Bana Talipsin Ama Evin Araban Var mı?

Televizyon kanallarının çok izlenmek uğruna ortaya koydukları verimsiz ve bir o kadar da seviyesiz programlar sokak ağzıyla insana “yuh artık” dedirtiyor. Tüylerimi diken diken eden münakaşalar, midemi bulandıran diyaloglar ve fütursuz pazarlıklar her defasında bana Levent Kırca’nın “Olacak O Kadar”daki repliklerini hatırlatıyor. Anlayacağınız ağlanacak halimize gülüyoruz.

Televizyon ekranlarında bize sunulan yeni şeyleri “neden” ve “nasıl” diye sorgulama gereği duymadan çabuk kabullenme refleksimiz, “izlensin” diye dayatılan bu tepeden inme programları hazırlayan şark kurnazlarını heyecanlandırıyor. Ve bunları günlük yaşantımıza “olağan” olarak girdirmemiz, değerlerimizi deforme ediyor.

İştahı kabaran yapımcılar ve TV yöneticileri, “reyting olsun da nasıl olursa olsun” güdüsüyle sahte hayatları “ekseriyet böyleymiş” gibi gözümüze gözümüze sokuyor. Asparagas haberlerle de bu “yeni”likler şişirilince, bunların çok reyting alan programlar haline gelmesi uzun zaman almıyor.

“Yeni olan her şey kabulümüzdür” gibi bir anlayışla televizyon izlemek, Türk ve İslam tarihine vurulan en büyük darbedir. Sünneti Seniyye’nin göz bebeği izdivaç dâhi televizyon kanallarındaki evlilik programlarında ahlak, soy, sop gibi değerlerin yerine malın ve mülkün konuşulduğu bir unsur olarak hayatımıza sokuldu.

Mesela evlenmeleri için karşı karşıya getirilen iki kişiden birisinin daha ilk sorusu “evin araban var mı” oluyor. Kendisine “yat” alacak “koca” arayan kadınlar bile bu programlara çıkarılıyor. Bu programları sunanlar “Filan sen bizim her şeyimizsin, her zaman her yerde kalbimizdesin” gibi ikinci sınıf ritimlerle yüceltiliyor, saf Anadolu insanının gözünde “bir kurtarıcı” gibi gösteriliyor.

Değerlerimize, direkt olmasa bile direktin daha da kötüsü olan gizliden çizik atan bu televizyon programları, toplumumuzda kabuk bağlamayan yaralar açıyor. Sürekli tazeliğini koruyan bu yaralar, gelecek yeni neslin karşılaşacağı toplum mirasına kan kaybettiriyor. Televizyon ekranlarından gözyaşlarını bile pazarlayan, acıları hüzünleri reyting malzemesi olarak kullanan zihniyetin bu ülkeye ve insanına verecek zerre bir şeyi yoktur.

Osmanlı’yı yalan yanlış tanıtan ve Kanuni gibi bir Zat’ın hatıralarına leke süren Muhteşem Yüzyıl isimli yapım da bu ekranların hüneri değil mi?

Kavak Yelleri’nde ayrı iki erkekle ilişkiye girip aynı bu iki erkeğin arasında yolda yürüyüşe çıkan Aslı, bu ekranların bize sunduğu yaşam şeklinin adı değil mi? Genç beyinlerin aklına “aslında böyle de olabilir” fikrini sokan kim, yine bunlar değil mi? Evet, bunlar ama maalesef en çok izlenen programlar, diziler de bunlar!

Geçen her yıl değil, geçen her gün televizyonlar marifetiyle aslımızdan biraz daha uzaklaştırılıyoruz. Buna göz yuman, bu programlara prim veren herkes en az bunları ekranlara taşıyanlar kadar suçludur bana göre.

İzzetinefsimiz için bu yapımlarla aramıza mesafe koymamız gerekir. Aksi bir durumda gün gelecek yitirdiğimiz değerlerimiz bağrımıza bir hançer gibi saplanacak ve tüm geleceğimiz yerle yeksan olacak. Tebliği benden, tebellüğü sizden!

Muaz KALAYCI- Haber Aktüel

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.