyurduğu bilinmektedir. Hanefi fûkahası "Babası belli olmayan zina mahsulü bir kimseye, diğer bir şahıs zina isnadında bulunsa, kendisine (isnadda bulunana) hadd cezası tatbik edilir. Zira o adam iffetlidir. Annesinin işlediği zina fiili, onun iffetini ortadan kaldırmaz. Veled-i zina olan bir şahsın; kadı önündeki şehadeti (şahidliği) muteberdir. Çünkü annesinin ve onunla zina eden babasının fiili, zina mahsulü olan çocuğun adaletine gölge düşüremez"(61) hükmünde ittifak etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav) muhsane olduğu halde zina eden Gamidiyye isimli kadını, hamile olduğu için recm etmemiş, doğumundan sonra gelmesini emretmiştir. Doğumdan sonra recm için gelen kadına: "Geri dön!.. Çocuğun sana ihtiyacı kalmayıncaya, senden müstağni oluncaya kadar ona bak"(62) emrini vermiştir. Dolayısıyla "Hıdane" görevini yapacak kimse olmadığı zaman; çocuk sütten kesilinceye kadar recm cezası tatbik edilmez. Ancak çocuğa bakacak bir kimse bulunursa (süt emrizme ve ihtiyaçlarını karşılama noktasında) doğumu müteakip recm cezası infaz edilebilir.(63)

 1267 "İhsan" şartlarına haiz ve zina ettiği kat'i olarak (beyyine veya ikrarla) tesbit edilen mükellef "recm" edildikten sonra, cenazesi yıkanır, cenaze namazı kılınır ve defnedilir.(64) Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in Hz. Maiz (ra) recmedildikten sonra: "Ona kendi ölülerinize yaptığınız gibi, yapınız"(65) emrini vermiştir.

 1268 Had cezalarının "hassas" olduğu malumdur. Dolayısıyla şahitlerde bazı vasıflar aranır.
  Şahitlerde "Ehliyet" (Şehadeti tehammül) şartları şunlardır:
  1. Şahidin hadise sırasında akıllı olması gerekir,
  2. Zina hadisesi sırasında âmâ (kör) olmaması şarttır,
  3. Şahidin, hakkında şehadet edeceği zina hadisesini, zinaya taraf olan erkek ve kadını bizzat görmesi zaruridir. Görenden dinlemesi kat'iyyen sahih değilir. Ancak nikâh, neseb, ölüm vb. gibi hadiselerde, halktan duyma kâfidir.(66)

  Bir kimsenin şahidliği "Edâ" edebilmesi için de bazı şartlara haiz olması gerekir. Bunlar:
  1. Şahidin, şehadeti edâ esnasında akıl-baliğ olması şarttır. Küçük çocuğun (sabi'nin), Mâtuh'un, delinin şahitliği kabul edilmez.
  2. Zabt sahibi olmalıdır. Yani iyi işitip anlayan, gördüğünü kat'iyyen unutmayan ve kavrama gücü olan kimse olmalıdır. Hadd-i Zina'da kat'i olmayan hiçbir şahitlik geçerli değildir.
  3. Hür olması lazımdır. Zira had cezalarında köle ve cariyelerin şehadeti sözkonusu değildir.
  4. Konuşur olması şarttır. Dilsizin şahidliği kabul edilmez. Ayrıca âmâ olmaması da esastır.
  5. Şahidin adil olması da şarttır. "Adil olmak"tan murad; Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlere göre amel etmektir. Büyük günah işledikten sonra tövbe edenin veya küçük günahlarda ısrar edenin şehadeti, Kadı'nın (hakimin) tavrıyla ilgilidir. Eğer şahit; çevresince tezkiye edilmezse, had cezalarında sözü muteber olmaz.(67) Zira şartları gerçekleşen şehadette söz; hakkı ispat manasınadır. Dört şahidden üçü adil, biri faasık olursa, had cezası tatbik edilemez.(68) Çünkü "Hadd-i Zina" için zaruri olan şahid sayısı tamamlanmamıştır.
  6. Şahit; şehadeti sebebiyle menfaat sağlamamalıdır.
  7. Şahid; "Hadd-i Kazf" sebebiyle cezalandırılmış olmamalıdır.(69)

  Şahidliğin geçerli olabilmesi için de belirli şartlar vardır. Bunlar:
  1. Şehadet vazifesi; Kadı'nın (Şer'i şerifle hükmeden hakimin) huzurunda ve yargı meclisinde, topluca edâ edilmelidir. Had cezalarında tek tek şahitlik geçerli değildir.
  2. Zina suçu için "Dört"; diğer hududlarda ve kısasta iki şahidin ittifak etmesi şarttır.(70)
  3. Şahidler arasında "akaid" farklılaşması olmamalıdır. Mesela; zina ettiği veya şarap içtiği iddia edilen şahıs müslüman ise, şahidin de müslüman olması şarttır. Şahid "zimmi" olursa, sözü muteber kabul edilmez.
  4. Şahitlik için, gecikme olmamalıdır. "Hadd-i Kazf" dışındaki suçlarda; şahidin gecikmesi, mürur-u zaman ve töhmetten hali değildir.

 1269 Had cezaları ve bu hususla ilgili ilimler Kadı (şer'i şerifle hükmeden hakim) üzerine "Farz-ı Ayn"dır. Şehadet (Şahidlikle) ilgili ilimler ise; Darû'l İslâm'da bütün mü'minler üzerine vacibtir. Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen ve küfür ahkâmını icra eden mahkemelerde adalet sözkonusu olamayacağı için şahitlik yapmak caiz olmaz. Ancak ikrah (zorlama) hali müstesnadır.


 

Günün Sözü

"Zilhiccedeki her bir günün orucu (sevapça diğer nâfile oruçlardan) bir yıllık oruca eşittir. Ondaki bir gece kıyâmı (ibâdetle ihyâ edilmesi) Kadir Gecesi’nin kıyâmına (ihyâsına) eşittir.” (Hadîs-i Şerif—Tirmizî, Savm, 52, no:758)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.