Hırka-i Saadet Alayı

 Pâdişahların Ramazan ayının on beşinci günü Topkapı Sarayı’ndaki “Hırka-i Þerifi” ziyaretleri dolayısıyla yapılan merasim Osmanlı tarihinde “Hırka-i Saadet Alayı” diye anılmıştır.
Kamus-ı Osmanî’de ordunun bir cüzü, eyyam-ı mahsusada debdebe ile icra olunan merasim-i mahsusa, takım, cemm-i gafir, kalabalık, diğerlerini mizaha almak, tezyif etmek suretinde izah olunan “aday” bu haftaki sohbetimizde “eyyam-ı mahsusada debdebe ile icra edilen merasim-i mahsusa” mânâsındadır.

Osmanoğulları’nın saltanatında çeşitli alaylar yapılırdı: Ramazan ayında Kadir Gecesi Hırka-i Saadet Dairesin’nden Ayasofya Camii’ne, sonraları Dolmabahçe Sarayı’ndan Tophane’deki Nusretiye Camii’ne yapılan “Kadir Gecesi Alayı” Efendimiz, Kurtarıcımız, Müjdecimiz, Peygamberimizin (S.A.V.) dünyaya geldikleri gecenin yıldönümündeki “Mevlid Alayı” Hacc mevsimi öncesi Haremeyni’ş Þerif’e/Mekke ve Medine’ye gönderilen para ve eşya için yapılan “Sürre Alayı” Þehzâdelerin doğumunda darphânede yaptırılan gümüş kaplama beşiğin sarayda  harem dairesine teslimindeki “Beşik Alayı” pâdişahların tahta çıkışında Eyüb Sultan’da kılıç kuşanmalarındaki “Kılıç Alayı” Sadâret makamına getirilen sadrâzamın önceleri Hırka-i Saadet Dairesi’nde, sonraları denizyolu ile Dolmabahçe’den Sirkeci’ye, oradan at ile Babıâli’ye çıkıp sadâret mührünü  almaları için yapılan “Sadâret Alayı” ordunun sefere çıkacağında tertip edilen ve pâdişahın Gülhâne Parkı’nın Vilâyet Konağı bahçesine doğru uzanan köşesindeki Alay Köşü’nden seyrettiği “Ordu Alayı” ve bugünkü sohbetimizin mevzuu olan, pâdişaların Hırka-i Þerifi ziyaretleri dolayısıyla yapılan “Hırka-i Saadet Alayı”... Hırka-i Saadet Ziyareti Hırka-i Saadet ziyareti Ramazan ayının on beşinci günü öğle namazından sonra yapılırdı. Ziyaretten evvel, ilgililerce gümüş taslar içindeki gülsuyu ile Hırka-i Saadet sandukasının bulunduğu gümüş şebeke ve duvarlar tamamen silinip temizlenirdi. Pâdişahın gelmesinden sonra, sanduka gümüş şebekeden çıkarılıp altın kaplama sehpa üzerine konulurdu.  sandukanın anahtarı zamanın pâdişahında bulunur ve pâdişahın “Besmele” ile açtığı sandukadan kıymetli bohçalara sarılı çekmece çıkarılır, çekmece içinde yine kat kat bohçalara sarılı olup inci işlemeli kalın şeritlerle bağlı Hırka-i Saadet bahçesi bizzat pâdişah tarafından açılır ve böylece “Hırka-i Saadet Ziyareti” başlardı.
Peygamberimiz Efendimiz (S.A.V.) “Kaside-i Bürde” şairi Kaab bin Züheyr’e ikram ve ihsanda bulundukları Hırka-i Saadet, siyah yünlü kumaştan yapılmıştır. Geniş kollu olup bir metre yirmi dört santim boyundadır. İçi krem renginde kaba dokunmuş bir kumaşla kaplı  Hırka-i Saadet’in ön kısmının sağ tarafında ve sağ kolunda ufak eksiklikler vardır.
Hırka-i Saadet’in tamamı değil, sağ omuzu hizasından yakası üzerine konulan tülbent öpülür; bu ziyaret dolayısıyla üzerinde dört mısra basılı yüzlerce tülbent hazırlanır ve her ziyaretçi öptüğü tülbeni alıp bunu pek kıymetli hâtıra olarak saklardı.
Pâdişah, ziyaret boyunca Hırka-i  Saadet’in başında durur, devlet ricali ile saray memurlarının ziyaretinden sonra, saraya mensub kadınların ziyareti başlar, bu arada Hırka-i Saadet odasında devamlı Kur’an-ı Kerîm okunurdu.  Ziyareti müteâkib Hırka-i Saadet yine bohçalara sarılıp evvelâ çekmeceye, bilâhare sandukaya yerleştirilip pâdişah tarafından sanduka kilitlenerek gümüş şebeke içine konur ve Yavuz Sultan Selim Hân’la başlayan “Hırka-i Saadet ziyareti” böylece tamamlanırdı.
İstanbul’da Hırka-i Saadet Dairesi’ndeki Hırka-i Þerif’ten başka bir hırka daha vardır ki, bu  hırka, Peygamberimiz Efendimizin (S.A.V.) Veysel Kârâni hazretlerine hediye ettikleri hırkadır. Takriben 1628 yılında İstanbul’a getirilen bu hırka, Hırka-i Þerif Camii’ndedir ve halen bütün Ramazan boyunca bu camideki hususî mahalde ziyaret olunmaktadır.
Hırka-i Saadet ve İki Gerçek!.
Hırka-i Saadet Ziyareti’ni kısaca kaydettiğimiz bu yazımızda iki gerçeğe de temas edeceğiz. Bu iki gerçek, iki mazlumun şahsiyetini tesbit yönünden ne derece mühimse o iki mazlumun saltanatları yıllarındaki fert ve cemiyet ahlâkının ne derekede bulunduğunu teşhir yönünden de o derece mühimdir!. Sultan İkinci Abdülhamid Hân devriyle ilgili ilk gerçek için Mâbeyn Başkâtibi Tahsin Paşa diyor ki:
“- Her sene Ramazan’ın on beşi yaklaşınca bir takım işgüzarlar türlü türlü su’i-kast efsanesi uydurarak hem pâdişahın vehmini ve tedbirleri arttırırlar, hem de göze girip ihsan yolunu ararlardı!. Bir sene Ramazan’ın on beşi Cuma gününe tesadüf etmişti. Pâdişah o gün denizyolu ile Yalı-Köşkü’nün rıhtımına çıkacak, oradan araba ile Topkapı Sarayı’na gidecekti. Bu seyahatten iki gün evvel Sultan Hamid’e bir jurnal verdiler. Bu jurnalde Sirkeci’deki Mekteb-i Tıbbiye’den elektrikle infilâk eden bir bomba atılacağı yazılı idi.
Sultan Hamid’in vehmi icabınca bu jurnaldan sonra yolun değiştirileceği ve kara yolunun kullanılacağı, yahut hiç değilse Tıbbiye Mektebi cephesinin sıkı bir tarassut altına alınacağı akla gelirdi. Sultan Hamid bunların hiçbirini yapmadı!. Ramazan’ın on beşi oldu. Vazifem icabı gereken tedbirleri almak üzere hangi yolun ihtiyar olunacağını Zat-ı Þâhâneden istizan ettim, istimotla gideceğini söyledi.  ona göre tertibat alındı ve belli maiyyetle istimbota binildi. O gün hava soğuuktu, zaman zaman kar da yağıyordu.
Yalı Köşkü sahilindeki iskeleye çıktık. Sultan Hamid arabasına bindi.  Maiyyeti yaya olarak arabayı takip ediyordu. Yolun tam Tıbbiye önüne tesadüf eden kısmına gelince Sultan Hamid arabayı durdurdu. Tam  hedef noktasında durmuş bulunuyorduk. Hünkâr beni çağırttı, namaz vaktine ne kadar zaman olduğunu sordu. Cevabım üzerine Sultan Hamid hiç bir şey söylemeden alayı o halde durdurdu. Tahminen sekiz on dakika o vaziyette beklenildi.  Sonra hareket edildi.
Ayasofya Camii’ne gidildi, orada namaz kılındıktan sonra Topkapı Sarayı’na gidilerek Hırka-i Saadet ziyaret edildi”
Mâbeyn Başkâtibi olayı böyle naklettikten sonra ilâve ediyor: “Sultan Hamid’in arabasını Tıbbiye önünde sekiz, on dakika durdurması bâzı jurnallara hiç ehemmiyet vermediğini isbat eden bir keyfiyettir.”
Bir görgü şahidinin bu açık ve kat’i şehadetinden sonra, günümüzde hâlâ Abdülhamid Hân düşmanlığı yapan tarih bilmezler için ne diyelim?. Bizim bir seri kitabımıza adını verdiğimiz gibi: “Yalan Söyleyen Tarih Utansın”...
İkinci gerçek Sultan Vahideddin’le ilgilidir: Son Osmanlı pâdişahı saltanatın Büyük Millet Meclisince kaldırılmasından sonra hicret hazırlığı içinde iken maiyyet halkı arasına katılabilen pâdişahın eski kayınbiraderi Zeki isimli aşağılık tip, bir ara son pâdişaha, işgâl kuvvetlerinden bâzı subaylarla görüşüp anlaştığından bahisle, içlerinde Hırka-i Saadet’in de bulunduğu “Emânât-ı Mübâreke” yi yurt dışına çıkarabileceğini teklif etmişse de, Sultan Vahideddin o sefih herifin bu teklifini: “Mukaddes Emanetler ecdâdımın milletimize armağanıdır, onlara el uzatılmaz, diyerek reddetmiştir!.

Mustafa Müftüoğlu

Telif Hakkı © 2025 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.