Fıkıh Köşesi
EHL-İ HADİS VE REY EHLİ TASNİFİ
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 7170
Soru: "Son yıllarda; başta kütüb-i sitte olmak üzere, birçok hadis mecmuası tercüme edildi. Bunun hem faydası oldu, hem lüzumsuz tartışmaları beraberinde getirdi. Çevremizdeki bazı arkadaşlar; kendilerini ehl-i hadis olarak ifade etmeye ve "Bizim mezhebimiz sahih hadislerden meydana gelir" demeye başladılar. Israrla "Kur'an ve sünnette birleşelim" teklifinde bulunuyorlar.(...) Ehl-i hadis ve reyci tasnifinin mahiyeti nedir? Bunların usulleri farklı mıdır? Sahabe-i kiram'ın tamamı ehl-i hadis midir? Onlar ictihad yapmamış mıdır? Bir müctehidin şer'i delillerden çıkardığı hükümler ile amel eden Müslümanları, ahmaklıkla suçlamak caiz midir?" diyorsunuz
CEVAP: Önce bir hususa işaret edelim. Hz. Ali (ra)'nin hilafeti döneminde, ilim ehlinin Hicaz ve Kufe (Irak) bölgesinde yoğunlaştığı malumdur. Bazı kaynaklarda; Hicaz'da mukim olan alimler, "Ehl-i hadis veya eserciler" diye nitelendirilmiştir. Hicaz dışındaki alimlere de "Rey ehli" denilmiştir. Fakat bu tasnif doğru değildir. Mesela: Zahiri mezhebinin mensupları kendilerini "Ehl-i Hadis", usullerini benimsemeyenleri "Rey ehli" olarak vasıflandırmıştır. Buna göre dört mezhep imamı da rey ehlidir. Bazılarına göre "Rey ehli" denilince, sadece Hanefi fukahası anlaşılır. Digerleri ehl-i hadistir. Dolayısıyle bu tasnif, ortak bir keyfiyeti ifade etmemektedir. Bu tesbitten sonra, meseleye geçebiliriz.
Günümüzde bazı kimselerin dilinden düşürmediği; "Kur'an ve Sünnette birleşelim" sloganı, gerçekten cazip bir slogandır. Ancak Kur'an ve Sünnette birleşmeleri talep edilen kimseler Müslüman ise, zaten birleşmişlerdir. Zira Kur'an ve sünneti inkar eden kimseye Müslüman denilemez. Eğer bu sloganla; Müslümanların dışındaki insanlar kasdediliyorsa, önce onları Allahu Teala'ya (cc) imana davet etmek gerekir. Sünnet ile sabit olan budur. Resul-i Ekrem (sav) Hz. Muaz'ı (ra) Yemen'e gönderirken şöyle buyurmuştur: "Sen ehl-i kitap bir kavmin yanına gidiyorsun. Onları önce 'Allah'dan başka ilah olmadığına ve benim O'nun Resulü olduğuma' şehadet etmelerini tebliğ et. Eğer senin bu davetini kabul ederlerse, kendilerine bildir ki Allahu Teala (cc) onlara hergün ve her gecede beş vakit namazı farz kılmıştır. Bu hususta da sana itaat ederlerse, onlara bildir ki Allahu Teala (cc) kendilerine zekatı farz kılmıştır. Bu onların zenginlerinden alınacak, fakirlerine verilecektir."(1) Asr-ı saadette; müctehid olan alimler bulunduğu gibi, meselelerini müctehide soran kimseler de mevcuttur. Kur'an-ı Kerim'de: "Onlara eminlik ve korku haberi geldiği zaman onu yayıverirler. Halbuki bunu Peygambere ve içlerinden ulu'lemr olanlara arzetseler, elbette bunların istinbata kadir olanları onu anlar bilirlerdi.." (En Nisa Suresi: 83) hükmü beyan buyurulmuştur. Sahabe-i kiram'dan hüküm istinbatına kadir olanlar (ulu'lemr) bulunduğu gibi, bu kudrete haiz olmayanlar da mevcuttur. Hakkında nass bulunmayan konularda hüküm istinbat etmek kolay değildir.
Bütün usul kitaplarında, kıyas, istihsan ve ictihad üzerinde durulmuştur. Resul-i Ekrem (sav): "İctihadı ile hükmeden kadı isabet ederse iki sevap alır. İctihadı ile hükmedip hata ederse bir sevap alır"(2) buyurduğu ve ashabını ictihada teşvik ettigi sabittir. Hata halinde günaha girmek sözkonusu olsaydı, hiç kimse ictihad yapmaya cesaret edemezdi. İmam-ı Şafii (rh.a): "Bir mükellef; ya kıyasla ictihad etmek veya bir müctehide ittiba etmekle yükümlüdür. Bu iki halin dışında bir şey söylenemez"(3) diyerek, bir tasnifi gündeme getirmiştir. Arkadaşlarınız önce, bu tasnifteki yerlerini tesbit etmek durumundadırlar. Sahih hadise veya sünnete, hiç kimsenin itirazı olamaz. İbn-i Abidin: "Hadis sahih olur da mezhebin hilafını ifade ederse, hadisle amel edilir. Ve bu hadis onun mezhebi olur. İmam-ı Azamı taklid eden bir kimse, o hadisle amel etmekle, onun mezhebinden çıkmış olmaz. Sahih rivayete göre Hazret-i İmam "Hadis sahih ise benim mezhebimdir" demiştir. Bunu İbn-i Abdiberr ve başkaları, diğer imamlardan da rivayet etmişlerdir. Nitekim İmam-ı Şar'ani; dört mezhep imamının da, aynı sözü söylediklerini nakleder" (4) diyerek, bu inceliği ifade etmiştir. Elbette bu tercih; hadis usulünü bilen, onların muhkemini ve mensuhunu tesbit edebilenlere mahsustur. İmam-ı Şafii (rh.a): "Resul-i Ekrem (sav)'den geldiği sabit olan bir hadis-i şerife, muhalefet etmek gibi bir meseleden, Allahu Teala (cc)'nın bizi muaheze etmeyeceğini ümid ediyorum. Zira hiç kimsenin böyle bir ayrılığa ve muhalefete niyeti yoktur. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki, sünnet hakkında kazaen bir cehalete düşer ve sırf o sünneti bilmediği için aykırı bir görüş söyleyebilir. Bu hiçbir zaman sünnete muhalefet ettiği manasına gelmez"(5) diyerek meseleyi izah etmiştir. Tarih boyunca hiçbir müctehid imam: "Benim ictihadlarım hakkın ve hakikatin ta kendisidir, gerisi batıldır" dememiştir. Usul kitaplarında da "İctihad, ictihadı nakzedemez" kaidesine yer verildigi malumdur. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) İbn-i Hümam-Fethu'l Kadir-Beyrut: 1315 C:2 Sh: 19, Sahih-i Buhari-C: 8 Sh: 164, İbn-i Abidin-A. g. e. C: 4 Sh: 168.
(2) Geniş bilgi için/ İmam-ı Serahsi-El Mebsut-Beyrut: ty C: 16 Sh: 76 vd,
(3) İmam-ı Şafii-Er Risale-Kahire: 1979 ( 2. bsm) Sh: 219 Madde: 588.
(4) İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar-İst.: 1982 C: 1 Sh: 83.
(5) İmam-ı Şafii-A.g.e. Sh: 511 Madde: 1479