Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
341.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 4257
341. MEKTUP
MEVZUU: Hazret-i Adem'in çamuru ve onun yoğurulmasında meleklerin hizmet dahli ve bunun dışında bazı suallere cevap mahiyetindedir.
NOT: İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu, Mevlâna Muhammed Sadık Keşmiri'ye yazmıştır.
Allah'a hamd olsun. Şalât ve selâm Allah'ın Resulüne. Sizlere dahi dualarımı bildiririm.
Mübarek mektubunuz ulaştı. Güzel, makbul hallerinizi de mutazammın olduğundan, ferahı mucib oldu.
O mektupta şöyle yazmışsın:
-Dirayette muamele o dereceye ulaştı ki; sıfatları zata hamletmeye güç yetiremiyorum. Ancak bu iş, zorla oluyor. Sübhan Hakkı dahi, her şeyin ötesinde görmekteyim.
Bunun için derim ki:
-Bu hamlin, tekellüfle (zorla) olmasının kalmamasına çalışmak gerek. Ta ki, iş, sırf hayrete müncer ola...
Ayrıca, Reşahat'ta anlatılan, Bayezid-i Bistami'nin şu cümlesinden soruyorsun:
-Sübhan Hak, Adem'in çamurunu ezelde yoğurduğu zaman, o çamura su kattım.
Ve bunun tevilini soruyorsun. Bilesin ki,
Melâike-i kiramın, Adem (as) peygamberin çamuru hizmetinde dahli vardır. Aynı şekilde, caiz olur ki, anlatılan ruhun dahi bu hizmette dahliola ve su atılma hizmeti ona bırakıla. Bu manaya dahi, bu unsura bağlı hayatından veya kemale erdikten sonra da, kendisi muttali kılınmış ola... (yani Bayezid...)
Bu hususta, şu mana dahi caiz olur: Sübhan Hak, mücerred ruhlara, cisimlerden sadır olacak fiilleri işleyecek şekilde bir kudret ihsan eylemiştir. Bu mana kabilindendir ki, bazı büyükler, bu unsura bağlı vücuda gelmeden asırlarca evvel, kendisinden sadır olan çok ağır işlerden haber vermiştir. Halbuki bu fiiller, onlann mücerred ruhlarından sudur etmiş olup, bu unsura bağlı vücudu bulduktan sonra, anlatılan manaya kendilerince bir ıttıla hasıl olmuştur.
Anlatılan fiillerin süduru, bir cemaatı tenasüh tevehhümüne düşürmüştür. Bu ruhların, bir başka bedenle alâka peydah ettiği tevehhümünden Allah'a sığınmak gerek. Halbuki mücerred ruh, öyle bir durum almıştır ki, Allah'ın verdiği kudretlerle bedenin yaptığı fiilleri yapar. Ama, bu durum hali kaypak olanları dalâlete düşürür.
Bu makamda söze yer çoktur; çok hayret verici tahkikat feyiz yollu gelmiştir. Eğer başarılı olursak, onları bir yerde inşaallah tesbit ederiz. Şu anda vakit müsait değildir.
***
Resahat'ta anlatılan şu cümleyi de sormuşsun:
-Hace Alâeddin Attar'ın (ks) Mevlâna Nizameddin Hamus'tan (ks) tarafa gönlü incinmiş. Bunun üzerine istemiş ki, ondaki bağlılığı ala... Böyle olunca, o vakitte, Mevlâna, Resulullah (sav) Efendimizin ruhaniyetine iltica etmiş.
Resulullah (sav) Efendimizden, Hazret-i Hace'ye şu hitap gelmiş:
-Nizameddin bizdendir; hiç kimsenin onda tasarrufa gücü yetmez. Bu kitabın bir başka yerinde ise, şöyle anlatılmaktadır:
-Mevlâna yaşlandıktan sonra; Hace Ahrar, ondaki intisabı almıştır. Bunun üzerine Mevlâna demiş ki:
-Hace, bizi yaşlı bulunca, her ne ki toplayıp cem ettim, nail oldum; onların hepsini aldı. İşin sonunda beni müflis bıraktı. Durum anlatıldığı gibi olunca, Resulullah (sav) Efendimizin:
-O bizdendir; hiç kimsenin onda tasarrufa gücü yetmez, buyurduğu bir kimse üzerinde Hace Ahrar nasıl tasarruf edebiliyor?
Bunun için şu cevabı veririz:
Bilesin ki,
Hazret-i Şeyhimiz, bu nakli iyi karşılamazdı. Mevlâna'daki intisabın alınması hususunda duraklar; tasdik etmezdi. Bunun için derdi ki:
-Mevlâna Nizameddin'in müridi olan Mevlâna Şadeddin Kaşgari'den, kendi müridlerinden olan ne Mevlâna Abdürrahman Cami, ne de diğerlerinden böyle bir nakil tesbit edilmemiştir. Bunlardan, ne red nakli gelmiştir; ne de kabul. Halbuki, bunlar oldukça geniş bir cemaattır. Bunu, Mevlâna Fahreddin Ali nereden duyup da yazmıştır?
Eğer bu haber doğru olsaydı, tevatür olarak anlatılırdı. Onun nakli için deliller de, böylece çok olurdu. Tevatüren anlatamadığına ve bir kimsenin haberine kaldığına göre, onun doğruluğunda tereddüd olduğu malum olur.
Resahat sahibi, bunlardan başka nakiller yapmıştı ki; onlar da bunun gibi doğru olmaktan uzaktır. Bu Silsile-i Aliyye'de o nakillerin doğruluğu hususunda tereddütler vardır.
En iyi bilen Sübhan Allah'tır.
Bundan başka Hazret-i Şeyhimiz derdi ki: iflas ettirmek, imanın selbidir.
Allahu Taala, böyle bir şeyden bizleri korusun. Bu manada cevaz vermek dahi cidden müşkil iştir.
Bir ayet-i kerime meali: . .
«Rabbımız, bize hidayet ettikten sonra, kalblerimızı kaydırma. Katından bize rahmet hibe eyle; sen hibesi çok çok olansın. (3/8)