Ölmüş anne babamdan helallik almak için ne yapmam gerekir?
- Ayrıntılar
- Kategori: Hayat-ı İslamiyye
- Gösterim: 6383
Ana-babaya duâ ve iyilik etmek sadece hayatlarıyla sınırlı kalmamalı, vefatlarından sonra da aynı şekilde devam etmelidir. Bir adam Efendimiz’e ebeveyni öldükten sonra, onlara yapabileceği bir iyilik olup olmadığını sordu. Efendimiz dört iyiliğin olduğunu söyledi. Bu dört iyilik sırasıyla onlara hayır duâda bulunmak, onlara mağfiret dilemek, vasiyetlerini yerine getirmek ve onların sâdık arkadaşlarına ikram etmek, akrabaya iyilik etmektir.4
Dirilerin ölüler için yapacakları duâ ve istiğfarın ölülere faydası vardır. O hâlde insan, ölen ana-babasına Allah’tan rahmet ve mağfiret dilemelidir.
Onların meşrû şekilde yaptıkları vasiyetleri yerine getirmelidir. Ana-baba dostlarını ziyaret etmek, onlara ikramda bulunmak evlât üzerine düşen görevler arasındadır. Bunu yerine getirmek vefat etmiş olan ebeveyni sevindirmek olur. Ana-baba tarafından gelen akrabalarla ilgiyi kesmemek ve onlara elden geldiği kadar iyi muamele etmek güzel bir davranıştır. Ana-baba, çocuğunun yaptığı güzel amellere sevinir. Nitekim ölümünden sonra, iyi ameller sebebiyle ölünün derecesi yükseltilir. Ölü bu güzel şeyin ne olduğunu sorar. Ona çocuğunun kendisi için istiğfar ettiği söylenir.5 Evlâdın ölümlerinden sonra ebeveyni için yapacağı duâ ve istiğfarın onlara elbette ki faydası olur.
Nitekim Ebû Hüreyre hayırlı bir evlât olabilmek için annesine sık sık duâ eder; Allah’tan kendisini, annesini ve onlar için af dileyenleri mağfiret buyurmasını niyaz ederdi. Onun yaptığı bu duâya dâhil olabilmek için yanındakiler de ona ve annesine Allah’tan mağfiret dilerlerdi. Ebû Hüreyre’nin annesinin amel defteri, onun gibi sâlih bir evlât bırakmasından dolayı kapanmış değildir. Zira geriye kendisine duâ eden sâlih bir çocuk bırakmıştır.6 İnsan, vefat ettikten sonra dünyada bıraktığı şeylerin hiç birinden fayda göremez. Bunun için daha hayatta iken, elinden geldiği kadar güzel işler yapmalıdır. Öldükten sonra pişmanlığın bir faydası yoktur. İstisnâ edilen üç amel, âhirette ölüye fayda vereceğinden bunların daha hayatta yapılmasında yarar vardır.
Sâlih ve iyi evlât ana-babaya mağfiret dilemeye devam edeceği için geriye takvâ sahibi çocuk bırakmanın önemi büyüktür. Hayatta iken çocuk terbiyesi üzerinde durmak ve onu Allâh’ın emirlerine uygun bir şekilde yetiştirmek, ebeveynin âhirette de rahata kavuşmasına sebep olur. Çocuklara dînî terbiye vermenin, onlara İslâm ahlâkını öğretmenin ne büyük önem taşıdığı bu hadisten rahatlıkla anlaşılmaktadır. Çocuk; hem dünyadaki yaşayışını güzelleştirmekte, hem âhiretini kazanmakta, hem de vefat etmiş bulunan ana-babası için bir mağfiret sebebi olmaktadır. Ayrıca dînin ayakta durması, gelecek nesillere bağlı olduğundan, evlât ve torunların İslâm’a göre yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu yolda gayret sarf etmek, her müslümanın görevleri arasındadır. Nitekim bir adam Efendimiz’e annesinin vefat ettiğini, vasiyette bulunamadığını, onun adına sadaka vermesinin ona fayda verip vermeyeceğini sordu. Adamın bu sorusuna Efendimiz;
“Evet!” diye cevap verdi.7 Verilen sadakalarla yapılan hayır ve hasenatın sevabının ölüye gönderilmesi, ölü için mânevî bir kazançtır, derecesinin yükseltilmesine bir vesiledir. Bunun için fazla hayır ve hasenat yapılmalı ve bunların sevabı ebeveynin rûhuna ve yakın akrabalardan ölenlerin ruhlarına bağışlanmalıdır.
İnsan ana-babasına vefatlarından sonra böyle iyilik ettiği gibi, onların dostlarına da öylece iyilik etmeli; ana-babalarının hâtıralarına her durumda saygı göstermesini bilmelidir. Nitekim bir yolculukta İbn-i Ömer bir bedevîye rastladı. Bu bedevî babası Ömer’in dostu idi. Bedevî İbn-i Ömer’i tanıdı. Bunun üzerine İbn-i Ömer, yedekte bulundurduğu bir merkebin ona verilmesini emretti ve başından da sarığını çıkararak ona verdi. İbn-i Ömer’in beraberinde olanlardan biri bedevîlerin kanaatkâr olup aza râzı olduklarını, ona iki dirhem paranın yeterli olacağını söyledi. Bunun üzerine İbn-i Ömer adama Efendimiz’in ifade buyurduğu;
“Babanın dostunu gözet ona ikram et ve sevgi göster. Onunla ilgiyi kesme, yoksa Allah îman nûrunu söndürür.” hadîsini haber verdi.8
Ebeveyn hayatta iken ve bilhassa vefatlarından sonra; onların sâdık arkadaşlarına hürmet ve sevgi beslemek, onlara ihsan ve ikramda bulunmak gerekir. Bunu yapmayanların îman nurlarının söneceği belirtilmektedir. Burada yalnız baba dostundan bahsedilmekte ise de buna annelerin, dedelerin, hocaların ve karı-kocanın dostları da dâhildir. Bunların da gözetilmesi gerekir. Bu şekil vefâkâr davranmak güzel bir davranıştır. Efendimiz bu hususu ifade etmek üzere iyiliklerin en iyisinin kişinin baba dostlarına iyilik etmesi olduğunu söylemiştir.9
Babanın hayatında veya ölümünden sonra onun sevdiği kimselere iyilik etmek, babaya iyilik etmek yerine geçeceği için büyük bir görevdir. Babanın bulunmadığı bir zamanda, onun dostlarına iyilik ve ikram ise, babaya yapılacak en büyük ihsandır. Rivâyete göre Hazret-i Osman’ın oğlu Amr bir gün mescidde arkadaşları ile oturuyordu. Abdullah İbn-i Selâm, onların yanına uğradı. Sonra Amr’a döndü ve ona istediği şekilde hareket etmesini, Muhammed -aleyhisselâm-’ı hak olarak gönderen Allâh’a yemin ederek Tevrat’ta da baba dostlarına karşı ilgi ve alâkayı kesenlerin, îman nurlarının söneceğinin yazılı olduğunu söyledi.10
Nasıl ki mal-mülk babadan evlâda intikal ediyorsa, babaların birbirlerine olan sevgi ve bağlılığı da evlâtlarına geçer. Bu da gözetilmesi lâzım gelen haklardandır. Nitekim Efendimiz, sevginin verâset yoluyla kazanıldığını söylemiştir.11 Sevgi babadan oğula geçtiğine göre evlâtlar baba dostlarına saygı ve hürmette kusur etmemelidirler. Babanın her şeyine saygı gösterilmesi gerekir. Ebû Hüreyre bir defasında iki adam gördü. Bunlardan birine yanındaki adamın kim olduğunu sordu. Adam, babası olduğunu söyledi. Ona babasını ismi ile çağırmamasını, önünden yürümemesini ve ondan önce oturmamasını tembih etti. İnsan babasına hitaben bir şey söyleyeceği zaman; «baba» veya «babacığım» şeklinde hitap etmelidir. Yolda yürürken önüne geçip yürümemeli, bir mecliste veya herhangi bir yerde oturmak icap ettiği zaman da ondan önce oturmamalıdır.12 Bu, müslümana yakışan bir hürmet ve edebin göstergesidir. Evlâdın babasına künyesiyle hitap etmesi de câizdir. İbn-i Ömer’in oğlu Sâlim bir gün babasına;
“Namaza! Ey Ebû Abdurrahman!” diye hitap etmiştir. Bu bir cevaz ifade eder, yoksa tercih edilecek bir çağırma tarzı değildir. İbn-i Ömer’in kendisi de babası Hazret-i Ömer’den bahsederken; «Ebû Hafs» diye bahsederdi.13
Ana-babaya saygı olduktan sonra bu gibi hitaplar edep ve ahlâka aykırı sözler sayılmaz. Önemli olan onlara karşı samimî ve dürüst olmak, hizmetlerini yerine getirmektir. Bu şartlar yerine getirildikten sonra evlâtlar ana-babalarına karşı görevlerini yerine getirmiş olurlar. Ana-babaya itaat ve hizmet; mü’minin ahlâkını güzelleştirir, onu toplum nazarında itibarlı bir duruma getirir. Zira toplumun kıymet hükümlerine göre bir evlâdın iyilik ölçüsü başta ana-babasına karşı evlâtlık görevini yerine getirmesiyle ölçülür. Ana-babasına karşı iyi davranan bir insan, iyi bir insan sayılır ve onun bu hâli güzel ahlâktan nasibini aldığını gösterir. Ana-babasına karşı iyi davranan bir insan, sırasıyla diğer insanlara da iyi davranır.
4 Buhârî, Müfred, s. 24.
5 Buhârî, Müfred, s. 25.
6 Müslim, Vasiyet, 14; Ahmed, II, 372.
7 Buhârî, Müfred, s. 25.
8 Ahmed, V, 3.
9 Ahmed, II, 97.
10 Buhârî, Müfred, s. 26.
11 Buhârî, Müfred, s. 27.
12 Buhârî, Müfred, s. 27.
13 Buhârî, Müfred, s. 27.
Dr. Seyit AVCI