Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
317.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4186
317. MEKTUP
MEVZUU:
a) İlmel-yakin, aynel-yakin ve hakkal-yakin
beyanındadır.
b) Bu ilimlerin sahibi, Müceddid-i elf-i
sani olduğunun beyanıdır.
NOT: İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu,
Mir Muhammed Nu'man'a yazmıştır.
Allah'a hamd olsun. Selâm seçmiş olduğu
kullarına.Uzun bir müddet geçti; güzel hallerinize bizim için ıttıla olmadı.
Netice olarak, Sübhan Allah'tan dilek:
Selâmet ve istikametinizdir.
***
Bilesiniz ki,
İlmelm-yakin, ilmi yakin ifade eden ayetleri
müşahede etmekten ibarettir. Hakikatta bu şühud, eserden müessire istidlaldir.
Afak ve enfüs aynalarında tecelli ve zuhurat
olarak her ne ki görülür ve müşahede edilir ise... o eserden müessire istidlal
kabilindedir. isterse bu tecelliyata:
- Zati tecelliyat...
İsmini vermiş olsunlar ve o zuhurat için:
-Lâkeyfi...
Demiş olsunlar. Zira, bir şeyin aynada
zuhuru, o şeyin eserlerinden bir eserin husulüdür; o şeyin aynen husulü
değildir. Mana bu olunca, enfüsi ve afaki seyrin ayağı, bütünüyle ilmel-yakin
dairesinin dışında olamaz. Ve... onun: Eserden müessire istidlalden başka bir
nasibi olamaz.
Allahu Taala, şöyle buyurdu:
"Afakta ve nefislerinde ayetlerimizi
göstereceğiz. Nihayet onun hak olduğu, apaçık kendileri için teheyyün edecektir?"(41/53)
Bazıları, afaki seyri, ilmel-yakinden bilip
aynel-yakini ve hakkalyakini enfüsi seyirde isbat eylediler. Enfüs dışında bir
seyre de kail olmadılar.
Bir mısra:
Aşkına düştükleri kadardır yolları
insanların...
***
Bilesin ki,
Sübhan Hakkın kula o kadar yakınlığı vardır
ki, kulun kendine olan yakınlığından daha ileridir. Kulun Sübhan Hakka bir
başka seyri vardır ki, bu yakınlık tarafındadır ve vusul dahi bu seyri kat
etmeye kalmıştır.
Bu üçüncü seyir, hakikatta ilmel-yakin için
müsbettir. Çünkü o: Her ne kadar, zılliyet dairesinin dışında ise de, lâkin,
zıllıyet şaibesinden beri değildir. Zira, Sübhan Zat'ın isimleri ve sıfatı,
hakikatte Yüce Mukaddes Haz-ret-i Zat'ın zılâlindendir. Her nered ki zılliyet
şaibesi vardır; o eserler ve ayetler dahilindedir.
Onlar, ilmel-yakin için, üç seyrinden yalnız
bir seyir tesis ettiler. İkinci seyri dahi, aynel-yakin ve hakkal-yakin için
hasıl olmuş saydılar. Üçüncü seyre dair hiç ağızlarını açmadılar; ki, onunla
ilmel-yakin dairesi tamam ola. Daha aynel-yakin ve hakkal-yakin nerede?..
Bir mısra:
Gül bahçeme bak, kıyasla baharımı.
***
Aynel-Yakin ve Hakkal-Yakin babında ne
diyebilirim ki?.. Onu söylesem bile, kim anlar ve kim idrak eder? Zira bu türlü
marifetler, velayet kapsamı dışındadır. Zira velayet erbabı, bunları idrakten
aciz durumdadırlar; tıpkı zahir uleması gibi. Onu kavramaktan yana
kusurludurlar.
Bu ilimler, nübüvvet nurlarının kandilinden
alınmıştır. Onun sahibine salât, selâm ve tahiyyet. İkinci binin yenilenmesi
ile buna tazelik ve canlılık hasıl olmuştur; bütün güzelliği ile, zuhura gelmiştir.
Bu ilimlerin ve maarifin sahibi, bu binin müceddidir. Ki bu, ona bakanlara
gizli bir mana değildir. Bilhassa zata, sıfata ve ef'ale dair ilim ve
marifetinde.
O ilim ve maarif; haller, vecidler,
tecelliyat ve zuhurat libasına girmiştir. Bu dikkat sonunda, elbette
bileceklerdir ki: Bu maarif ve ilimler; ulemanın ilimleri, evliyanın da maarifi
ötesindedir. Hatta, onların ilimleri, bu ilimlere nisbetle kabuk kalır. Bu
maarif dahi, o kabuğun özüdür.
Hidayet eden Sübhan Allah'tır.
***
Bilesin ki,
Her yüz başında bir müceddid gelip geçti. Ne
var ki, yüz senelerin başında gelen müceddid ile, bin senenin başında gelen
müceddid değildir. Bunların arasındaki fark, bin ile yüz arasındaki fark
gibidir. Hatta daha da
fazla.
Müceddid o zattır ki: O müddet içinde ümmete
her ne gibi feyz varidatı gelirse onun vasıtası ile gelir. İsterse o vaktin
kutuplan, evtadı, ebdali ve nücebası bulunsun.
Bir şiir:
Allah'a ne zorluğu olun
Alemi bir şahsa doldurur.
***
Selâm hidayete tabi olup Mutabaat-ı
Mustafa'yı bırakmayanlara. Ona ve âline üstün salâtlar ve selâmlar. Keza,
enbiya ve resullerden, mukarreb meleklerden ve şalin kullardan kardeşlerinin
hemen hepsine.
***