Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
443.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 3881
443. MEKTUP
MEVZUU: Ruhlar alemi, misal alemi ve cesetler aleminin tahkiki.
NOT: İmam-ı Rabbani Hz.
bu mektubu, Molla Bedreddin'e yazmıştır.
***
Allah'a hamd olsun. Onun seçmiş olduğu kullarına da selâm.
Yazmışsınız ki:
-Ruh, bedene taallukundan evvel misal aleminde idi. Bedenden ayrıldıktan sonra da, misal alemine gidecektir. Kabir azabı da misal aleminde olacaktır. İnsanın rüyada hissettiği elem gibi ki, o dahi misal alemindedir.
Devam ederek yazmışsınız:
-Bu konuşmanın çok bölümleri vardır. Eğer kabul ederseniz, onun üzerine çokça teferruat ekleriz.
Bilesin ki,
Bir misillu hayalâtın, doğruluktan yana nasibi azdır. Korkarız ki, bilinmeyen bir yola sizi götürürler. Bunun için, bu bahsin tahkikinde zaruri olarak bazı cümleler yazacağız. Hem de, birçok maniler bulunmasına rağmen.
İrşad yoluna hidayet eden Sübhan Allah'tır.
***
Ey kardeş,
Münkinat alemi, üç kısma ayrılmıştır. Şöyledir:
a) Ruhlar alemi.
b) Misal alemi.
c) Cesetler alemi. Dediler ki:
-Misal âlemi, ruhlar alemi ile cesetler alemi arasında bir berzahtır. (Bir kanal veya geçit manasına...) Yine dediler ki: -Misal alemi, anlatılan her iki alemin manalarına ve hakikatlarına ayna gibidir.
Ruhlar aleminin ve cesetler aleminin manaları, lâtif suretlerle misal aleminde zuhura gelir. Zira, her mananın ve hakikatin orada başka bir sureti ve heyeti onlara münasip bir şekilde vardır. Haddi zatında o alem; suretleri, hey'etleri ve şekilleri tazammun etmemektedir. Ancak ondaki suretler ve şekiller diğer alemlerden aksetmektedir. Bir ayna gibi ki o, haddi zatında asla bir sureti tazammun etmemektedir. Eğer onda bir suret var ise, hariçten hasıl olmaktadır.
Üstte anlatılan kelâm malum olduktan sonra, bilesin ki,
Ruh, bedene taallukundan evvel, kendi aleminde idi ki, orası misal aleminin fevkindedir. Bedenle taalluktan sonra, bir tenezzül var ise, sevgiye bağlı bir alaka ile cesetler alemine tenezzüldür. Misal alemi ile onun bir alâkası yoktur. Ne bedenle taalluktan evvel, ne de bedenle taalluktan sonra. Ancak, Allahu Teala'nın inayeti ile bazı vakitlerde o alemin aynasında mütalaa etmektedir. Güzel ve çirkin hallerini zaman zaman, o alemin aynasında mütalaa etmektedir. Güzel ve çirkin hallerini oradan öğrenmektedir. Nitekim bu mana, rüyaların ve düşlerin suretlerinde açık seçik bellidir.
Bu mana, çok kere, histen geçmeden ve bedenden ayrılmadan da hissedilir. Eğer ulviyata bağlı ise, daha yukarıya teveccüh etmektedir, eğer süfli ise, süfliyatta esirdir. Misal alemi ile onun bir meşguliyeti yoktur.
Misal alemi, ancak müşahede edip görmek içindir; keynunet (oluş) için değildir. Keynunet yeri, ya ruhlar alemidir; ya da cesetler alemi. Daha önce de anlatıldığı gibi, misal alemi, her iki alem için bir aynadır.
O elem ki, rüyada iken misal aleminde görülür; ancak o, görenin müstahak olduğu cezanın sureti ve benzeri olup kendisini ayıktırmak için zuhur etmiştir.
Amma kabir azabı bu kabilden değildir. Zira o, cezanın hakikati olup sureti ve benzeri değildir.
Aynı şekilde, rüyada duyulan elem, her ne kadar onun hakikati olsa dahi, dünya elemleri kabilindendir. Kabir azabı ise, ahiret azabı cümlesindendir. İkisi arasında çok fark vardır. Çünkü dünya azabının, ahiret azabına nisbetle bir itibarı ve değeri yoktur. Allahu Teala bizleri korusun. Eğer, cehennem ateşinden bir kıvılcım dünyaya düşecek olsa, hepten yanar v e hiç hükmüne gelir.
Kabir azabını, rüyada görülen azap gibi sanmak, azabın suretine ve hakikatına muttali olamamaktan gelir.
Sonra, bir karıştırmanın bir menşei de, ahiret azabını, dünya azabı cinsi gibi tevehhüm etmektir. Bu tevehhüm dahi, batıllığı açık olan bir batıldır.
***
Burada şöyle bir şey sorulabilir:
"Allah, ölenin ölüm zamanında, ölmeyenin de, uykularında ruhlarını alır"(39/42) mealine gelen ayet-i kerime ile de anlaşıldığı gibi, nefislerin ölümü, ölümde nasılsa, uykuda da öyledir. Mana böyle olunca, birini ahiret azabı sayıp diğerini de dünya azabı saymanın manası nedir?
Bunun için şu cevabı veririm:
-Uykuda ölüm şu kabildendir ki, bir şahıs, kendi alıştığı vatanından gezip görmek için aşkla şevkle isteyerek çıkar. Ta ki, kendisine ferah ve sürür hasıl ola... Sonra da, ferah ve mesrur olarak vatanına döne... Sonra onun mesire yeri misal alemidir ki, orası mülk ve melekûtun acaiplerini tazammun etmektedir. Amma ölüm sırasında ölmek böyle değildir. Onda alışılan vatanın yıkılması ve mamur binanın tahribi vardır.
Üstte anlatılan mana icabıdır ki, uyku ölümünde mihnet ve külfet hasıl olmaz. Hatta o, ferahı ve sürürü tazammun eder. Ölüm sırasındaki ölmekte ise, şiddet ve külfet vardır.
Uykuda ölenin vatanı dünyadır; haliyle kendisine zahir olacak muamele dahi dünya muamelelerinden olacaktır. Amma, ölüm vaktinde ölenin durumu, ahirete intikaldir. Hem de alıştığı vatanını tahrip ettikten sonra. Kendisi ile olacak muamele dahi, ahiret muamelelerinden olacaktır. Herhalde, şu cümleyi duymuş olacaksınız:
-Bir kimse ölür ise, onun kıyameti kopmuştur.
***
Bilhassa, hayali keşiflere, misali suretlerin zuhuruna aldanarak, ehl-i sünnet ve'l-cemaat itikadından inhiraf etmekten sakınınız. Allah onların çalışmalarını şükrana lâyık eylesin. Zira, bu fırka-i naciyeye tabi olmadan, necat tasavvur edilemez.
Bu büyüklere tabi olmak için çaba harcayınız. Hem ne kadar mümkün ise, o kadar... Bu tabi olmaya menfi manada tesir edecek her ne var ise, onu da bırakarak.
Bir ayet-i kerime meali:
"Elçiye ancak tebliğ vazifesi vardır."(29/18)
İbarelerde, sizin bu şekilde açılmanız, beni şöyle bir tevehhüme attı: Bu tahayyülat, sizi o büyüklere uymaktan çıkaracak gibidir; kendi keşfine tabi olanlardan edecek gibidir. Böyle bir şeyin olmasından Sübhan Allah'a sığınırız. Keza, nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüğünden de...
Şeytan, kuvvetli bir düşmandır. İnsan için gereklidir ki, nefsine vakıf buluna... Ta ki, doğru yoldan çıkıp başka yollara sapmaya.
***
Düşünülen bu ne belâdır!.. Ayrılık müddeti henüz bir seneye varmadan, ihtiyatlı hareket edip sünnet-i seniyeye mutabakat ederek, ehl-i sünnet yoluna tutunmaktan zühul vaki olmuş.
Kurtuluşu, bu büyüklere uymaya inhisar etme durumu sizde vardı. Halbuki siz, hayali işlerinizi kendinize mukteda kılmakta, onlar üzerine de çokça teferruat çıkarmaya bakmaktasınız.
***
Zahir ciheti ile karşılaşmanızın ihtimali uzak görülmektedir. Ümit bağını
koparmadan geçimi ve muameleyi devam ettirmelisiniz. Bir ayet-i kerime meali:
"Rabbimiz, bize katından rahmet ver. İşimizde bizim için muvaffakiyet hazırla."(18/10)
Hüdaya ittiba edenlere selâm.
***