Fıkıh Köşesi
TEKLİFLERİ DİNLEME EDEBİ VEYA İHTİLAF AHLÂKI
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 4440
Soru: "Ben bir üniversite öğrencisiyim. Çevremde değişik usulleri savunan Müslümanlar vardır. Birinin takva yolu diye tavsiye ettiğini, diğeri reddedebiliyor.(...) Bazı kardeşlerimizin iddiaları şöyledir: "Peygamberimiz, bizlere Kur'an ve Sünnet'i emanet olarak bırakmış ve bunlara sarıldığımız müddetçe dalalete düşmeyeceğimizi haber vermiştir. Demek ki, Müslümanlar ancak Kur'an ve Sünnet'te birleşebilirler. Herhangi bir mezhepte veya meşrepte birleşmeleri mümkün değildir."(...) Bazıları ise, "Kur'an ve Sünnet'te yer alan hükümler sınırlı, insanların ihtiyaçları ise sınırsızdır. Ulemanın benimsediği, "İctihad, ictihadı nakzedemez" kaidesi, ihtilafları çoğaltmak için değil, insanların problemlerini çözerken her ihtimali değerlendirmek içindir" diyerek, farklı bir yorum getiriyorlar. (...) Fıkıh usulü açısından, bu iki farklı iddianın da doğru olması mümkün değil midir? Bu tartışmaların temelinde yatan duygu, birbirlerine karşı galip gelme ihtirası mıdır?"
CEVAP: Her Müslümanın, Kur'an-ı Kerim'de ve Resul-i Ekrem (sav)'in Sünneti'nde yer alan bütün hükümlerin, "mutlak hakikat" olduğuna iman etmesi farzdır. Bu teslimiyetleri sebebiyle kendilerine, "Müslüman" vasfı verilmiştir. İmandan sonra en önemli farz ise, ilim öğrenmektir. İmam-ı Serahsi: "Şüphesiz ki, Allahu Teala(cc)'ya imandan sonra, en kuvvetli farzlardan birisi de ilim öğrenmektir. Bir Hadis-i Şerif'te, 'İlim öğrenmek her müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır' buyurulmuştur. İlim, aynı zamanda peygamberlerin bıraktığı bir mirastır"(1) diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir. Her Müslüman, Allahu Teala(cc)'nın razı olacağı amelleri eda etmek ve kul hukukuna tecavüzden şiddetle kaçınmak mecburiyetindedir. Mü'minlerin, "ya hayır konuşmaları, ya susmaları" Sünnet'le sabit olduğu gibi, kardeşlerinden gelen tekliflere kulak vermeleri de nass ile sabittir. Zira, Kur'an-ı Kerim'de, "Onlar söze (dikkatle) kulak verirler de, onun en güzeline uyarlar. İşte, bunlar Allah'ın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. İşte, bunlar temiz akıl sahipleri olanların ta kendileridir" (Ez- Zümer Suresi: 18) hükmü beyan buyurulmuştur. Mü'minlerin vasıflarından birisi de, "tekliflere kulak vermek ve o tekliflerin en güzeline uymak" şeklinde ifade edilmiştir. İmam-ı Şafii (rh.a): "Bir meselede muhalif olan (farklı düşünen) kimse de dinlenir. Çünkü, bu fiilde, gafletin ortadan kaldırılması ve hakikatin ortaya çıkması için yerinde tesbit vardır"(2) diyerek, önemli bir inceliğe işaret etmiştir. Usul-ü fıkıh uleması, ihtilafı; "Hakkı tahkiken tesbit ve batılı iptal niyetiyle, iki muarızın şer'i delil getirmesidir" şeklinde tarif etmiştir. Bu gayret, Kıyamet'e kadar devam edecektir.
Tarih boyunca İslam alimleri, hakkında kat'i nass bulunan meselelerde ihtilafa düşmemişlerdir. Genel kaide, "Mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur"(3) şeklinde ifade edilmiştir. Hakkında nass bulunmayan konularda, ilim ehlinin ictihad etmesi zaruridir. "İctihadın, ictihadı nakzedemiyeceği" kaidesi, insanların tercih hakkına saygı göstermeyi (edebi) ön plana çıkarır ve gayr-i meşru olan sebeb asabiyetini önler. Bazı çevrelerin dillerinden düşürmediği, "Kur'an ve Sünnet'te birleşelim" sloganı, gerçekten cazip bir slogandır. Ancak "Kur'an ve Sünnet'te birleşmeleri" talep edilen insanlar, Müslümanlar ise zaten birleşmişlerdir. Zira, Kur'an ve Sünnet'i inkar eden kimseye "Müslüman" denilemez. Eğer bu sloganla Müslümanların dışındaki insanlara bir teklif götürülüyor ise, önce onlara Allahu Teala (cc)'ya iman etmelerini teklif etmek gerekir. Sünnet ile sabit olan budur. Resul-i Ekrem (sav), Hz. Muaz (ra)'ı Yemen'e vali olarak gönderirken şöyle buyurmuştur: "Sen ehl-i kitap bir kavmin yanına gidiyorsun. Onlara önce, 'Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim O'nun Resulü olduğuma' şehadet etmelerini tebliğ et. Eğer, senin bu davetini kabul ederlerse, kendilerine bildir ki, Allahu Teala (cc) onlara her gün ve her gecede beş vakit namazı farz kılmıştır. Bu hususta da sana itaat ederlerse, onlara bildir ki, Allahu Teala (cc), kendilerine zekatı farz kılmıştır. Bu, onların zenginlerinden alınacak, fakirlerine verilecektir"(4) Şimdi, meselenin diğer bir boyutuna geçebiliriz: Hz. Ali (ra)'nin, "Hakkında kat'i nass bulunmayan konularda nasıl hükmedebiliriz?" sualine Resul-i Ekrem (sav): "Mü'minlerden ilim ve takva sahiplerini toplayıp istişare ediniz. Bir kişinin reyine göre hüküm vermeyiniz"(5) tavsiyesinde bulunmuştur. İstişarenin söz konusu olduğu yerde, farklı tekliflerin ve reylerin gündeme girmemesi mümkün değildir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Fıkıh usulü tam bir hazinedir ve insanlığın her problemini çözebilecek derecede gelişmiştir. Farklı eğilimlerdeki müslümanlar, ihtilaf ahlâkına ve edebine riayet ederlerse, birbirlerinden istifade edebilirler. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) İmam-ı Serahsi- El Mebsut- Beyrut: ty C: 1, Sh: 2.
(2) İmam-ı Şafii- Er Risale- Kahire: 1979 (2 Bsm), Sh: 510, Madde: 1473.
(3) Ebu Said Muhammed El Hadimi- Şerhu Mecami - İst:1305, Sh: 329.
(4) İbn-i Hümam-Fethu'l Kadir-Beyrut: 1315, C:2, Sh: 19; Sahih-i Buhari- C: 8, Sh: 164; İbn-i Abidin- Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar- İst:1983, C: 4, Sh: 168.
(5) İbn-i Abdi'lberr- Camiu'l Beyani'l İlm- Kahire: 1346, C: 2, Sh: 59