Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
222.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4771
222. MEKTUP
MEVZUU : a) Kütü halicim beyanı..
b) Amellerde kusurları görmek..
c) İyilik işlerinde niyetleri töhmet altında tutmak..
***
N0T : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Muhaınmed
Eşref Kabili ye yazmıştır.
***
Allahım, bizleri bazı olduğun işlerde başarılı
eyle.. Sana taatta sebat ver.. Seyyid'ül-mürselin hürmetine.. Ona ve âline
salât ve selâm..
***
Büyüklerden biri şöyle dedi:
— Sadık mürid odur ki; sol yanındaki kâtip
melek, yirmi sene onun aleyhine yazacak bir şey bulamaya..
Halbuki bu Fakir, kusur dolu.. Nefsini zevk
ve vicdanî duygular içinde buluyor. O kadar ki: Sağındaki kâtip melek, onun
için bir hasene bulacak mı ki amellerinin sayfasına derc eyleye.. Hem de yirmi
sene müddet içinde.. Allah-ü Taâlâ, biliyor ki, bu sözü yapmacık söylemiyor.. Zevk
olarak, yine şunu biliyor ki: Firenk kâfirleri kendisinden nice mertebe
faziletlidir. Bunun cevabını sorsalar, vermekten aciz kalmaz..
Yine kendi nefsini, zevk yolu ile biliyor ki:
Hatalarla dolu ve şeyyielerle şümullü.. Kendisinde hiç bir hasene yoktur.
Şunu da görüyor: Sol yandaki kâtip melek onun
için yazmaya pek haklı..
Şunu da görüyor: Sağ yandaki melek, artık
daimî surette muattaldır.
Şunu da biliyor ki: Sağ yanındaki defteri
boştur; sol yanındaki defteri doludur.
- Artık rahmetten başka bir ümidi olmadığı
gibi; mağfiretten başka bir mededi de yoktur.
Şu duâ, onun haline pek uygundur:
— Allahım, mağfiretin, günahlarımdan çoktur.
Rahmetin, amelimden daha ümit vermektedir.
***
Asıl şaşılacak durum şu ki: İlâhî feyizler,
rahmani varidat kem ve tekmil derecelerinde daima gelmektedir. Bu varidat,
anlatılan kusurları görmeyi kuvvetlendiriyor; yazılan ayıpların müşahedesini
kuvvetlendiriyor. Ucüp yerine, noksanlıkları artırıyor; yüksek görm yerine
tavazu ve tenezzül geliyor..
Bir an içinde, velâyet kemalâtı ile müşerref;
aynı an içinde kusur ve noksan görmekle muttasıf oluyor..
Her ne zaman uruc edip yükselse, kendini
aşağıda buluyor. Hatta uruc edip yükselmesi, aşağıya tenezzülünü görmeye sebeb
oluyor.
Büyük zatlar, onun bu halini tasdik ederler
mi etmezler mi?. Eğer onun sırrına muttali olsalardı; herhalde durumunu tasdik
ederlerdi Şöyle bir şey sorulabilir:
— Birbirinin nefyedecek durumda olan iki
şeyin bir arada olmasının sırrı nedir?. Anlatılan iki şeyden birinin var
olması, diğerinin de var olmasına nasıl sebeb oluyor?.
Buna şu cevabı verebilirim:
— Birbirini nefyeden iki şeyin birarada
bulunmasının muhal olması, mahallin bir olması şartına bağlıdır. Ama bizim
içinde bulunduğumuz durumda, mahaller mütaaddittir. Yukarıya yükselip giden;
insan-ı kâmilin âlem-i emre ait letaifidir. Alta inen ise., yine insan-ı
kâmilin âlem-i halktaki letaifidir. Bu manaya göre, âlem-i emir letaifi her ne
mikdar yukarı yükselse; âlem-i halk letaifi ile olan münasebeti o mikdar azalır
ve noksanlaşır. Bu münasebetin azalması ve noksanlaşması da âlem-i halka inmeye
sebeb olur. Âlem-i halka tenezzül edip düştükçe de; salik, halâvetini kaybeder,
ayıplarını ve noksanlarını görmesi artar. Bu mana icabı olarak, müntehi olan
zatlar, çoğu kez, işin başında kendilerine gelen lezzeti arar dururlar. Ki bu
lezzet, işin nihayetinde kendilerinden gitmiştir. Onun yerini, lezzetin yokluğu
ve tatsızlık almıştır. Yine bunun içindir ki; irfan sahibi bir kimse, firenk
kâfirlerini kendisinden daha faziletli bulur. Çünkü kâfirde, âlem-i halk ile,
âlem-i emir imtizacı sebebi ile bir nuraniyet vardır. Halbuki irfan sahibinde
bu imtizaç yoktur. Hatta:
— Ene (Ben)..
Lafzının vukubulduğu âlem-i halk kendisinde
kalmıştır. Yani: irfan sahibinden yana sadece bu benlik lafzı kalmıştır. Bu
benlik ise., baştan ayağa zulmet ve sıkıntılarla doludur. O irfan sahibinin
âlem-i emirdeki letaifi, rücu yolu ile tenezzül etse dahi, halk âlemi ile bir
ihtilatı ve imtizacı olmaz. Yani: İptida aralarında böyle bir imtizaç olduğu
gibi..
***
Gönderilen mektup geldi.
Kardeşim Muhammed Tahir'in sohbeti ve gaybet
zamanında tam münasebet sağlayan rabıtanın husulü; uygun düşer ki bunlar: Büvük
nimetler arasında sayılalar.
Maniler kalkıncaya kadar kalblerin yakınlığı
ile yetinilsin. Bu yakınlığın varlığı ile beraber, bedenlerin yakınlaşması
temennisi de kalbden çıkarılmamalıdır; çünkü, nimetin tamamı bu yakınlığa
bağlıdır. Veys'el-Karanî'yi görmez misin; kalb yakınlığını bulmasına rağmen
kendilerine bedenen yakınlık hâsıl olanlardan en küçüğünün derecesine
yetişemedi. Sebebi: O devletin kendisinde hâsıl olmayışıdır. Yine bu mana
icabıdır ki, dağ kadar altın sadakası, bu sohbete nail olanların bir ölçek arpa
sadakasını tutmadı.
Hâsılı: Her ne olursa olsun; hiç bir şey
sohbet yerini tutmaz.
Vesselam..