Fıkıh Köşesi
GÜZEL AHLAKIN VE EDEBİN KAYNAĞI NEDİR?
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 6150
Soru: "Günümüzde ahlak ve edeb anlayışı, insandan insana değişen bir mahiyete bürünmüştür. Bunun sebebi rölativizm (izafiyet) teorisidir. Bu felsefi teori "Ahlaki değerlerin bize, ölçülerimize ve duygularımıza göre izafi olduğu, mutlak ahlaka ulaşılamıyacağı" tezine dayanır. Bu teoriyi savunanlar sadece ahlakın degil, siyasetin ve hukukun da izafi değerler olduğunu kabul etmektedirler. (..) Türkiye'de çevre kültürüne göre şekillenen, garip bir ahlak anlayışı vardır. İslam şeriatını reddedenler dahi Peygamberimizin ahlakından veya Hz. Ömer'in adaletinden bahsetmektedirler. (..) İslam şeriatının reddedildiği ve resmi ideolojinin esas alındığı toplumlarda, rölatif (izafi) ahlak telakkisi musibetlere sebeb olmaktadır. Tevhidi Müslümanların azaldığı, geleneksel İslam anlayışının yayıldığı toplumumuzda, insanların hedefleri değişmiştir. Çifte standart ve rölatif ahlak anlayışı, adalet duygusunu ortadan kaldırmıştır. (...) Bir Müslümanın temel hedefi ne olmalıdır? Güzel ahlakın ve edebin kaynağı ve mahiyeti nedir? Ahlakın tevhid inancı ile ilgisi var mıdır?"
CEVAP: Her Müslümanın temel hedefi, Allahu Teala (cc)'nın rızasını kazanmaktır. Kelime-i şehadeti kalben tasdik ve diliyle ikrar eden her insan, Müslüman vasfına haizdirler. Zira tevhid inancına sahip olmayan kimseye Müslüman denilemez. Slogan olarak kullanılan, tevhidi ve geleneksel Müslüman tasnifi doğru değildir. Her dinin veya ideolojinin, kendine mahsus bir beşeri münasebet sistemi vardır. İslam dininin beşeri münasebet sistemi; güzel ahlak ve edeb, vazifelerin edası ve haklara riayet gibi unsurlara dayanır. İnsanlar hevalarını bir kenara bırakır ve teklif-i ilahiyeye ihlasla teslim olurlarsa, yaratılış hikmetine uygun bir hayat yaşayabilirler. Seyyid Şerif Cürcani; bu mahiyeti dikkate almış ve "Hevasına muhalefet edip, Allahü Teala (cc)'ya teslim olan mükellefin fiillerine ibadet denilir" (1) tarifini yapmıştır. İslam dinindeki iman ve ibadet esaslarıyla; ahlaki emirlerini, kesin çizgileriyle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Nitekim Hz. Aişe (r.anha) validemiz ; "Resul-i Ekrem'in (sav) nasıl bir ahlaka sahip olduğunu" soran Hz. Urve b. Hişam'a, şu cevabı vermiştir: "Resulullah (sav)'ın ahlakı Kur'an-ı Kerim'den ibaretti. Sen Kur'an-ı Kerim'i okumuyor musun?" (2)
Bir mükellefin; diğer insanlarla olan münasebetleri hususunda, muhtaç olduğu ilimleri öğrenmesi farzdır. İbn-i Abidin: "Kulun dinini icrası, Allah (cc) amelinin ihlası ve kulları ile muaşereti hususunda muhtaç olduğu ilimleri öğrenmesi İslam'ın fazlarındandır" (3) diyerek, buna işaret etmiştir. Müslümanların gerek Allahü Teala (cc)'nın hukukuna, gerek insanların haklarına hassasiyetle riayet etmeleri zaruridir. Kur'an-ı Kerim'deki her emir ve nehiy, bir vazifeyi gündeme getirir. Dolayısıyle İslam ahlakını bir "Vazife edebi" olarak tarif etmek mümkündür. Seyyid Şerif Cürcani "Edeb"i şu şekilde tarif etmiştir: "Edeb ma'ruftan ibarettir. İnsanı her türlü kötülüklerden, hatalardan ve fenalıklardan koruyan bir melekedir" (4) Gerek nefsimize, gerek ailemize ve gerek diğer insanlara karşı olan vazifelerimizi; İslam'ın tayin ve tesbit ettiği ölçülere göre eda edersek "güzel ahlak ve edebe" sahip olabiliriz. Kamus Mütercimi Asım Efendi, "Edeb" ile ilgili olarak şunları zikretmektedir: "Edeb; nezaket, incelik ve usluluktur. İnsanlara karşı sözü ve hareketi ile yumuşak bir muamele ve güzel bir tavır üzere olmaktır. Bütün hatalı davranışlardan kendisiyle korunulan şeyleri bilmektir. Kişinin benliğinde yerleşmiş bir meleke olup; ona sahip olanları, kötülemeyi ve ayıplamamayı gerektirecek şeylerden korur. Ariflerin deyimi ile edeb, "Dinin tesbit ve tayin ettiği ahlaki sınırları korumak ve saygı gösterilmesi gereken yola girmektir." Bu ise insanın gönlünde yer etmiş olan güzel ahlaktan ibarettir. İnsanı Hakk'a götüren yolların hepsi edeptir. Fıkıh alimlerine göre; Resul-i Ekrem (sav)'in sünnetine dayanan hareketler manasına gelir."
Temel hedeflerini; Allahü Teala (cc)'nın rızasını kazanmak ile sınırlayabilen Müslümanlar, birbirleriyle olan münasebetlerinde edebe riayet edebilirler. Nefs-i emmarelerine (hevalarına) tabi olan insanların, hayvanlardan daha tehlikeli bir varlık haline gelmeleri mümkündür. Mevlana Celaleddin-i Rumi "- Adem oğlunun edepten nasibi yoksa, o insan değildir. İnsan ile hayvanı birbirinden ayıran en bariz fark edebtir. Kur'an-ı Kerim'i iyice tetkik edersen, bütün ayetlerinin manasının edeb olduğunu görürsün" diyerek, edebin önemini veciz şekilde ortaya koymuştur. İslama hizmet etmeyi arzu eden insanların, güzel ahlaka ve edebe sahip olmaları zaruridir. Bu zaruri şartın, iman ile ilgisi vardır. Zira Resul-i Ekrem (sav)'in "Mü'minlerin iman yönünden en mükemmel olanı, Ahlakı en güzel olanıdır" (5) buyurduğu malumdur. Rölativizme (izafiyet) inanan ve "Ahlaki değerlerin bize, ölçülerimize ve duygularımıza göre izafi olduğu, mutlak ahlaka ulaşılamıyacağı" tezini savunan kimseler, İslamı bilmeyen zavallılardır. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) Seyyid Şerif Cürcani- Et Ta'rifat- İst: ty Kaynak Yay. Sh: 146
(2) Sahih-i Müslim- İst: 1401 C: 1 Sh: 512- 513 K. Selati'l Müsafirin: 18
(3) İbn-i Abidin- Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar- İst: 1982 C:1 Sh: 40
(4) Seyyid Şerif Cürcani- A.g.e. Sh: 15
(5) Sünen-i Ebu Davud- İst: 1401 K. Sünne:1