Emanet ve Ehliyet
AZİMET VE RUHSAT
- Ayrıntılar
- Kategori: Emanet ve Ehliyet
- Gösterim: 9133
274 İmam-ı Şafii (rha): "Allahû Teâla (cc)'nın nass'la belirlediği bir hüküm, Resûl-i Ekrem (sav)'in hafifletici bir sünneti ile tahsis olunursa "Ruhsat" var demektir. Resûl-i Ekrem (sav)'in hak verdiği yerlerde "Ruhsat" ile amel edilir. Ancak Resûl-i Ekrem (sav)'in tayin etmediği yerlerde ise ruhsat olamaz. Ayrıca bu ruhsatlar, başka şeylere "İllet" de teşkil etmezler."(40) hükmünü zikrediyor. Bahsin devamında da: "Resûl-i Ekrem (sav) sadece mestlerin üzerine mesh etmiştir. Binaenaleyh buna kıyasla biz kalkıp da; sarığın, baş örtüsünün veya eldivenlerin üstüne mesh edemeyiz. Üzerimize farz olan bu organların tamamını yıkamaktır. Resûl-i Ekrem (sav)'in izniyle hareket ederek mestler üzerine mesh etmemiz ise ruhsatımızdır(41) diyerek; ruhsat'ın ictihad'la tesbit edilemiyeceğini beyan etmektedir. İbn-i Abidin "Babû'l Mesh'in" girişinde: "Ruhsat kulların özürlerine binaen meşru olan şeydir. Mukabili azimettir" tarifini yaptıktan sonra: "Ruhsat ikiye ayrılır: Birincisi "Ruhsat-ı İskat", İkincisi "Ruhsat-ı Terfih"tir"(42) buyurmaktadır.
275 Genel olarak "Ruhsat-ı İskat'ı" azimetin meşruiyetini düşüren özür olarak tarif etmek mümkündür. Meselâ: Domuz etini yemek ve şarab içmek haramdır. Ancak açlık tehlikesi, telef olma noktasına varırsa veya insan susuzluktan baygın hale yaklaşırsa Ruhsat-ı İskat gündeme girer.(43) Kur'an-ı Kerim'de: "Allah size ölüyü (murdar hayvanı), kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası için (Tağut'lar ve putlar adına) kesileni kat'iyyen haram kıldı. Fakat kim bunlardan yemeye muzdar kalırsa (Izdırar haline düşerse) saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla, onun üzerine bir günah yoktur"(44) hükmü beyan buyurulmuştur. Müfessirler; ızdırar halinde iken haram li aynihi olan domuz etinden yemeğe, bu ayet-i kerime ile izin verildiği hususunda müttefiktirler.(45) Ancak "Zaruretler, kendi miktarlarınca takdir olunurlar"(46) kaidesini dikkate almak şarttır. Izdırar halinde iken, o hali giderecek nisbette yemek "Ruhsat-ı İskat'tır." Eğer yemez ve ölürse azimetle amel etmiş olmaz.
276 "Ruhsat-ı Terfih'te" ise durum daha değişiktir. Ruhsatın sebebi mevcut olmakla birlikte, azimeti yapmak meşrudur. Yani Ruhsat-ı Terfih, azimeti oradan kaldırmaz. Meselâ: Mest giymiş bir kimse, her abdest alışında meslerini çıkarıp ayaklarını yıkayabilir!.. Bu durumda mestler üzerine mesh etmesi "Ruhsat", mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkaması "Azimet'tir." Yine küffar'a esir düşen bir mü'min; ikrah-ı mülci anında kelime-i küfrü söyleyip ölümden kurtulması "Ruhsat'tır". Nitekim İbn-i Abidin de: "Yani öldürülmesi yahut bir uzvunun kesilmesi yahut şiddetli dövülmesi gibi tahammülü aşan bir şeyle mürted olması için zorlanan kimsenin kalbi iman üzere sabit ve bununla mutmain olduğu halde lisanıyla emredilen şeyi söylemesiyle mürted olmaz. Çünkü böyle zorlama halinde kalbinde iman olduğu halde lisaniyle küfür sözlerini söylemesine şer'an ruhsat verilmiştir"(47) hükmünü zikreder. İmam-ı Serahsi bu husustaki bütün kavilleri zikrettikten sonra; ikrah-ı mülci anında dahi kelime-i küfrü söylememek hususunda direnen ve öldürülen kimsenin şehid olacağını beyan etmektedir.(48) Zira o halde dahi kelime-i küfrü söylemek mübah değildir, sadece günahı kaldırılmıştır.
277 Sonuç olarak; ruhsat-ı iskat ve ruhsat-ı terfih ancak kat'i bir nass'la sabit olur. Ayrıca herhangi bir ruhsattaki "İllet" esas alınarak, başka bir ruhsatı tesbit etme imkânı yoktur.