93-94-95-Şu halde "nesih yoktur" davası bir iftira olduğu gibi, En'âm sûresindeki , "Yahudilere bütün tırnaklı (hayvan)ları haram kıldık. Sığır ve koyunun da yağlarını onlara haram ettik, yalnız sırtlarının, yahut bağırsaklarının taşıdığı, ya da kemiğe karışan yağlarını haram etmedik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık." (En'âm, 6/146) âyeti gereğince, İsrailoğullarının bunlardan mahrum oluşları saldırganlıklarının bir cezası idi. Tevrat'tan önce Hz. Yakub'un kendine haram ettiği, yani kendisine yasakladığı şey hariç tutulursa, diğerleri haram değildi. Tevrat, neshi inkâr etmek şöyle dursun, tam tersine önceden helal olan bazı şeyleri İsrailoğullarına haram etmekle nesih yapmış bulunuyordu. Hz. Yakub hakkında en sahih rivayet şudur: Müşarunileyh (adı geçen), ırkunneşe' (siyatik) hastalığına tutulmuş ve bundan şifa bulur kurtulursa en sevdiği yemeği yememeye adak adamıştı. Bir rivayete göre en sevdiği de deve eti ve sütü imiş. Bu adağı, doktorların tavsiyesi veya hastalığında bir gece pek çok ıztıraplı olması sebebiyle veya sırf bir zühd (her türlü zevki terkederek kendini ibadete vermek) ve kulluk için yapmış olduğu da rivayet edilmiştir.
Kabe meselesine gelince: Şu muhakkaktır ki:
96-97-Kabe'nin esas kuruluşu, Mescid-i Aksa'nın esas kuruluşundan öncedir. Buna göre bütün kitap ehlinin tanıya geldikleri mabedlerin hepsinden daha önce, daha mübarek bir tevhid kıblesidir. Bu da, önce ve sonra neshin var olduğunu ifade eder.
Bekke, Mekke demektir. Veyahut Mekke şehirin ismi, Bekke de Mescid-i Haram'ın yeridir. Bakara sûresinde haccın tafsilatı açıklanmıştı. Burada da "Beyti haccetmek insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır." nassıyle haccın kesin olarak farz oluşu te'kidli bir şekilde tesbit edilmiştir.
İstitâa, aslında fiilin itaat etme ve meydana gelmesini talep ve irade etmektir. Bu ise kudret (güç yetmey)e bağlı olduğundan, sonradan kudret mânâsında meşhur olmuştur. Tam mânâsıyla fiile yakın olan bizzat kudrettir. Fakat fiilden önce olan aletlerin ve sebeplerin selameti mânâsına kullanıldığı da çoktur ki, burada bu mânâyadır. Hacca kudret (güç yetmek), ya beden veya mal veya her ikisiyledir. İmam Malik yalnız bedenî kudreti, İmam Şafiî malî kudreti, İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri de her ikisini dikkat nazarına almıştır. "her kim küfrederse şüphesiz ki Allah..." âyetindeki "küfür"den maksadın, görüldüğü üzere haccı inkâr etme mânâsına olmak ihtimali bulunmakla beraber, tefsir bilginlerinin çoğunluğunun açıklamasına göre, "kudreti varken haccı terketmek" mânâsınadır ki, bununla namazı terketmek, zekatı terketmek gibi, haccı terketmek de kâfire yakışır bir isyan demek olduğu ağır bir tarzda gösterilmiştir.
Rivayet olunuyor ki, Şemmas b. Kays isminde bir yaşlı
yahudi varmış. Küfrü ve müslümanlara karşı hiddeti, kini ve
çekememezliği pek şiddetliymiş. Bir gün Evs ve Hazrec kabilelerinden
birtakım ashab-ı kiram bir mecliste oturmuş konuşurlarken bu yahudi
yanlarından geçmiş, cahiliyye zamanında aralarında şiddetli düşmanlık
ve hasımlık bulunan bu kimselerin İslâm'dan sonra aralarındaki bu
ülfeti, toplanmayı, düzelmeyi ve sevgiyi görünce: "Allah'a yemin ederim
ki bunlar böyle toplandıkça, bizim buralarda rahatımız kalmaz." demiş
ve yanındaki bir yahudi delikanlısına: "Haydi şunların yanlarına otur,
yevm-i bûâsı (buas gününü) ve daha öncekilerini hatırlarına getir ve o
zaman söyledikleri şiirlerden bazı parçalar da okuyuver." diye tenbih
etmişti. "Büas günü" ise İslâm'dan önce yüzyirmi sene kadar
birbirleriyle düşmanlık ve hasımlık üzere yaşamış olan Evs ve Hazrec
kabilelerinin savaş yaptıkları ve Evs'in Hazrec'e galip geldiği son bir
gün idi. Delikanlı dediğini yapmış ve derken bir münakaşa kapısı
açılmış, iki taraf öğünmeye başlamışlar, nihayet bir çekişme, ağız
kavgası olmuş, Evs'ten Evs b. Kayzî, Hazrec'den Hübar b. Sahr
sıçramışlar, birbirlerine söz atmışlar, birisi diğerine: "İsterseniz
bugün yine öyle bir gün yaparız" demiş. İki taraf öfkeyle gelmiş:
"Haydi yaptık, silâh silâh, haydi zahireye, harre meydanına!" demişler,
sözün kısası Evs kabilesi birbirleriyle, Hazrec de birbirleriyle
birleşmişler, o sırada durum Peygamberimize ulaşmış, O da yüce
huzurlarında bulunan Muhacir ashab-ı kiramla birlikte onların yanlarına
gelmiş: "Ey müslümanlar topluluğu!.. Allah Allah! Ben aranızda
bulunurken de cahiliye davası mı yapıyorsunuz? Cenab-ı Allah sizi
İslâm'a hidayet ettikten ve küfürden kurtarıp kerem (cömertlik) ve
yardımıyla cahiliyyenin kökünü kestikten ve aranızı bulduktan sonra,
yine eski küfre mi dönüyorsunuz?" diye nasihat edince, hepsi düştükleri
tehlikenin bir şeytan tuzağı olduğunu anlayarak derhal ellerindeki
silahlarını bırakmışlar, gözlerinden yaşlar dökerek birbirlerine
sarılmışlar, kucaklaşmışlar ve Resulullah'a itaat ederek beraberce
gitmişlerdi. Cenab-ı Allah bu şekilde Şemmas'ın fitne ateşini
söndürmüş, bu sebeple hem Ehl-i Kitab'a bir
öğüt, hem de müminleri
onlardan herhangi birine uymaktan yasaklama maksadıyla hükmü âmm
(genel) olan şu âyetleri indirmiştir:
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |