Rumelihisarı Camii'nde pop konseri!

* Aziz Milletimiz, bu camiin fethin ruhuna münasip bir şekilde ihya edilerek, amacına uygun biçimde kullanılmasını bekliyor!

Osmanlı Devleti açısından bakıldığında, 15. Asrın ortalarındaki askeri ve iktisadi zaruretler, İstanbul’un fethini gerektiriyordu. Bu amacı gerçekleştirmek için de her şeyden önce Boğazlar kapatılmalıydı. Çünkü İstanbul, Karadeniz sahillerinden taşınan gıda malzemesiyle besleniyordu. Ayrıca bu bölgeye hâkim olmak, Osmanlı ordusunun faaliyetlerini güven altına almak, Anadolu’dan istendiği kadar asker, yiyecek ve savaş malzemesinin naklini temin etmek demekti.

Bu durum, Anadolu Hisarı’nın karşısına yeni bir hisar inşa etmek ve buraya gemilerin geçmesine engelleyici özellikte toplar yerleştirmekle mümkündü.

Dört buçuk ayda tamamlandı!

 

 

Rumelihisarı’nın inşasına 26 Mart 1452’de başlandı. Bu iş için, 700- 800 civarında usta ile 3- 4 bin civarında işçi getirildi. Surun iç tarafında ve kireç ocaklarında çalıştırılacak olanlar bu sayıya dâhil değildi. Sultan Fâtih, Halil, Zağnos ve Saruca paşalara birer kule yaptırmalarını emretti, geri kalan burç ve surları kendisi yaptıracaktı. Halil Paşa, deniz kenarındaki on iki köşeli burcu; Zağnos Paşa, Boğaziçi Üniversitesi tarafındaki büyük silindirik burcu; Saruca Paşa da, hisarın kuzeybatı köşesindeki büyük yuvarlak burcu yaptırdılar. Evliya Çelebi’ye göre; Mimar Muslihiddin Ağa, üç kuleyi o şekilde inşa ettirdi ki; burçlar, Sultan II. Mehmed’in imzasını taşıyor, vadiye Kur’an harfleriyle ‘Muhammed’ ismi yazılıyordu.

 

Sultan, bizzat çalışarak ameleleri teşvik etti, inşaatın seri bir şekilde yürümesini sağlamak için büyük gayret gösterdi. Malzemenin kıştan hazırlanmış olması ve kalabalık bir amele grubunun çalıştırılması ile kalenin inşaatı 4.5 ay gibi çok kısa bir zamanda, 1452 Ağustos’u ortalarında tamamlandı.

Yedi metre kalınlığındaki duvarlar!

Rumelihisarı üç büyük kule ile bunlar arasındaki irili ufaklı on üç burçtan meydana gelir. Saruca Paşa 28, Halil Paşa 22, Zağnos Paşa kulesi 21 metre yüksekliğinde olup, kalınlıkları ortalama 6,5- 7 metre kadardır; çatıları ise kurşunla örtülüdür.
Sur kalınlıkları her cephede 5, bugün yalnız kuzey kısmı kalan Hisarpeçe surlarının kalınlığı ise 2,5 metre civarında olup, zemininde ve yarı yüksekliğinde birçok top mazgalı (kale duvarlarında iç yanı geniş, dış yanı dar delik) vardır. Kalenin içinde garnizonun oturması için ahşap evler, bir cami, sarnıç, yiyecek, cephane ve malzeme depoları yapılarak, bunlar kâfi derecede silah ve yiyecekle dolduruldu.
Hisarpeçe mazgallarına ağır toplar yerleştirildi. Firuz ağa, 400 kadar yeniçeri ile kalenin muhafazasına memur edilerek, kendisine hiçbir geminin izinsiz olarak Boğaz’dan geçirilmemesi emredildi.

Bizans’a gözdağı vermek!

 

 

Fâtih, Rumelihisarı’nı Boğaz’dan geçişi önlemek için olduğu kadar, İstanbul’un bir darbede alınamaması durumunda, bir dayanak noktası olarak da düşünmüştü. Hisar inşaatının, bu temel noktanın yanı sıra, insana korku veren kudretli görüntüsüyle Bizanslılara, Fâtih’in İstanbul’u almaktaki kararlılığını gösterip, onlara gözdağı vermek gibi daha kısa vadeli bir fonksiyon yüklendiği de söylenebilir. Çünkü Boğaz’ı kesmek için daha küçük bir tesis de kâfi gelebilirdi; fakat kuşatma başarısız olursa, Bizans’a her taraftan gelebilecek yardımlar karşısında, artık bu sahil savunmasını genişletip şimdiki derecesine çıkarmak imkânsızlaşırdı.

 

Batı tarafındaki iki kule ile beraber, surun baş döndürücü bir manzarada, dev cüsse ve kalınlıkta yapılması, fetih işine verilen ehemmiyeti anlatmak; Bizans’a, şehrin muhasarasında hiçbir nokta ve hususun ihmal edilmeyeceğini göstermek içindir. Hisar duvarlarının ne kadar kalın tutulduğunu duyurmak suretiyle, düşmanda telâş hâsıl etmek düşünülmüştür. Yoksa 7 metre kalınlığındaki duvarlara ne lüzum vardı? O devirde, hiçbir top ve güllenin, bu duvarlara tesir etmesine imkân yoktu!

Hatta değil o zaman, daha sonraki asırlardaki mermiler bile, bu nevi kaleleri yıkamıyordu. Tahrip gücü çok kuvvetli olan ‘Fâtih topları’ bile, 5. Asırda inşa edilen ve çok daha ince olan İstanbul surlarına güçlükle tesir edebilmişti.

Fakat bunların hiçbirine ihtiyaç kalmadı; Rumelihisarı, birkaç gemiye savurduğu güllelerden başka vazife göremeden, askerî kıymetini kaybetti, sonraki asırlarda ambar ve hapishane görevi yaptı. Küçük bir muhafaza kıtasından başka, içinde kimse kalmadı.
Surların içinde yakın tarihlere kadar devam eden küçük bir mahalle teşekkül etti.

İstanbul’un ilk camiine ne oldu?

 

 

Hisar’ın içine ayrıca, iki uçtaki tepelerin arasındaki vadinin düzlük alanında, batı surlarına yakın bir yerde, garnizon ve hisar içindeki mahalle sakinlerinin ibadet ihtiyacını karşılamak için, bir mescit inşa edildi. Cami, eski bir sarnıcın üzerine kuruldu, beden duvarları, bu sarnıcın seviyesine kadar çıkan temel duvarları arasına oturtuldu. Bu caminin ebadı içten içe 9m x 9m civarındaydı.
Halen varlığı sürdürmekte olan minare harabesi, 2.5x2.4m ebadında dört köşe bir kaide ile baklavalı mütenasip bir küpten ve yuvarlak tuğla bir gövdeden ibaret olup, basamakları çekirdeğiyle birlikte tek parçadan oyulmuş meşedendir. Kenarları ahşap, kendisi kâgir çeşitli minare basamaklarına çok yerde rastlanır; ancak bu minarede görüldüğü biçimde, tamamı meşeden yapılmış ikinci bir minare yoktur.
Minareler bütün camilerde, kıble duvarı hizasında veya onun bir köşesinde, yani geridedir; burada ise öyle değildir. Mihrap duvarıyla güney duvarının ikisinden de ileride, sağ köşeye taşırılmıştır. Bir başka ifade ile minare camiden daha öndedir; duvarların izleri, minarenin batı ve kuzey yüzlerinde açıkça görülür.

Caminin, minareye nazaran ölçülen kıblesi güneyden doğuya tam 29-30 derecedir. Bu ölçü, İstanbul’un bu ilk camii için, fevkalade isabetli ve doğru bir kıbledir.
Rumelihisarı; kuleleri, burçları, surları, hisarpeçesi, mahallesi, cephane ve yiyecek depoları, sarnıcı ve camisiyle bir bütün olarak yapılmıştı. Fakat asırlar sonra, 1953’de burçlar ve kaleler tamir edilirken, nedense Fatih Sultan II. Mehmed’in camisi onarılmamıştır!

Fetih ruhuna yakışıyor mu?

 

 

Onarım gerçekleşmediği gibi, çevresi, amfiteatr şeklinde düzenlenerek, açık hava tiyatrosu yapıldı; mescit alanı ise oyun sahnesi oldu. Orada tiyatro oynanıyor, konser icra ediliyor; Hisar mescidi fetih ruhuna, ibadet manasına aykırı biçimde kullanılıyor. O cami bir İslâm vakfıdır. Onu vakfeden atalarımız, minaresinde ezan okunsun, içinde ibadet edilsin, diye vakfetmişti; içinde tiyatro oynansın, şarkı söylensin, diye değil!
Kaldı ki hisar surları içinde, Osmanlı Devleti’nin ilk şeyhülislamlarından Molla Fenarî’nin torununun oğlu Muhiddin Mehmet Efendi de bir mescit inşa ettirmiştir ki; Kanunî devrinde yapılan bu mescit, şimdi tamamen yok olmuştur; yeri dahi belli değildir. Burada ayrıca İshak Paşa’nın bir hamamı ile üç adet de tarihî çeşmenin olduğunu, tarihî hamamın tarihe karıştığını, çeşmelerden ise sadece birinin varlığını koruduğunu biliyoruz. Bu durum göstermektedir ki; Hisar içi çok uzun bir dönem, camisi, mescidi, hamamı ve çeşmeleriyle kalabalık bir mahalle teşkil etmekteydi.

Boğaziçi’nin birinci temel taşı

Üstad Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi, 1 Ocak 1979’da Kubbealtı Dergisi’nde yayınlanan makalesinde, Hisar camii hakkındaki düşüncelerini şu satırlarla ifade ediyor:
Her noktası belli, ölçüleri elde olan bir camiin tamamlanmasına ne için teşebbüs edilmez, üstelik karşı çıkılır! Bu camii Fâtih Sultan Mehmed, Rumelihisarı içinde, Boğaziçi’nin iskân sahası olması, o civarda mahallelerin teşekkülüne yol açması gayesiyle yapmıştır. Mescit de değildir, içinde Cuma kılınan bir camidir; minberi vardır.

 

Bundan kasıt, Bizans zamanında namı nişanı olmayan Boğaziçi medeniyetinin temelini atmaktır. Cuma namazı kılındıktan sonra da etrafta mahallelerin teşekkülü teşvik edilmiş olur.
Bu camiin temel duvarları duruyor, minare şerefeye kadar olduğu gibi mevcuttur. Duvarlarının kalınlığı, irtifaı, istikametleri minare üzerinde aşikârdır. Kadastro’da cami olarak gösterilmiştir.
Bu cami tek başına mütalaa edilemez. Büyük bir abidenin ayrılmaz bir parçasıdır. Aşikârdır ki; Rumelihisarı içindeki camide her gün namaz kılacak, pek bulunmayacaktır, çünkü sapadır. Ama biz bu caminin tamamlanmasını asıl büyük bir manzumenin parçası ve Boğaziçi’nin birinci temel taşı olduğu için gönülden arzu ediyoruz. Bu manzumenin hazin bir halde kalmasına içimiz razı olmuyor.

 

***

 

 

Aziz milletimiz, Fâtih’in inşa ettirdiği ve fetih sembollerinden olan Hisar camisinin yeniden ihya edilmesini ve fethin ruhuna uygun biçimde kullanılmasını büyük hasretle bekliyor!

 

 

 

 

Can Alpgüvenç

 

Yüzakı Dergisi. Kasım 2007

SANATALEMİ.NET

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.