Fıkıh Köşesi
CEMAATLER ARASI YARDIMLAŞMA
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 4619
Soru: "Günümüzde İslam'a hizmet ettiğini iddia eden tasavvufi meşrepler ve değişik cemaatler vardır. Bunların hedefi aynıdır. Hangisine sorsanız: "Biz sırat-ı müstakiym üzerindeyiz" diyeceklerdir.(...) Allahu Teala (cc), Müslümanların iyilik ve takva hususunda birbirleriyle yardımlaşmalarını farz kılmıştır. Şehrimizdeki dini cemaatlerin birbirleriyle yardımlaşmadıklarını söyleyebilirim. (...) Bazı dini cemaatlerin, ihlası ön plana çıkarmaları ve bunu kendilerine tahsis etmeleri ne derecede doğrudur? Kimin muhlis, kimin mürai olduğuna kim karar verebilir?"
CEVAP: Mü'minlerin itidal üzere olmaları vaciptir. Resul-i Ekrem (sav)'in: "Sevdiğini ölçülü sev, bir gün kızdığın birisi olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, bir gün gelir sevdiğin birisi olabilir"(1) buyurduğu ve mü'minleri ikaz ettiği malumdur. Bu ikaza uygun davranmayan mü'minler, birbirlerinin hukukuna tecavüz edebilmektedirler. Başınıza gelen hadiseyi bu açıdan değerlendirmenizde fayda vardır. Bu tesbitten sonra meseleye geçebiliriz. İhlasla yapılmayan ve İslam fıkhına uygun olmayan hiçbir amel makbul değildir. Molla Hüsrev, "Hz. Adem (as)'den itibaren bütün peygamberlerin, insanları ihlasla Allahu Teala'ya (cc) ibadet etmeleri hususunda uyardığını" belirtmiştir.(2) İbn-i Abidin, "farz-ı ayn" olan ilimleri tasnif ederken, bu nokta üzerinde durmuş ve şöyle demiştir: "Beş farz ile ilm-i ihlası öğrenmenin farz olduğunda şüphe yoktur. Çünkü amelin sahih olması buna bağlıdır. Helali, haramı ve riyayı öğrenmek de farzdır. Zira, ibadet eden kimse riya yaparsa, amelin sevabından mahrum olur. Hased ile ucbu (yani kendini beğenmeyi) öğrenmesi dahi farzdır. Çünkü bu iki şey, ateşin odunu yediği gibi ameli yerler"(3) Muhlis olmayan bir mükellef, canını ve malını feda etse dahi imtihanı kazanamaz. Şimdi bu konuyla ilgili bir hadis-i şerifi zikredelim. Hadis-i Şerif şöyledir: "Kıyamet gününde insanların üzerine ilk hüküm verilecek olan, şehid edilen kimsedir. Bu kimse getirilecek ve ona Allahu Teala (cc)'nın nimetleri tarif edilecek, o da onları tanıyacaktır. Kendisine 'Bu nimetler için ne yaptın?' diye sorulacak!.. O kimse: 'Senin uğrunda (yolunda) savaştım, nihayet şehid edildim' diyecektir. Allahu Teala (cc) 'Yalan söyledin!.. Sen; hem cesur, hem kahraman denilsin, diye savaştın, gerçekten denildi de' buyuracak. Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılacaktır. (...) Bir de Allahu Teala (cc)'nın yakasını genişlettiği ve kendisine malın her çeşidinden verdiği kimsedir. Bu kimse de getirilecek, ona nimetler tarif edilecek, o da onları tanıyacaktır. Sonra, 'Bunları elde etmek için ne yaptın?' suali sorulacaktır. O adam 'Uğrunda mal sarfedilmesini istediğin hiçbir yol bırakmadım. Mutlaka senin rızan için sarfettim' diyecektir. Allahu Teala (cc), 'Yalan söyledin!.. Lakin sen, cömert desinler diye yaptın. Gerçekten denildi de!' buyuracak!. Sonra onun hakkında emir verilecek ve yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılacaktır."(4) buyurduğu sabittir.
Riyanın aslı şudur: Hayırlı işlerde ve ibadetlerde Allahu Teala (cc)'nın rızasını bir kenara bırakıp, insanların kalplerinde mevkii sahibi olmayı arzulamaktır. Zıddı ise ihlastır. Bir kimsenin muhlis ve muhsin olduğunu, Allahu Teala (cc)'dan başka hiç kimse bilemez. İmam-ı Hamevi, "Şerhu'l Eşbah" isimli eserinde: "İhlas; insan ile Allahu Teala (cc) arasındaki bir sırdır. Ona melek muttali olamaz ki, yazsın. Şeytan vakıf olamaz ki, şaşırtsın" diyerek, bu inceliğe dikkati çekmiştir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) Sünen-i Tirmizi, İst. 1401, K. Birr: 60.
(2) Molla Hüsrev, Düreri'l Hükkam, İst. 1307, C. 1, Sh. 171.
(3) İbn-i Abidin, Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar, İst. 1982, C.1, Sh. 41.
(4) Sahih-i Müslim, İst. 1401, K.İmare:43, Hd. No:152 (1905).