Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979
312.Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mektubat-ı Rabbani
- Gösterim: 5974
312. MEKTUP
MEVZUU: Bazı sualine cevaptır. Bu
cümleden olarak, Hanefî Mezhebine göre, teşehüdle işaret parmağının
kaldırılmasının tahkiki sorulmuştur.
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Mir
Muhammed Nu'man'a yazmıştır.
***
Âlemlerin Rabbı Allah'a hamd olsun.
Salât ve selâm, Resullerin efendisine ve
onun enbiya, mürselin, mükarreb melek, Allah'ın salih kulu kardeşlerine olsun.
***
Molla Mahmud ile gönderilen mübarek
mektub ulaştı. Bolca ferah ve sürür getirdi.
***
Ulemanın, şu kavlinden sual etmişsin:
— Resulûllah S.A. efendimizin Medine-i
Münevvere'de bulunan mübarek ravzası, kadir kıymet itibarı ile, Mekke-i
Muazzama'dan daha büyüktür.
Diyorsun ki:
— Bu nasıl olur?. Ravza-ı Mutahhara'dan
nasıl daha büyük olur?. Halbuki, Kabe'nin sureti ve hakikati, Hakikat-ı
Muhammediye'nin sureti ve hakikati için secde edilen bir makam olmuştur.
Resulûllah S.A. efendimize, salât ve tahiyyat..
Ey Mahdum,
Fakir'e göre sabit olan mana şudur ki:
Yer parçalarının hayırlısı, Kâbe-i
Muazzama'dır. Ondan sonra, Resulûllah S.A. efendimizin Medine-i Münevere'de
bulunan Ravza-i Mukaddese'sidir. Ondan sonra da. Mekke arzı gelir. Allah-ü
Taâlâ, oraları afattan korusun.
Eğer ulema, Resulûllah S.A. efendimizin
Ravza-i Mutahhara'sının daha faziletli olduğuna kail olmuşlar ise.. Muradları,
Kâbe-i Muazzama arzından başka yerler olmalıdır.
Sormuşsun ki:
— Mülâzimlerimden Merhum Mevlana
Alimüllah bir risale yazmış. Bunda, şehadet parmağı ile işaret etmeye cevaz
vermiştir. Sözü edilen risaleyi yollamış bulunuyorum. Bu babda ne işaret
buyurulur?.
Ey Mahdum.
işaret parmağı ile. tahiyyattan sonra
işaret etmeye cevaz veren hadis-i nebeviye cidden çoktur. Bundan başka, Hanefî
Mezhebi üzerine yazılan bazı fıkıh kitaplarında dahi, bu hususta bazı
rivayetler gelmiştir. Nitekim. Mevlâna dahi, risalesinde bu hususu varid
görmüştür. Eğer Hanefi kitapları, tam bir şekilde mülâhaza edilip dikkat
edilse., görülecektir ki: İşaret cevazı, ne usule dair rivayetlerdir, ne de
mezhebin zahirine..
Muhammed Şeybani'nin söylediği:
— Resulûllah S.A. işaret ederdi; biz de
onun yaptığını yapıyoruz.. Bu, benim ve Ebu Hanife'nin kail olduğudur.
Cümle, usule dair rivayetlerden olmayıp
nadirattandır. Fetavai Garaib olarak. Muhitte rivayet edildiğine göre:
— Sağ elinin şehadet parmağı ile işaret
etmiş midir?.
Diye şüpheli bir rivayetle geçer. Ki bu
meseleyi İmam-ı Muhammed asıl olarak anlatmadı.
Ulema, bu hususta, değişik görüş ileri
sürmüştür. Onlardan bazısı demiştir ki:
— İşaret etmemiştir.
Bazısı da, demiştir ki:
— İşaret ederdi.
İmam-ı Muhammed usul dışı bir hadis-i
şerif rivayet edip işaret ettiğini anlattıktan sonra şöyle demiştir:
— İmam-ı Ebu Hanife'nin ve benim kavlim
budur. Yine denmiştir ki:
— Bu sünnettir. Yine denmiştir ki:
— Bu işaret, müstahaptır.
Daha sonra orada şöyle denmiştir:
— Bu, anlatılanlardır. Ama, sahih olan,
işaretin haram olduğudur.
Siraciye'de anlatıldığına göre, namazda:
— Şehadet ederim ki. Allah'tan başka ilâh
yoktur..
Diye şehadet ederken, işaret etmek
mekruhtur. Kübra'da dahi, verilen fetva, buna göredir. Zira, namazın binası,
sükûn ve vekar üzerinedir.
Gıysiye'de dahi verilen fetva şudur ki:
Teşehhüd vaktinde şehadet parmağı ile işaret edilmeye.. Muhtar olan dahi bu
olup fetva bunun üzerinedir.
Camiür-rümuz'da anlatıldığına göre, mana
şöyledir:
- Ne işaret edilir, ne de parmak
kıvrılır.
Ashabımızın usulü dahi budur. Nitekim,
Zâhidî'de geçen de bu olup fetva dahi bunun üzerinedir. Muzmerat, Velvalicî,
Hülâsa'da mana budur. Diğerlerinde ve ashabımızın tümünden gelen rivayet ise.,
onun sünnet olduğudur.
Tatarhaniye'de naklen, Hazane-i
Rivayat'ta anlatıldığına göre der ki:
— Şehadet kelimesine başlavıp:
— Eşhedü en lâ ilahe illallah..
Okuyan kimse cümlenin nihayetinde parmak
kaldırır mı kaldırmaz mı?. Yani, Sağ elinin şehadet parmağını.. Esastan olarak,
İmamı Muhammed bunu anlatmadı.
Ulemanın bunda dahi değişik görüşü
vardır. Onlardan bazısı dedi ki:
İşaret edilmez.
Kübra'da dahi fetva bunun üzerinedir.
Yine onlardan bazıları bu şekilde:
— İşaret edilir..
Dedi.. Gıyasiye'de dahi, teşehhüdde
işaret edilmeyeceği anlatılmıştır. Ki, tercih edilen de budur.
Muteber rivayetlerde, işaret etmenin
haram olduğu anlatılmıştır. Onun keraheti için fetva verip nehyedenler de
vardır. Demişlerdir ki:
- Ashabımızın, zahir olan usulü budur.
Bizim gibi mukallidlere, hadis muktazasma
göre amel edip haram bir işi ve mekruh bir işi yapmaya, yani: İşaret etmeye
cür'et etmek caiz değildir. Bilhassa bunun nehyedildiği birçok müçtehid ulema
tarafından sabittir.
Hanefî mezhebine mensub olanlardan bu işi
irtikâb edenlerin durumu, şu iki şeyden hali değildir:
a) Müçtehid ulema için, işaretin cevazı
varid olan maruf hadis-i şerifleri bilmeyi müsbet bulmamaktır.
b) Bu manadaki hadis-i şerifler, o
büyüklerin malumu ve kendilerince müsbet olduğu halde, onların iktizasına göre
amel etmemektedirler. Böylece zannederler ki: O büyükler, hadis-i şeriflerin
hilâfına ve kendi görüşleri iktizasına göre haram veya mekruh hükmü
vermişlerdir.
Anlatılan şıktan her iki görüş de
bozuktur. Böyle bir şeye ancak fasit veya bu yolda inatlaşan cevaz verir.
Terğib-i Salât kitabında, şöyle geçer:
— Teşehhüdde, şehadet parmağını
kaldırmak, mütakaddimin ulemanın âdeti idi. Ama, müteahhirin ulema, bunu
nehyettiler.
Bunu nehyetmelerinin sebebi de şu idi:
Rafızilerin bu hususta taşkınlıklarını görmeleri.. Ta ki, Sünni olan rafızilik
töhmetine uğramaya..
Ne var ki, üstteki rivayet, muteber
kitapların anlattıklarına aykırıdır. Zira, bizim yolumuzda olanların zahir olan
usulü, işaret etmemektir; parmak kıvırmamaktır. İşaret etmemek dahi,
mütakaddimin ulemanın âdeti idi. Terk işi dahi, töhmeti nefyetmek için
değildir.
Bizim o büyüklere hüsn-ü zannımız vardır.
Eğer onlara, bu hususta, zahir olan bir delil çıkmasaydı; yani: Haram veya
mekruh olduğuna dair.. bu hususta bir hüküm vermezlerdi.
İşaret etmenin sünnet olmasını ve
müstahab durumunu anlattıktan sonra, dediler ki:
— Anlatılan manalar, bunlardır. Sahih
olan da. işaretin haram olduğudur.
Bu manadan ötürü, bilinen durum şu ki:
İşaret etmenin sünnet veya müstahab olması, bu büyükler katında sıhhat
derecesine ulaşmamıştır. Daha ziyade, bunun hilafı sıhhat bulmuştur.
Son söz şu ki: Bu hususta, bize ulaşan
delil yoktur. Bu da. o büyüklere ar düşürmeyi gerektirmez..
Burada şöyle bir soru sorulabilir:
— Bizde, bu anlatılanın hilâfına delil
vardır. Ne denir?.
Bunun için cevabımız şudur:
— Mukallidin ilmi, helâl veya haramın
isbatmda muteber değildir. Bu hususta muteber olan müçtehidin kavlidir.
Müçtehidlerin delili için söylenen:
— Onlar, örümcek ağından daha zayıftır..
Sözü ise., büyük bir cür'ettir. Bilhassa,
kendi ilmini onların ilminden üstün görmek, Hanefi Mezhebine mensup büyüklerin
zahirî usullerini iptal etmek, fetva verilen rivayetleri tahrip cihetine gitmek
dahi yine büyük bir cür'etkârlıktır.
Bu büyükler, anlatılan hadis
rivayetlerini pek itimada şayan bulmamışlardır. Onlar, asr-ı saadete yakın
olmaları, bilgilerinin derinliği, kendilerinde takvanın ve vera halinin hâsıl
olması dolayısı ile, o rivayetleri bizim gibi âcizlerden daha iyi bilirler. O
rivayetlerin sıhhat ve sakat tarafını, nesh'olup hüküm dışı kalıp kalmadığını
bizden daha iyi anlarlar. Bu anlatılan hadis rivayetlerinin muktazasına göre
amel etmeyi terk etmenin, elbette onlara göre bir yanı vardır.
Bizim gibilerin bilgisi, işaret ve parmak
bükme keyfiyeti Hakkında çokça rivayet edilen hadisler arasında anlayıştan uzak
kalır. Onların bu husustaki muhtelif durumu, işaretin kendisinde dahi çok
zorluk vermektedir. O rivayetleri şöyle sıralamak mümkündür.
Bazı rivayetlerde, parmak bükmeden işaret
yapılması sabittir.
Parmak bükmekle beraber işaret edilmesine
kail olanlara gelince:
Bazı rivayetlerde, elli üç çeşidi
anlatılmıştır.
Bazı rivayetlerde yirmi üç çeşidi
anlatılmıştır.
Onların bazıları dahi şöyle rivayet
etmiştir:
— Küçük parmak ve yanındaki yumulacak,
baş parmakla orta parmak halka yapılacak, şehadet parmağı ile de işaret
edilecek.
Bazı rivayette ise., yalnız baş parmağın
orta parmak üzerine konması vardır.
Bazı rivayetlerde ise, şöyle
anlatılmıştr:
— Sağ eli sol oyluk üstüne, sol eli dahi
sağ oyluk üstüne koymak sureti ile işaret eder.
Bir başka rivayette ise şöyle gelmiştir:
— Sağ elini sol eli üstüne, bilediğini
bileği üzerine, kolunu da kolu üzerine koyup işaret eder.
Bir başka rivayette ise şöyle gelmiştir:
— Bütün parmaklarım yummak sureti ile
işaret eder..
Bazı rivayetlerde ise, şehadet parmağı
oynatılmadan işaret edilir. Bazı rivayetlerde ise, şehadet parmağını oynatmak
da vardır.
Bazı rivayette ise. belli bir an tayini
olmadan, şehadet okunurken işaret edilir. Bazısında ise, tam şehadet kelimesi
okunurken işaret edilir.
Bazılarında ise., bu işaret, duâ vaktine
bırakılmıştır. Yani, şu duâ okunurken:
— Ya Mukallib'el-kulub, kalbimi dininde
sabit eyle..
***
Yukarıda anlatılan ravilerin, işaret
şekli üzerinde durup bakan Hanefi uleması, kıyas hilâfına namazda fazladan bir
şey eklememişlerdir. Bu dahi, namazın sükûn ve vekar ile kılınmasıdır.
Bu arada, parmakların kıbleye doğru
yönelmesi dahi, sünnet olduğu vardır. Bu manada, Resulûllah S.A. efendimiz,
namaz kılan için şöyle buyurmuştur:
— «Gücü yettiği kadar, azasını kıbleye
çevirsin.»
***
Burada şöyle bir soru sorulabilir:
— İhtilâlin çokluğu ile, ancak rivayetler
arasında bir uyum olmayınca karışıklık olur. Halbuki, üzerinde durduğumuz
mevzuda uyum bulunması mümkündür. Yine mümkündür ki, bunlar: Çeşitli zamanlarda,
bütün rivayetlerde varid olduğu şekilde yapılmış ola..
Ne denir?.
Bunun cevabı olarak deriz ki:
— Rivayetlerin pek çoğunda:
— Kâne..
Lafzı kullanılmıştır. Bu lafız ise.,
mantıkçıların dışında, külliyet belirten edat arasındadır. (Yani: Her zaman ve
daima, manasını çıkarır.) Haliyle, böyle bir manada uyum beklenemez.
İmam-ı Azam'ın şu kavline gelince:
— Kavlime muhalif bir hadis bulursanız,
kavlimi bırakıp o hadisle amel ediniz..
Burada anlatılan hadis, herhalde, İmam-ı
Azam'a ulaşmayan bir hadis olmalı.. Onu bilmediği için de, ona aykırı bir hüküm
vermiş olabilir. Ne var ki, işaret hadisi bu kabilden değildir. Bunlar, bilinen
hadislerden olup bilmediği ihtimali yoktur.
***
Burada bir başka soru da şöyle olabilir:
Hanefi uleması, işaretin cevazı yolunda
dahi fetva vermişlerdir. Buna göre, birbirine mütaarız olan fetvalar
muktazasına göre amel etmek caizdir.
Bunun için de şu cevabı verebiliriz:
Caiz olan ile olmayan, haram ile helâl
arasında mütaarrız bir durum meydana gelince, caiz olmayan yanı, haram olan
tarafı tercih edip ona göre amel etmek gerekir. Bu mana icabıdır ki:
— Namazda el kaldırılması..
Manasında gelen hadisini, Şeyh İbn-i
Hümam:
— Namazda el kaldırılmaması..
Hadisine muarız bulup kıyas yolu ile, el
kaldırılmaması tarafını tutmuştur. Zira, namazın binası huşu ve sükûndur. Kaldı
ki, icma kararı ile matlub olup rağbet edilen de budur.
Şeyh İbn-i Hümam'dan asıl şaşılacak bir
mana gelmiş olup şöyle demiştir:
— Meşayihin çoğundan, işaret edilmemesi
gelmiştir. Ama bu, rivayet ve dirayet hilâfınadır.
Acaba, müçtehid ulemaya nasıl cehli
yakıştırdı?. Onlar kıyasa tutunmuşlardır. Kıyas ise, edille-i şer'iyenin
dördüncü esasıdır. Mezhebin zahir manası ve rivayetin zahiri, işaret
etmemektir. Yani: Ebu Hanife'den geldiğine göre: Herhalde bu Şeyh, rivayetlerin
çokluğundan hâsıl olan sıkıntı dolayısı ile, nadirattan az rivayetlerin zaafı
cihetine gitmiş olmalı..
Kıymetli oğlum Muhammed Said bu babda bir
risale yazmaktadır. Temize çekildiğinde onu yollarım inşaallah..
Yazıyorsun ki:
— Her tarafta, tarikat taliplerinden bir
cemaat var. Herhangi bir mahalde tarikat talimi için, onların birine icazet
vermeye cesaret edemedim. Bu hususta gelecek işareti bekliyoruz.
Bunun cevabı olarak, bilmeni isterim: Her
kimi münasip görürseniz, cemaat halkasının başı o olur. Bu iş, sizin görüşünüze
bırakılmıştır.
İstihare ve teveccühten sonra, işin
olacağı sudur eder.
Selâm size ve sizinle beraber olanlara..