Diyalog Tuzağı

Asıl onlar utansın!..

 

ASIL ONLAR UTANSIN!..

İstanbul’da toplanan “Uluslararası Avrupa Birliği Şurası” genel olarak değerlendirildiğinde;”Bilhassa, insan hakları yönünden dinimizde bazı eksiklikler, yanlışlıklar var; bunları eleştirel bir bakışla ana kaynakları yeniden yorumlayarak günümüzün şartlarına uyduralım, böylece Batı’ya karşı mahcubiyetten kurtulalım” havası hakimdi toplantıda. Alınan kararda da bu vurgulandı. Şunu unutmayalım ki, elbisenin üzerine vurulan yama hiçbir zaman orijinalinin yerini tutmaz. Her şeyin, orijinali, aslı kıymetlidir.

Halbuki arayışlara, zorlamalara hiç ihtiyaç yok. Tertemiz bir geçmişimiz var. Alnımız açık, yüzümüz ak. “Dinlerarası inanç ve hoşgörü toplantıları” son aylarda nedense hep gündemde! Aslına bakarsanız, dinlerarası diyolag, hoşgörü 14 asırdır zaten var. Asırlardır iç içe yaşamışız, hem de huzur içinde. Bunun tarih bakımından en yakın örneği, ecdadımız Osmanlı’nın uygulamasıdır. Konuşulanlardan, yazılanlardan açık olarak anlıyoruz ki, Osmanlı’dan hiçbir din mensubunun şikayeti olmamış. En geniş din hürriyetini, en güzel hamiliği yapmış ecdadımız. Böyle bir örnek varken, onlara şirin görünmek için yeni zorlamalara, yeni yorumlara ne ihtiyaç var? Üstelik, denenmiş netice alınmış. ABD bile Osmanlı’yı örnek alıyor!

Toplantıda, Prof. Dr. Nesimi Yazıcı’nın da ifade ettiği gibi,” Osmanlı’nın bir arada yaşama ve dini hoşgörü yönü iyi değerlendirilerek, bundan azami derecede istifade etmeliyiz!”

Aslında, asıl utanacak olan onlar. Yahudileri İspanya sahillerinde gemilerde ölüme terkedenler, fırınlara atanlar onlar. Mezhep farkı yüzünden yüzbinlerce dindaşını engizisyonlarda katleden onlar... Yirmi birinci yüzyılda hâlâ çağ dışı ırkçı düşüncelere sahip olanlar onlar. Sayın Başbakan bu gerçeği toplantıda şöyle dile getirdi: “Biz asırlardır, birçok ırk ve dindeki insanlara kucak açtık; ayırım yapmadan onları adaletle idare ettik. Hal böyleyken, bugün Batı’nın üçte ikisinde halen ırkçı görüş hakim. Hıristiyan kulübü olarak gördükleri için bizi AT’ye almakta direniyorlar. Bu bir aymazlık örneğidir.”

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm, her zaman onlara merhamet etmiş, şefkatle yaklaşmış. Onları dışlamamış, alış veriş yapmış. Vefat ettiği zaman, bir Yahudiden borç aldığı arpa karşılığı kalkanı onda rehindi. Yalnız kendisi şefkatli davranmakla kalmamış, bütün Müslümanların da böyle davranmasını emretmiş. Üstelik, bunu yazılı hale getirip her tarafa dağıtmış.

Hz. Peygamberimizin teminatı

Müslimanların, Hıristiyanlara ve Yahudilere yapmakla mükellef oldukları muamele şekli, bizzat Resulullahın, bütün müslimanlara hitaben, yazdırdığı şu mektupta açıkca bildirilmiştir:

“Bu yazı Abdullah oğlu Muhammedin “aleyhisselam” bütün Hıristiyanlara verdiği sözü bildirmek için yazılmışdır. İş bu yazı, müsliman olmıyan bütün kimselere verdiği ahdi, sözü tevsik için kaleme alındı.

Her kim ki, bu ahdin aksine hareket ederse, ister sultan, ister başkası olsun, Cenab-ı Hakka karşı isyan, Onun dini ile istihza etmiş sayılır ve Cenab-ı Hakkın lanetine layık olur. Eğer Hıristiyan bir rahip (papaz) veya bir seyyah (turist) bir dağda, bir derede veya çöllük bir yerde veya bir yeşillikte veya alçak yerlerde veya kum içinde ibadet için perhiz yapıyorsa, kendim, dostlarım, arkadaşlarım ve bütün milletimle beraber, onlardan her türlü teklifleri kaldırdım.

Onlar, benim korumam altındadır. Ben onları, başka Hıristiyanlarla yaptığımız ahdler mucibince, ödemeye borçlu oldukları bütün vergilerden affettim. Vergi vermesinler veya kalbleri razı olduğu kadar versinler. Onlara cebretmeyin, zor kullanmayın. Onların dini reislerini makamlarından indirmeyin. Onları, ibadet ettikleri yerden çıkartmayın.

Bunlardan seyahat edenlere mani olmayın. Bunların manastırlarının (Kiliselerinin) hiçbir tarafını yıkmayın. Bunların Kiliselerinden mal alınıp, Müslüman mescidleri için kullanılmasın. Ticaret yapmayan ve ancak ibadet ile meşgul olan kimselerden, her nerede olurlarsa olsunlar, vergileri almayın.

Onlar benim himayem altındadır. Ben onlara “eman” (izn) verdim. Ticaret yapanlardan, gelir vergisi almak gerekirse, ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, ne kadar malları ve mülkleri bulunursa bulunsun, yılda oniki dirhemden daha fazla vergi almayın. Onlara zahmet, meşakkat teklif olunmaz. Kendileriyle bir müzakere yapmak icab ederse, ancak merhamet, iyilik ve şefkat ile hareket edilecektir. Onları daima merhamet ve şefkat kanadları altında himaye ediniz!

Onların kendi Kiliselerine gidip, kendi dinlerine göre ibadet etmelerine mani olmayınız! Bunlara Kilise tamirlerinde yardımcı olunacaktır.

Bu ahdname (sözleşme) kıyamet gününe kadar devam edecek, dünya sonuna kadar değişmeden kalacak ve hiç bir kimse, bunun aksine bir harekette bulunmayacaktır.” (Mecmu’a-i Münşeat-üs-salatin,1.cild.s.30)

Bu ahdnameyi Peygamberimiz Hz. Ali’ye yazdırmıştır. Bizzat kendisi ve onyedi Eshabı imzalamıştır. İşte, “Diğer din mensublarına İslâmiyetin hoşgörüsü.” budur.

Böyle bir dinimiz, Peygamberimiz varken onlara karşı eziklik duymak, dini bilmemenin veya art niyetin alametidir. Bizim bu konuda onlardan öğrenecek hiç birşeyimiz yok, fakat onların bizden öğrenecekleri çok şey var... Bunun için de bizim onlara değil, onların bize yaklaşması gerekir...

Farzedelim, Dinlerarası diyalogla onların istediği gibi dinde değişiklik yapıldı. Bize karşı bakış açıları değişecek mi? Bu sorunun cevabını Kur’an-ı kerim veriyor: “Dinlerine girmedikçe Yahudiler ve Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklar!..” (Bekara, 120) buyuruluyor

X (Twitter) sayfamız!

X (Twitter) adresimizi takip ederek, her türlü ilmi bilgilendirmeden istifade edebilirsiniz.

Günün Sözü

"“Allah korkusu, her hikmetin başıdır; vera‘ (günah ihtimâli olan şeylerden sakınmak) ise, amellerin efendisidir.” (Hadîs-i Şerif—Ebû Nuaym, Hılyetü’l-Evliyâ)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.