Fıkıh Köşesi
YEMİNİN ŞEKLİ VE HÜKMÜ
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 5664
Soru: "Çevremizde, her söylediği sözden sonra vallahi veya billahi demeyi alışkanlık haline getiren insanlar vardır. Ağız alışkanlığı sonucunda ve niyet etmeden yapılan bu yemin sahih midir? (...) Kur'an'da yer alan 'Allah sizi yeminlerinizdeki lağvden dolayı muaheze etmez' ayetindeki lağv kavramı, farklı şekilde izah edilmektedir. Bilmediği için yemin eden kimseler hesaba çekilmezler mi? Allahu Teala (cc)'dan gayrısı ile yemin etmek caiz midir? Yemini bozup keffaret vermek mi, yoksa yeminde ısrar etmek mi daha hayırlıdır?"
CEVAP: Allahu Teala (cc) veya O'nun isimleriyle yapılan yeminin rüknü, mükellefin ikrarıdır. Yemine niyet edip-etmemesinin bir önemi yoktur.(1) Yemin-i lağv; hiçbir tesiri olmayan yemindir. İbn-i Abbas (ra)'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Kişi, zannı üzere bir şeye yemin eder. Fakat zannı ile hakikat arasında tenakuz vardır. Ancak bunun farkında değildir. Bu yemin, lağv hükmündedir. Hz. Aişe (r. anha) validemiz, bu yemini şöyle tarif etmiştir: 'Lağv yemin, kişinin hiçbir kötü niyeti ve kasdı olmaksızın 'Vallahi böyledir' veya 'Vallahi böyle değildir' şeklindeki iddialarıdır.'(2) Molla Hüsrev, "Bu yemine lağv denilmesine sebebi, ona itibar edilmediği içindir. Zira lağv, faydası olmayan şeydir. Bir mükellef, faydası olmayan bir sözü söylerse, 'lağv etti' denilir. Yemin-i lağv; mükellefin doğru zannederek yaptığı yemindir. Mesela; Bir kimse bardaktaki suyu gördükten sonra, 'Bardakta su vardır' diye yemin etse, fakat onun haberi yokken su dökülmüş olsa, bu yemine lağv denilir"(3) diyerek, meseleyi izah etmiştir. Mükellefin belirli bir bilgiye (zanna ) dayanarak yemin etmesi, fakat zannının yanlış çıkması, lağv hükmündedir. Bu yeminde, aldatma veya hile kasdının olmaması zaruridir. Bazı müfessirler, "Allah sizi yeminlerinizdeki lağvden dolayı muaheze etmez" ayet-i kerimesini bu şekilde izah etmişlerdir. Mükellefin niyetinin halis olması ile "muaheze edilmemesi" arasındaki hikmeti dikkate alarak "affedileceği umulur" diyen müfessirler de vardır. Allahu Teala (cc)'dan gayrısı ile yemin etmemek, sünnete riayet açısından önemlidir. Resul-i Ekrem (sav)'in, "Her kim yemin edecekse, Allahu Teala (cc)'nın adı ile yemin etsin!.. Aksi takdirde yapmasın"(4) tavsiyesinde bulunduğu sabittir. Yemin eden kimse, nefsine bazı mükellefiyeti yüklemiş olur. Mesela; "Vallahi ben şu işi yapmam veya yaparım" diyen kimse, bir taahhüdde bulunmuştur. Bu taahhüd; Allahu Teala (cc)'ya yakınlık ifade edebileceği gibi, aksi de mümkündür. Şöyle ki; "Eğer bugün gıybet edersem, vallahi bana üç gün oruç tutmak vacip olsun" diye yemin eden bir kimse, meşru bir şart koşmuştur. Fakat "Şu işim olmazsa, vallahi nafile namaz kılmayacağım" diyen bir kimse, şart ve ceza dengesini gayri meşru bir temel üzerine kurmuştur. Gayri meşru keyfiyeti haiz olan yeminin bozulması zaruridir. Bunun delili, "Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini farz kılmıştır" (Tahrim Suresi: 2) ayet-i kerimesidir. Farzları ihmal veya haramı irtikap için yapılan yeminlerin bozulması şarttır. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim. (1) Şeyh Nizamüddin ve Heyet- Feteva-ı Hindiyye- Beyrut: 1400, C: 2, Sh: 51. (2) Muhammed Ali Sabuni- Ahkam Tefsiri- İst: 1984, C: 2, Sh: 8. (3) Molla Hüsrev- Düreru'l Hükkam- İst: 1307, C: 2, Sh: 39. (4) İbn-i Hümam- Fethu'l Kadir- Beyrut: 1316, C: 4, Sh: 9.