Fıkıh Köşesi
İCMA-İ ÜMMET, KIYAS-I FUKAHA VE ÖRF DELİLİNİN MAHİYETİ
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 7780
Soru: "Üniversitede değişik eğilimlere sahip arkadaşlarla sahbet ediyoruz. Hepimiz Müslümanız. Ancak İslam anlayışımız birbirinden oldukça farklıdır. (..) Kur'andaki İslam'ı savunduklarını söyleyen bazı arkadaşlarımız: "Her şeyin hükmü Kur'an-ı Kerim'de mevcuttur. Bu hakikat, kat'i nasslar ile sabittir. Çünkü Allahu Teala (cc) "Her şeyi açıklasın diye biz sana Kur'an-ı indirdik" ve "yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki Kitab-ı Mübinde (Kur'an'da) bulunmasın" buyurmaktadır.. İslam dini hiçbir şeyi insanların takdirine bırakmamıştır" iddiasını öne sürüyorlar. (...) Bu arada icma-i ümmet'in, kıyas-ı fukaha'nın ve örfün delil olmadığını belirtiyorlar. Israrla "Bunların delil olduğuna dair bir ayet var mıdır?" sualini soruyorlar. (...) Kur'an-ı Kerim'de; icma-i ümmetin ve kıyas'ın delil olduğuna dair ayet-i kerime var mıdır? Örf şer'i bir delil midir? En kısa zamanda cevap verirseniz sevinirim.".
CEVAP: Kur'an-ı Kerim; bütün insanlar için bir rahmet ve hüccettir. Her meselenin ya bizzat hükmü, ya hükme mesned teşkil edecek işareti mevcuttur. Resul-i Ekrem (sav)'in insanlara; hem Kur'an-ı Kerim'i, hem hikmeti öğrettiği malumdur. Nitekim bir ayet-i kerime'de: "Allah, onların içinden kendilerine ayetlerini okur, onları tertemez yapar, onlara kitabı ve hikmeti öğretir bir peygamber göndermekle in'amda bulundu. Halbuki onlar daha önce apaçık bir dalalette idiler" (Al-i İmran Suresi: 164) hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat edilirse Peygamberimiz Efendimiz'in (sav)'in insanlara "kitabı ve hikmeti öğrettiği" sarih olarak belirtilmiştir. Kitabın ve hikmetin bir arada zikredildiği birçok ayet-i kerime vardır. Resul-i Ekrem (sav)'in: "Şüphesiz ki bana bir kitap ve onunla birlikte bir benzeri verildi"(1) buyurduğu malumdur. Bu tesbitten sonra icma-i ümmet konusuna gecebiliriz.
İslami ıstılahta: "Müctehid imamların herhangi bir asırda, şer'i bir hüküm üzerinde ittifak etmelerine icma-i ümmet" denilmiştir. (2) Kat'i bir delile dayanan ve tevatürle gelen icma'nın inkarı, başlı-başına bir musibettir. Zira Kur'an-ı Kerim'de "Kim kendisine doğru yol (hidayet) apaçık belli olduktan sonra peygamberden (ona muhalefet ederek) ayrılıp, mü'minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü o yola döndürürüz. (fakat ahirette) Kendisini cehenneme koyarız. Orası ne kötü bir yerdir" (En Nisa Suresi: 115) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Zemahşeri "Bu ayet, icma-ı Ümmet'in delil olduğunun işaretidir. Zira Allahu Teala (cc), peygambere muhalefet ile mü'minlerin yolunun dışında bir yol tutmayı aynı mahiyette saymıştır. Cezalarını da eşit tutmuştur"(3) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir.
Kıyas-ı fukaha; kitap, sünnet ve icma'ya bağlı olan bir delildir. Hükümlerin teşri hikmetini, illetini ve sebebini tahlil etme esasına dayanır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Onlara eminlik veya korku haberi geldiği zaman onu yayıverirler. Halbuki bunu peygambere ve içlerinden ulu'l-emr olanlara arzetseler, elbette bunların istinbata kadir olanları onu anlar, bilirlerdi.." (En Nisa Suresi: 83) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayette geçen "Yestenbitunehu" ibaresinden kasıd; fakih olan kimselerin, illet ve sebebleri dikkate alarak yapacağı istinbattır. Resul-i Ekrem (sav)'in ictihad yaptığı ve sahabesine bunun usulünü öğrettiği de sabittir. İstinbat ve ictihadın dışında; ulemanın "taharri" diye isimlendirdiği araştırma da sözkonusudur. Taharri de vacip olan bir ameldir.(4) Bir Müslüman; yeryüzünün neresinde olursa olsun, namazlarını eda ederken yönünü Kabe-i Muazzamaya dönmek mecburiyetindedir. Bu muhkem ayetlerle farz kılınmıştır. Mekke-i Mükerreme'de bulunan mü'minler için, Kabe-i Muazzamaya doğru namaz kılmak kolaydır. Ancak diğer beldelerdeki insanlar, namaz kılarken (Kıble istikametini soracağı kimseyi bulamazlarsa) alametlere bakarak kıble yönünü tesbit edeceklerdir. İşte bu taharridir. İsabet etme ihtimali bulunduğu gibi, yanılma ihtimali de mevcuttur. Taharri'ye riayet ederse, mesuliyetten kurtulur ve namazı sahih olur. Gerek ibadet, gerek muamelat hususunda taharriye riayet etmek vaciptir.
Örf meselesine gelince: Resul-i Ekrem (sav)'in: "Mü'minlerin güzel gördüğü şey, Allahu Teala (cc) katında da güzeldir"(5) buyurduğu malumdur. Şer'an ve aklen mü(s.a.v.)en olan sahih örfün delil olduğunda da şüphe yoktur. Zira örfün delil oluşu, nass ile sabittir. (6) Usul kitaplarında, örfün tasnifi ve mahiyeti, geniş olarak izah edilmiştir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bahsettiğiniz Müslümanların sözleri doğrudur, ancak tevilleri yanlıştır. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) Sünen-i Ebu Davud-İst.: 1401 C: 5 Sh: 10-11 Had. N0: 4604.
(2) Molla Hüsrev-Mir'at el Usul-Şerhi'l Mirkat El Vüsul-İst.: 1307 C: 2 Sh: 50.
(3) Ez Zemahşeri-El Keşşaf-Kahire:1351 C: 1 Sh: 563 vd.
(4) Şeyh Nizamüddin ve Heyet-Feteva-ı Hindiyye-Beyrut: 1400 C: 5 Sh: 382.
(5) İmam Ahmed b. Hanbel-El Müsned-İst.: 1401 C: 1 Sh: 379.
(6) İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd dürri'l Muhtar-İst.:1984 C: 11 Sh: 136