Sabah namazına nasıl kalkılır?
2. Hızlı kılmayın
- Ayrıntılar
- Kategori: Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?
- Gösterim: 4147
Hiçbir namazı hızlı kılmamak gerekir. Hele sabah namazı kılıyorsanız, daha bir dikkat ve gayret içinde olmalısınız. Hızlı namaz özellikle teravih kılarken gündeme gelir.
Hani teravih kılan birisi namaz bittikten sonra imama yaklaşmış.
“Hocam” demiş, “o kadar sür’atli kıldırıyorsunuz ki, rükû ve secdede üç tesbihten ancak birisini söyleyebiliyorum.”
İmam gülmüş:
“Sen ona şükret” demiş. “Ben onu da diyemiyorum.”
Meğer kendisi hiç söylemiyormuş. Böyle bir hadise yaşanmış mıdır, bilmiyoruz. Ama, her Ramazan bizzat yaşadığımız “jet imamlar” hadisesi var.
Bir Ramazan ayında teravih kıldığım bir câmide, cemaat henüz “Sübhaneke”yi okumadan, imam “Fâtiha”ya başlıyordu.
Ramazan’da “bir aylıklar” çok olur. “Bir aylık” diye, sadece Ramazan’da namaza başlayıp daha sonra bırakanlara denir. Bunların bir kısmı teravihin kaç dakika sürdüğüne çok dikkat ederler. Hattâ aralarında konuşurlar.
“Ben dün bir câmiye gittim, 23 dakikada yatsı da, teravih de bitti” der birisi.
Öbürü cevap verir:
“O da bir şey mi? Bizim gittiğimiz câmideki imam 19 dakikada işi bitiriyor.”
Ne hikmetse, fâni ömrü için her gün saatlerini harcayan, hattâ bazen ne dinine, ne dünyasına faydası olmayan lüzumsuz ve boş şeyler için günlerini tüketen insanlar, namazı 3-5 dakika daha önce bitirmek için çırpınırlar.
Kısa zamanda ibâdeti bitirebilmek için, neredeyse sûreleri, mânâsı anlaşılmayacak derecede hızlı okurlar.
Bir defasında camide öğle namazı kılıyordum. Birisi gelerek, ben ilk sünneti kılıncaya kadar on rekâtı kılıp, çıktı gitti. Aman Allah’ım dedim. Bu az çok tanıdığım bir insandı. 5 vakit namazını kılar, dindarlığa ehemmiyet verirdi. Namazını kıldığını, borcunu edâ ettiğini sanıyordu. Oysa hiç de öyle değildi. Çünkü, namazın asgarî şartlarını bile yerine getirmemişti.
Bir gün böyle birine rastlayan Bedîüzzaman’ın talebelerinden Tahirî Mutlu, “Kardeşim, sen yarın âhirette göreceksin ki, namaz kıldığına dair bir kayıt yok amel defterinde. Çünkü bu namaz olmaz ki. Namazı yavaş yavaş, tâdil-i erkânına uyarak kıl” diye şiddetli ikaz etmiş. 30 yıl boyunca üç ay orucu tutan bu büyük evliyanın, sabah namazının farzında Yâsin ve Tebâreke’nin tamamını okuduğunu işitmiştim.
Farklı birkaç hadiste, “namazın tavuğun tane devşirdiği gibi hızlı kılınmaması gerektiği” anlatılmıştır. Hatta Peygamberimiz (a.s.m.) bir kimseye, hızlı kıldığı için namazı üç defa tekrar ettirmiş, böyle namazın olmadığını söylemiş ve başka türlüsünü bilmediğini söyleyen o adama nasıl kılması gerektiğini güzelce anlatmıştır.
Bir kimse namaz kılarken çok hızlı ve neredeyse anlaşılmayacak bir şekilde uzun bir sûre okuyacağına, normal bir şekilde Fâtiha’dan sonra bir âyet okusa daha hayırlıdır. Yine kabul olmayacak derecede sür’atli olarak bir vakit namazının tamamını kılmaktansa, âdâbına uyarak sadece farzını kılmak evlâdır.
Çünkü namaz, kulun Allah’ın dergâhına yöneldiği ve Peygamberimizin (a.s.m.) ifâdesiyle, “kulun Allah’a en yakın olduğu secde ânı”nı içinde bulunduran bir ibâdettir. Allah’ın huzurunda olan birisi, Onun azametinin gerektirdiği edeb ve hürmeti göstermelidir. Bizler, basit bir müdürün, bir bakan veya başbakanın huzurunda elimizi bağlıyoruz. Hiçbir yaratıkla kıyas edilemeyen Kâinâtın Sultanı karşısında ne olduğu anlaşılmayacak şekilde Kur’ân ve duâ okumak, edebe uygun olamaz.
Acaba bir kumandan, kendisinden bilgi isteyen padişaha karşı, makina gibi konuşarak bilgi verse, tıpkı teybin hızlandırılmış şekli gibi konuşsa, hal ve hareketlerini de yine video filmlerinin hızlandırılmış tarzı gibi yapsa, o padişah onu cezalandırmaz mı? Bırakın cezâyı, böyle bir hareket, izzet-i nefis sahibi bir insana yakışır mı?
Bizler de aşırı hızlı okuduğumuz sûrelerde nasıl büyük hatalar yaptığımızı anlamak istersek, onların meallerini hızlı bir şekilde okuyalım. Meselâ, Fâtiha’nın mânâsını çok hızlı okuyalım. İşte Âlemlerin Halikına yaptığımız hitap, o okuduğumuz mânâlardır. Böylece yaptığımız hatânın ne derece büyük, aşırı sür’atin ne kadar azîm bir günah olduğunu görürüz.
Oysa ki, insanın en mutlu, en tatlı, en mes’uliyetsiz, en rahat, en huzurlu, en kârlı zamanı, Allah için kıldığı namaza harcadığı dakikalardır. Kişi nasıl ki, insanlar tarafından çok sevilen bir mâneviyat büyüğünün veya âdil bir idarecinin huzurundan ayrılmak istemez. Biraz daha fazla onunla sohbet etmek için can atar. Öyle de, Allah huzurundan bir an önce kaçmayı değil, daha fazla kalmayı düşünmemiz gerekir.
Eğer bu hususa dikkat etmezsek, borcunu ödemiş olduğunu zanneden ve rezil olan insan durumuna düşeriz