Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
274.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 3970
274. Mektup
MEVZUU : a) Üstün himmetli (gayretli) olmaya teşvik..
b) Kesret aynalarında görülen süfli müşahedelere iltifat etmemek..
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Şeyh Yusuf Berkî'ye yazmıştır.
***
Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm onun Resulüne.. Sizlere de dualar ettiğimi
bildiririm.
***
Malum ola ki, gönderilen üç mektup ulaştı.. Ona dere edilen haller ve
kerametler çeşidinden vakıalar beyanı anlaşıldı. Keza o hal de anlaşıldı ki: Bu
ibare ile onu, kesrette vahdet şühudunun sonunda beyan etmişsiniz.
İkinci intiha, birinci hal üzerine olandır; gaybetin gayb olmasıdır. Yani:
— Ben mahluk kulum, Muhammed Mustafa ümmetindenim. Ona salât ve selâm olsun.
İşbu hal asıldır; anlatılan hallerin de üstündedir. Lâkin esas intiha bundan
başkadır. Nihayet dahi bundan nice merhale uzaktır.
Bir şiir:
Bu, istiğna sahasıdır yüksek: Çok uzaktır visali düşünmek..
***
Asıl maksad, kelime-i tayyibeyi tekrardır. (Yani: Kelime-i tevhidi..) Bunu da,
daha önceki mektupta sana emretmiştim. Ki o: Kesretle alâkalı şühudu nefyetmek
içindir. Allah'a hamd ü şükürler olsun; bu şühud dahi senden gitti. Yani: O
kelime-i tayyibenin tekrarı ile..
Üstün himmetli olmalısın. Bu tarikatın cevizi ve muzu ile yetinmemelisin. Zira,
Sübhan Allah, üstün himmetli olanları sever.
***
Dar olan tevhid-i vücudi sikkesinden kurtulup tarik-i sultanîye geçtin.
O ne güzel nimettir ki: Eğer geçmiş haller hatırlanrnasa.. kesrette vahdet
şühudu lezzetleri düşünülmese.. bu ömür dahi, istikametle, tarikatta çalışıp
çabalamaya sarf edilse..
Çok haşhaş ehlini gördük; onun kötülüğüne muttali oldukları için, bıraktılar..
Bunun üzerine bir süre de durdular. Amma sonradan, haşhaş içilmesi üzerine
terettüb eden halleri anmak, o lezzetleri düşünmek ittifakla onları eski hale
çekip götürdü.
Ey Mahdum,
Kesret aynaları ile alâkalı şühud, lezzeti muciptir. Şühud-u tenzihi ise.,
cehle nazırdır. Onunla lezzet almak, cidden zordur; uzaktır. Kendisine uyulan
şeyhin imdadı olmadan onda seyir çetindir.
Değerli kardeşimiz, Mevlâna Ahmed'i görmez misin?. Avam onu ulema-i zahirden
sayar. Kendisine gelince, ne kendi hallerini bilir; ne de arkadaşlarının
hallerini.. Bunun sırrı şudur ki: Onun batını, şühud-ü tenzihî'ye
müteveccihtir. Ki orası: Cehl yeridir. Onun imanı dahi, ulema gibi. gaybe
imandır. Onun batını dahi, üstün yaratılıştandır. Kesretle karışık şühuda
iltifat etmez. Zahiri ise., sofiyenin keşfe dayalı sözlerine ne meftun
olmuştur; ne de mağrur. Onun varlığı o nahiyelerde bir ganimettir.
Husulünü haber verdiğim bu haller, öyledir ki: Adı geçen Mevlâna onlarla
muttasıftır. Bilsin veya bilmesin; nice zamandu onlarla taHakkuk etmiştir.
Fakir'e göre: O yerin medarı, Mevlânın varlığına bağlı.. Asıl şaşılacak durum
şu ki: Bu mana, o havalideki keşif ehline nasıl gizli kalmış?.
Halbuki, Mevlâna'nın kadri kıymeti; Fakir'in ilminde zahir ve bahirdir. Tıpkı:
Güneşin varlığı gibi..
Bundan daha ziyade ne yazayım?.
Sizden beklenen duadır.
Vesselam..