98-101- Allah'a i'tisam (sımsıkı sarılmak), Allah'a sığınmak ve ilâhî ismet (masumluk)e sığınmaktır ki, bu sarılma için:
102-Allah'tan hakkıyla korkmak Bakara sûresinin (Bakara, 2/2) âyetinde açıklandığı üzere "takva mertebeleri"nin en mükemmelidir ki, iki mânâ ile düşünülür: Birisi her yönden Allah'a itaat edip, hiçbir isyan etmemek, daima zikr (Allah'ı anma) üzere bulunup, hiç unutmamak ve her halde şükredip hiçbir nankörlüğe düşmemektir ki, ilâhî şan ve büyüklüğe layık olmak mânâsına "Hak takva" demektir. Bu ise peygamberlerin en büyükleri gibi masum fıtrat üzere yaratılmış olanlardan başkası için ve hatta onlar için bile mümkün değildir. "Seni layıkıyla tanıyamadık, sana layıkıyla ibadet edemedik." Bundan dolayı bu âyet indiği zaman ashab-ı kiramın çok ibadet etmekten dolayı ayakları şişmiş, alınlarının derileri soyulmuş ve bunun üzerine "Gücünüzün yettiği kadar Allah'dan korkun." (Teğabün, 64/16) emrinin inmiş olduğu rivayet edilmiştir.
İkincisi Allah yolunda hakkıyla, gücünün yettiği kadar
gayret etmek ve bu konuda hiç kimsenin kınamasından korkmamak, hatta
anası, babası veya kendi aleyhinde bile olsa Allah için adalet ve
doğruluktan ayrılmamaktır ki; bu hak, vücub (lüzumlu, gerekli) ve sabit
olmak mânâsınadır. Ve bu şekilde âyeti, bunun açıklamasıdır. Allah'tan
hakkıyla korkmak ve her halde müslüman olarak ölebilmek için de her
şeyden önce Allah'ın ipine toptan yapışarak tevhid üzere toplanmak ve
ayrılıklardan çekinmek lazımdır. Anlaşılıyor ki, haccın farz oluşu, bu
toplanmanın hem sebeplerinden, hem de maksatlarından birini teşkil
eder. Şu halde önce kalplerin birleşmesi, ikinci olarak fiillerin
birleşmesi hak dinin esaslarının en büyüklerindendir. "Ben, kendi
başıma, yalnızca dinimi, imanımı koruyabilirim." demek tehlikelidir.
Kendi başına kalmak isteyen fertlerin, iman ve İslâm üzere hüsn-i
hatime (iyi sonuç) ile ahirete gidebilmesi şüpheli olur. Ferd zorlama
ve baskı altında her şeyini kaybedebilir. Çünkü "Allah'ın kudreti
toplumla beraberdir." Ve dinin dünyada en büyük feyzi de bu toplumun
kuruluşundadır. Bunun içindir ki, toplumlarını yitiren veya perişan
edenler muhakkak perişan olurlar. Fiilî sebepler karşısında ilmî
deliller, çoğunlukla hükümlerini yerine getiremezler. Nitekim Hz. İsa
bile "Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir?" (Âl-i İmran,
3/52) dedi. Her mümin, Hakk'ın bir izafî tecellisine ulaşmıştır. Hakk
tecellî ise bütün bağların toplanmasıyla hakk tevhidin ortaya
çıkmasındadır. Şu halde bütün iman ehli, tek kelime üzerinde fiillerini
birleştirmedikçe ittikâ (layıkıyla Allah'tan korkma)ya eremez, Allah'a
kavuşamazlar.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |