Büyük İslam İlmihali

Altın ile Gümüşün Zekâtı

Altın ile gümüş ister külçe halinde olsun, ister darbedilmiş olsun, bunlar hangi maksadla bulundurulursa bulundurulsun, nisab miktarına ulaşıp da üzerlerinden bir yıl geçerse, zekâta tâbi olurlar.

Altının nisabı yirmi miskaldır. Gümüşün nisabı iki yüz dirhemdir. Bir miskal yirmi kırattır. Her kırat da beş arpa ağırlığıdır.

Bir şer'î dirhem ise, on dört kırattır. Bu halde on şer'î dirhem, yedi miskal ağırlığına denktir.

Bir de örfî dirhem vardır ki, on altı kırattır. O halde yirmi miskal yirmi beş örfî dirheme eşittir. İki yüz şer'î dirhem de yüz yetmiş beş örfî dirheme eşittir.

Bazı fıkıh alimlerine göre, zekât ve fitre sadakası konusunda her beldenin örfi dirhemi esas alınmalıdır. Buna göre gümüşün nisabı, iki yüz örfi dirhemden ibarettir. Bu şekilde de fetva verilmiştir. Fitre konusuna bakılsın..

Yirmi miskal altının zekâtı, yarım miskal altın olduğu gibi, ikiyüz dirhem gümüşün zekâtı da, beş dirhem gümüştür. Yirmi miskalden fazla olan altın dört miskale ulaşmadıkça ve iki yüz dirhem gümüşten fazla olan miktar kırk dirheme ulaşmadıkça, bu fazlalıklar için ayrıca zekât gerekmez. Ancak bu fazla miktar ile beraber başka bir ticaret malı da bulunursa, o zaman bu fazla miktarlarla hepsinin zekâtı verilir. Fakat altın ile gümeşten nisab üstünde fazla olan miktar, kıymetçe dört miskala veya kırk dirheme eşit olursa, bu fazladan da zekât gerekir. Bu mesele İmam Azam'a göredir. İki İmama (İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf) göre ise, böyle küsurların da ne olursa olsun, zekâtını vermek gerekir.

Örnek: Bir kimsenin yalnız iki yüz otuz dokuz dirhem gümüşü bulunsa, İmam Azam'a göre, yalnız iki yüz dirhem için beş dirhem zekât vermek gerekir. Küsur olan otuz dokuz dirhem için zekât gerekmez. Bu küsur kırka ulaşmadıkça zekâtı yoktur.

İki imama göre, bu küsurlar için de kırkta bir nisbetinde zekât vermek gerekir.

Yine, bir kimsenin yalnız iki yüz yetmiş dirhem gümüşü bulunsa, İmam Azam'a göre, iki yüz kırk dirhem için altı dirhem zekât vermesi gerekir, geri kalan otuz dirhem için bir şey gerekmez. Fakat iki İmama göre, bu geri kalan kısım için de zekât gerekir. Altın hakkında da hüküm böyledir.

Altın ile gümüşün nisablarında, bunlardan zekât verilmesi için, kıymetlerine değil, ağırlıklarına bakılır. Bunda ittifak vardır.

Buna göre altından yapılmış bir tepsinin ağırlığı nisab miktarından az, meselâ on dokuz miskal olduğu halde, kıymeti yirmi miskalden fazla bulunsa, ittifakla zekâta tâbi olmaz. Ancak bununla beraber zekâta tâbi başka bir mal bulunur da, tümü nisab miktarına ulaşırsa zekât gerekir.

Yine, iki yüz adet gümüş dirhemden biri ağırlıkça biraz noksan bulunsa, bunlara zekât gerekmez. Fakat başka bir zekât malı bulunursa zekât gerekir.

Kendilerinde riba (faiz) uygulanmayan, şer'an ölçek ve tartı esasına bağlı bulunmayan mallardan zekât verilmesinde kıymetlerine bakılır. Ağırlık ve adetlerine bakılmaz.

Buna göre, üzerine zekât olarak orta durumda iki koyun farz olan kimse, bunların kiymetlerini para olarak verebileceği gibi, bu ikisinin kıymetine denk iyi bir koyun vererek de zekâtını ödeyebilir. Çünkü koyunları kıymete bağlı mallardandır. Bunlarda riba (faiz) olmaz.

Fakat kendilerinde riba işlemi yürütülebilen mallarda böyle kıymete değil, ağırlığa itibar edilir. Meselâ: Zekât olarak verilmesi gereken beş kilo bugday karşılığında, dört kilo iyi cins buğday verilemez.

Yine, iki miskal altın yerine, bir miskal ağırlığında olup üzerindeki sanattan dolayı, iki miskal kıymetinde bulunan bir altın verilemez. Çünkü bu durumda riba (faiz) gerçekleşir.

Bu mesele, İmam Azam ile iki İmama göredir. İmam Züfer'e göre verilebilir. Çünkü kıymetleri eşittir. Kıymetler eşit olunca, kul ile Yüce Allah arasında riba düşünülemez.

(Riba'ya bağlı mallar için, kerahet ve istihsan bölümüne bakılsın)

Altın veya gümüşten yapılmış bulunan ziynet takımları ve süs eşyaları, tablolar gibi maddelerden de, nisab miktarına ulaşınca zekât gerekir. Bu zekât kendi cinslerinden olmayan bir mal ile ödeneceği takdirde, ağırlıklarına değil, kıymetlerine bakılır. Bunda da ittifak vardır. Fakat kendi cinsleriyle ödeneceği takdirde, İmam Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göre, ağırlıkları esas alınır. İmam Züfer'e göre kıymetlerine bakılır. İmam Muhammed'e göre de, fakir için daha faydalı olan tarafa itibar edilir.

Örnek: Yirmi miskal ağırlığında bulunan bir altın bilezik, kendisindeki sanat bakımından yirmi beş miskal kıymetinde bulunsa, bakılır: Eğer zekâtı gümüş gibi başka bir cinsten verilecek olursa, ağırlığı olan yirmi miskale değil, kıymeti olan yirmi beş miskale bakılarak zekâtını vermek gerekir. Fakat bunun zekâtı kendi cinsinden olan altından verilecekse, İmam ile İmam Ebû Yusuf'a göre, ağırlığı olan yirmi miskal altına göre verilmesi gerekir. İmam Muhammed ile İmam Züfer'e göre, bu yeterli olmaz; altının kıymetine göre, değer farkı olan beş miskalin de ayrıca zekâtını vermek gerekir.

Yine, İki yüz dirhem has gümüş için, dört dirhem has gümüş kıymetinde olan beş dirhem karışık gümüş verilse, bu İmam Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göre yeterli olur. Çünkü ağırlık bakımından istenen miktara eşittir. Fakat İmam Züfer ile İmam Muhammed'e göre yeterli olmaz; çünkü kıymet bakımından istenen değerden daha azdır.

Aksine olarak iki yüz dirhem karışık gümüş için beş dirhem karışık gümüş kıymetinde dört dirhem saf gümüş verilse, bu İmam Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göre yeterli olmaz. Çünkü ağırlık esasına göre noksandır. Fakat İmam Züfer'e göre yeterlidir; çünkü kıymet bakımından eşitlik vardır. Cenabı Hak ile kul arasında riba düşünülemez.

Altın ile gümüşün ve ticaret mallarının nisabında, bunların bir cinsten olmaları şart değildir. Onun için bir kimsenin bir miktar altını ile gümüşü ve bir miktar da ticaret malı bulunur da, bunların tümünün kıymeti bir nisab miktarı olan iki yüz dirhem gümüşe denk olursa, kırkta bir zekâtlarını vermek gerekir.

Her biri nisab miktarından noksan olan altın ile gümüş, İmam Azam'a göre, kıymet bakımından birbirini tamamlayarak nisab aranır. İki İmam'a göre ise ağırlık bakımından birbirini tamamlarlar.

Buna göre: Bir kimsenin yüz dirhem gümüşü ve yüz dirhem gümüş kıymetinde de on miskal altını bulunsa, bunun için ittifakla beş dirhem gümüş zekât vermesi gerekir. Fakat yüz dirhem gümüş ile yüz dirhem gümüş kıymetinde beş miskal altını yahut elli dirhem gümüş ile yüz elli dirhem gümüş kıymetinde on miskal altını bulunsa İmam Azam'a göre beş dirhem miktarı zekât gerekirse de, iki İmam'a göre gerekmez; çünkü cüz bakımından nisabları noksandır. Fakat yüz elli dirhem gümüş ile elli dirhem kıymetinde beş miskal altın bulunsa, yine ittifakla zekâtları gerekir. Çünkü kıymetleri tam gümüş nisabına denktir. Bundan başka birinin nisabı dörtte üç, diğerinin nisabı dörtte bir nisbetinde mevcut olduğundan tamamı bir nisaba denk bulunmuş olur.

Yüz elli dirhem gümüşle beraber altmış veya seksen dirhem gümüş kıymetinde beş miskal altın bulunsa, İmam Azam'a göre iki yüz dirhemin kırkta biri olarak beş dirhem zekât gerekir. Küsurlar kırka ulaşmadığı için bunlardan zekât gerekmez. İki İmam'ın görüşüne göre, bu küsurlardan dolayı da kırkta bir nisbetinde zekât vermek gerekir. Küsurlarda bağış, iki İmam'a göre yalnız saime hayvanlara mahsustur. Bu bağışlanan küsur, geçerli para ile ticaret eşyalarında olmaz.

(İmam Şafiî'ye göre, altın ile gümüş, nisabı doldurmak için birbirlerine ilâve edilemez; çünkü cinsleri değişiktir. Bunların her biri için ayrı ayrı tam bir nisab şarttır.)

Geçerli olan karışımlı paraların altınları veya gümüşleri, kendilerine karışmış bulunan yabancı maddelerden daha fazla veya eşit bir halde ise, bunlar altın ve gümüş hükmündedir, ona göre zekâtları verilir. Eğer bu paraların altın veya gümüş kısmı, onlara karıştırılan yabancı maddelerden az ise, bunlar ticaret malı hükmüne girerler. Sene sonunda kıymetlerine göre zekâtları verilir. Bunlarda ticaret niyeti aranmaz; çünkü geçerli para yerindedirler.

Geçerli olan paralar veya ticaret malları altın ile gümüşten karışık halde olsalar bakılır: Altınları karışan yabancı maddeden fazla olanlar altın hükmünde, gümüşleri fazla olanlar da gümüş hükmünde olur. Buna göre nisab miktarına ulaşınca, zekâta girerler. Böyle altın veya gümüşü, yabancı maddeden daha fazla olan geçerli paralar ticaret malı olmayınca ağırlıklarına bakılır. Eğer nisaba ulaşırlarsa zekâtları verilir, değilse verilmez. Ancak nisabdan az olan bu gibi geçerli paralar yanında zekâta bağlı başka mal varsa, ona göre zekât gerekir.

Para halinde geçerli olmayan altın ile gümüş, başka bir madenle karışık olunca çoğunluğa göre hükmedilir. Altın veya gümüş yabancı maddeden fazla veya eşit durumda ise, tümü altın veya gümüş hesab edilir. Eğer altın veya gümüş, karıştırılmış yabancı maddeden az ise bakılır: Altın veya gümüş kısmı kıymetçe nisaba ulaşırsa veya ulaşmadığı takdirde, zekâta bağlı başka mallar varsa, onlarla beraber zekâtlarını vermek gerekir.

Bunlar ticaret mallarından ise, diğer maden kısmı da ayrıca nazara alınır. Bunların altın veya gümüş kısmı, böyle nisab miktarına ulaşmıyorsa, hepsi ticaret eşyası hükmünde olur. Bu halde ticaret mallarından ise, kıymetleri en az iki yüz dirhem gümüşe denk olmalıdır ki, zekâta bağlı olsunlar. Yahut nisaba varmıyorsa, kendileriyle beraber başka ticaret malı veya geçerli para mevcut ise, bunlarla zekâta tâbi olurlar, değilse olmazlar.

Altın ile gümüş darbedilmiş geçerli para cinsinden olmamak üzere karışık bir halde bulunursa, bakılır: Eğer yalnız başına olarak altın nisab miktarında ise veya ikisi bir nisab miktarında olup altın gümüşe ağırlık veya kıymetçe üstün veya eşit ise, hepsi altın sayılır. Ona göre zekât gerekir. Fakat altın nisab miktarında olmayıp kendisine gümüş galip ise, o zaman hepsi gümüş sayılır.

Örnek: Altın yirmi miskal olduğu halde, gümüş iki yüz veya üç yüz dirhem bulunsa, bunların hepsi altın sayılır (çünkü yalnız başına altın nisabı gerçekleşmiştir. Bu esas alınır.) Yine, altın on miskal olduğu halde, iki veya üç yüz dirhem gümüş kıymetinden daha değerli olsa, yine hepsi altın sayılır. Fakat altın on miskal olduğu halde, gümüş kısmı yüz veya iki-üç yüz dirhem kadar olup kıymetçe on miskal altından daha yüksek bulunsa, hepsi de gümüş sayılır.

X (Twitter) sayfamız!

X (Twitter) adresimizi takip ederek, her türlü ilmi bilgilendirmeden istifade edebilirsiniz.

Günün Sözü

"Sübhânallâhi vel hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm” kavlini çok zikredin. Bu kelimeler Allah’a, fî sebîlillah altından veya gümüşden dağ infâk edilmesinden (verilmesinden) daha sevimlidir. (Hâdîs-i Şerif)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.