Dengede tutacakların dengesi bozulursa..

İşte o zaman “balık baştan kokar” atasözü gerçekleşir. Dengesini kaybedenler, karşılarına çıkan dengeli insanlarında dengelerinin bozulmalarına sebep olabilirler. Aynen, denizde yüzerken panik yapıp boğulma tehlikesi geçirenlerin, kendilerini kurtarmaya gelenlere can havliyle sarılarak onlarında dengesini bozup kendileriyle birlikte boğulmalarına sebep olmaları gibi.

 Dengelerin bozulması bazen, ilişki içinde olduklarına huysuzluk gibi görünüp, “idare edelim, zamanla düzelir” diye düşünmelerine sebep olabilir. “Babasına çekmiş”,dayısı da böyleydi”, “kimin eksiği yok ki” gibi mülâhazalarla, herkesin morallerini bozmasına, frekanslarını karıştırmasına müsade edilir. Hele de bunu yapan bir beyefendi, ise ve annesinin güdümünde büyümüş, annesinin izin verdiği sınırların dışına çıkamamış ve çocuk kalmış yetişkin ise, hemen doğal koruma refleksi harekete geçer ve oğlunun bir şeyi olmadığını ispat edecek bütün argümanları kullanırak bu anormalliği normelleştirme mücadelesi verir.

Aslında kendisi de biliyordur bunun normal olmadığını, fakat oğluna “hasta” dedirtmemek ya da sorunlu dedirtmemek içindir bu mücadele. Bunun yanında, gelinine, “vaktiyle ben çektim, sen de çek” anlayışının sonucudur bu. İşte bu korunan anormallikler, insan hayatını karartacak dozda, muhataplarına damardan zerkedilir. Psikiyatriste gitmeyi “deli değilim” diye reddeden, kendisi deli olmasa bile, muhataplarını delirten aykırılıklara devam edenler, toplumun depresyon katsayısını hızla artırırlar. Kimse bunlara dur demez ve anormal davranması normalleşmiş bu insanlar, ellerinin altında bulunan ve aileleri tarafından sahipsiz bırakılan eşlerini, hayattan el çektirecek noktaya getirirler.

Bu ailede bir de çocuklar olmuşsa, çocuklar, dengelerin dengesinin kaydığı bu zeminde, kimlik algıları bozulmuş ve özgüveni yerlerde olarak hayata adım atarlar. Korkunun ve güvensizliğin anatomilerine şekil verdiği bu insanları, yürüyüşünden, bakışından ve duruşundan tanırsınız. Ellerinden tutulmuş ve insanca davranılmış olsaydı, belki de en iyi yerlerde yötnetici olacak bu çocuklar, kendilerini yönetemez hale getirenlerin imzalarını taşırlar.

Öfkeleri, mahcup bakışlarının ardında gizlidir. Kimseye yaklaşamamanın ve kendilerini ifade edememenin burukluğu ile doludur yürekleri. İmrenerek bakarlar anne babalarının ellerinden tutmuş neşe içinde giden çocuklara. Küsmüş gönüllerini hayatla barıştıracak şefkat eli bulamazlar. Bu kayıp yürekler, dengesi kaybolanlara engel olmayanların, zararları telâfi edecek bilgi ve bilinçten yoksun büyüklerin sebeplerinin gölgesinde bu anormal rengi alırlar.

Hayat hazır olanlara göz kırpar. Güçlü olanlar daha dayanıklı ve aktif olabilirler. “Allah katında güçlü mü'min zayıf mü'minden daha hayırlı ve daha sevimlidir.” hadisi şerifi, her alanda güçlü olmaya ve güçlü olunması için destek olmanın önemine işaret ediyor diye düşünüyorum. Güç kazanılacak yer ailedir. Ailede dengesi bozulanlar, toplumda düşer. Ailede çatlayanlar toplumda kırılır. Ailede alamayanlar, daha sonra bu açığı giderecek takviyeyi çok acı bedeller ödeyerek dışarıdan almaya çalışırlar, ya da alamadan sıkıntı dolu bir ömrü yaşayarak hayata veda ederler.

Aile toplumun denge merkezidir. Bir toplumun gücü, ailenin gücüne göre belirlenir. Aile; toplumun aynasıdır. Adeta aile toplumun bel kemiği gibidir. Bel kemiği zarar görürse, toplum felç olur. Ailedeki normal olmayan ve dengede olmadığının işareti olabilecek belirtiler görüldüğünde, aile bireyleri alârma geçmeli, muhatabın iyileşmesi ve muhatabı kim olursa olsun, ona zarar vermemesi için yoğun bir gayret sarfetmelidir. Bu dünyada tepkisavar olarak kullandığımız gerekçelerimiz, kul hakkının ağırlığı altında ezilecek ve Rab'bimiz sahte gerekçeleri mahcup olmaları pahasına insanların önüne getirecektir.

Çocuklarımız bize emanet ise, anne babasına bakarak insan olmayı öğrenecekse, ilk zihin kayıtları kalıcı oluyorsa, zarar verici davranışlar, zarar veren insan yetiştirme malzemesi anlamına geliyorsa, Allah bütün bunları biliyor, duyuyor ve görüyorsa, o zaman bu ramazan ayında ne için Rahman'a el açtık? Ne istedik kendimiz için ve insanlık adına? Daha ne kadar “işine gelirse” dedirten kör mantığın bizi yönetmesine müsade edeceğiz? Biriktirdiğimiz kul haklarının altında nefes alamayacak kadar daraldığımız halde, her sıkıntının sebebini dışarıda arama alışkanlığının bir sonucu olarak, daha ne kadar bunu da karşımızdakine fatura edceğiz? Azrailin nefesini ensesinde hissedene kadar kendisine gelemeyenlere, herkes gibi azrail randevu almadan gelecek ve şaşkınlık ve korkudan kendinden geçenlerin korkuları, geri dönüş noktasından bir hayli uzaklaşmış oldukları için bir işle yaramayacaktır. Dengesizlerin denge bozan etkileri, çentik atılmış ağaç gövdesindeki izler gibi yer eder ve çok küçükken yüreğini yakan sözler, büyüdüğü zamanda halâ o alevi taşıyabilir.

Ya Rab'bi, dengelerimizi, rızana uygun davranma refleksi ile korumamızı nasip et. Dengelerimizi koruyacak akıl ve ruh olgunluğu nasip et. Rahatsız eden yönlerimizi çevremizdekilere ulaşmadan fark etmemizi ve ya onlara ulaştıktan sonra fark etmişsek, onları iyileştirtirmek için elimizden geleni yapmamızı nasip eyle. İyi örneklerle karşılaştırarak bizleri ödüllendir ve onları fark ederek gerekli ilgiyi göstermemizi nasip eyle. Kendisiyle meşgul olup, önce zihnindekileri doğrultarak fiili duasını yapan ve kendisini düzeltmenin pek çoyi düzeltmek anlamına geldiğini anlayanlardan eyle cümlemizi.

Saliha Erdim

 

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.