- 3-AL-İ İMRAN 

192-Çünkü sen kimi cehenneme koyarsan onu rezil etmişsindir. Öyle ise bizi böyle olmaktan muhafaza et.

193- Ey Rabbimiz, bir münadi, bir davetçi işittik ve dinledik ki, "Rabbinize iman ediniz" diye çağırıyordu. (Bu çağıran Resulullah veya Kur'an'dır). Bu "nida" (çağrı), bizim kulaklarımızda, vicdanımızda tesirini gösterdi, çınladı. Âlemin yaratılışı nizamsız, hikmetsiz olmadığı içindir ki, bu nida (çağrı), bizde tesirini gösterdi, iman ve sağlam bilgi edinmemize sebep oldu, biz de iman ettik. Burada "zünub", kebâir (büyük günahlar); seyyiât (günahlar), sağair (küçük günahlar) ile tefsir edilmiştir ki, "Eğer büyük günahlardan kaçınırsanız kusurlarınızı örteriz." (Nisa, 4/31) âyeti de bunu teyid edicidir. Ve bizim ruhlarımızı ebrar (Allah'a yakın olanlar) ile beraber olarak al, yani bizi onlardan say, onlarla beraber haşret.

194-195- Ey Rabbimiz bütün peygamberlerine karşı bize vaad etiğin vaadlerini de bize ver, biz bu çağırıcıya iman ederken peygamberlerin hepsine iman ettik, hiçbirini ayırmadık. (Âli İmran, 3/179) buyurulmamış mı idi? Günahlarımızı affet, kusurlarımızı örtecek itaatlar nasip eylede vaad edilen yardımları, ecir, sevab ve saadeti ihsan eyle. "Bizi kıyamet günü rüsvay etme. Şüphesiz Sen vaadinden caymazsın." İşte dan buraya kadar devam eden bu duaları tekrar ederek düşünürler, kendilerinin halis kullar olduklarını anlatan bu dualar, onların düşünce anındaki halleri ve düşüncelerinin hakim başlangıçlarıdır. Bazı tefsirciler bunları hal yapmıyarak düşüncelerinin sonucu gibi göstermek istemişlerse de, çoğunluğun açıklamasına göre bunlar kelimesinin zamirinden haldir ki, o tam akıl sahiplerinin düşünce esnasındaki hallerini anlatır. Doğrusu da budur. Çünkü bilhassa hükmü, tefekkürün sonucu olsaydı düşünme mümkün olmazdı. Çünkü düşünmek, esasen mutlak bir hikmet inancının sonucudur. Bu inancın kaynağına bu da, diğer ilk fikrî prensipler gibi bir fıtrî (doğuştan) veya talîmî (öğretime ait) veya terbi-yevî (eğitimle ilgili) hüküm olabilir. Asıl netice ise "fâ-i netice" ile başlayan şu rabbânî (ilâhî) iltifattır. "Rableri de dualarına şöyle karşılık verdi: 'Ben içinizden erkek ve kadın hiçbir hayır işleyenin işlediğini boşa çıkarmam..." Müminlerden bazısı müşriklerin veya yahudilerin ticaret ve refah içinde oluşlarını, ferah, fehûr seyahatler ederek refah içinde yaşadıklarını görerek, "Allah'ın düşmanları böyle ferah içinde dolaşıyor, biz ise açlıktan, sıkıntıdan helak oluyoruz." demişlerdi. Bunun üzerine şu âyetler inmiştir:

Geri Dön
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri