10-YUNUS:

34-
De ki; ortak koştuklarınızdan ilk baştan yaratacak, sonra da onu dönüp yani baştan yaratacak kimse var mı? Yani Tanrı arayışında insanın yarar ve zararına hakim olan, ümit ve korkularında son derece etkili bir merci aramakta ilk iş, varlığın ilk yaratılış sebebini düşünmektir. Bunun delili de yaratılmış bulunan eserler ve onların sonradan yaratılmış olmasıdır. Gerçek etki ve ilk sebep ancak ilk yaratılış ve ortaya koyuş olayındadır. Yoksa tabiat olaylarının akışında kıyam, südur, tevlid, kesb v.s. gibi sebeplerin hiçbirinde hakiki etki ve illiyet yoktur. Bunlar yoğu var etmezler, birbirlerini etkiliyerek yeni oluşumlar ve varlıklar meydana getirirler. Yaratmak ise yoğu var etmek demektir. Sadece itibari varlıkları, nisbetleri ve izafetleri ortaya koymak değildir. Özellikle yaratılmış anlamına gelen ve "halk" adı verilmeye en fazla layık olan gök cisimlerini ve diğer varlıkları kendilerine mahsus miktar, kemmiyet ve özelliklerde ve farklılıklarda takdir edip yaratmak demektir. (En'âm Sûresi'nin baş tarafına bkz. Âyet, 1-2). Kendini bilen herkes, kendisinin bir zaman önce yok iken sonradan yaratılmış olduğunu bilir. Ve böylece bu âlemde yaratılış olayının zincirleme olarak sürüp gittiği de genellikle bilinmektedir. Daha önce yaratılmış bulunan bir sebebe bağlı olarak meydana gelen bu ara yaratılış olayları, bir önceki aşamanın yakın sebep ve amillerinin etkisiyle meydana gelmiş bulunduğundan, bunlarda, ilk yaratılış olayında olduğu gibi, bir yoktan yaratılış şartlarının varlığını kabul etmek, yaratılan varlığın doğuşunu ve oluşunu hazırlayan sebep ve şartlardaki inceliği bütün ayrıntılarından soyutlayıp kavrayabilmek hayli müşkül görülebilir. Bununla beraber halen devam eden yaratılış olaylarındaki zincirin yalnızca bir halkasının, yani orta yerdeki bir halkanın yaratılışı, varlık üzerinde hükümran olan yaratıcı gücü tanımaya ve nihâî ümid ve korkunun ilgili olduğu istenen hedefe ulaştırılmasına yetmeyeceğinden, yaratılış kavramını bütün açıklığı ile ortaya koyamaz. Bundan dolayı başlangıca ve sonuca, mebde' ve meâda hükmeden yaratıcıyı daha iyi tanıma için genellikle en açık ve en doğru yol, bütün yaratılmışlara varlık ve yokluğu bütün boyutlarını açıktan açığa gösteren ilk yaratılışı, bir de nihaî sonucu tasavvur ettirmektir. Herhangi bir şeyin, bir sınıf yaratılmışın, daha önce benzeri olmayan ilk yaratılışını, ilk olayın, ilk modelin, ilk maddenin başlangıcını göz önünde bulundurmak, yaratılışın bütün niteliğini ve özünü anlatacağı ve yaratıcı gücün, eşyanın tabiatı üstünde hükümran bir ilk varlık olduğunu göstereceği gibi, varlık alanına çıkarılmış ve yaratılmış olan bir şeyin sonradan yok oluverdiğini görmek ve mülahaza etmek de tabiat safsatasından kurtulmaya, tabiat ilimlerini konu ve meselelerini tabiatın kendisinden değil, yaratılışın, daha doğrusu yaratanın âyetlerinden birer âyet olarak telakki etmeye kâfi gelecektir. Bundan dolayı Allah'ı tanımak söz konusu olduğunda ilk ortaya konulacak soru şudur: Ey imansızlar, ey Allah'a kavuşma ümidi olmayan, ey yaratılmışlara yaratan rütbesi vermek isteyen müşrikler! Sizin Allah'a karşı kendilerinde bir etki, bir güç; fayda ve zararınızda O'na karşı bir hakimiyet vehim ve hayal edip de taptığınız, birer gerçek ilâh gibi ümitler bağladığınız ve yaratılmış olmak bakımından sizin benzerleriniz olan, yani sizin gibi birer mahluk olan, ayrıca sebepler ve amiller silsilesi içinde akıl ve idrakten de yoksun olduklarından dolayı, akıl sahipleri üzerinde hakimiyet ve tasarrufa güçleri yetmediği bütün çıplaklığı ile ortada olan putlar ve benzeri şekil ve suretler şöyle dursun, akıl sahibi olanlardan bile bir yaratma olayını ta başlangıcından yapacak, sonra da onu yok edip tekrar yeni baştan yaratmak suretiyle aynen iade edecek bir kişi veya bir cemaat var mıdır? Yani, yoktur ve olması da mümkün değildir. Bir yaratılmışın daha önce başka bir yaratık olmadan kendiliğinden birşey yapmasına imkân olmadığı şüphesizdir. Falan yaratık, ilk baştan yaratabilir demek bir çelişkidir. O mahluk, akl-ı evvel de farz edilse fiilinde kendisinin eseri olmayan bir başlangıca muhtaçtır. En azından kendisinin bir yaratılmış olarak mevcut olması gerekir. Mahlukat yalnızca sebepler ve varoluş silsilesi göz önünde tutularak ele alındığı zaman, içlerinde bu yaratılış silsilesini kesip yaratılışa ilk sebep ve ilk illet olan hakim bir kudreti bulmak muhaldir. Çünkü hangisi ilk yaratılış olayına başlangıç diye öne sürülecek olursa, aynı anda görülecektir ki, o şey sonradan yaratılmış olan tali bir varlıktır. Halbuki yaratılış olayı başlamış ve sürekli olarak devam edip durmaktadır. Bundan dolayı çelişkiyi içeren o teselsül nazariyesine hikmet ehli (felsefeciler) teselsül-i muhal" (mümkün olmayan teselsül) demişler ve onun batıl olduğunu kabul etmişlerdir. Mümkinat adı verilen bütün mümkün varlıkların teselsülü, bütünüyle yine mümkün olacağı, mümkünün var olabilmesi için kendi dışında bir sebebe ihtiyaç göstereceğinden dolayı, ilk yaratılışın, sebebinin yaratılmışlara dayandırılması muhal ve imkânsızdır. Bunun Vacibü'l-vücuda isnadının zaruri olduğunu bütün yönleriyle ortaya konulmuştur. Velhasıl bir yaratığın, ilk yaratılan varlık da olsa onun ilk yaratan güç veya yaratılışta ilk sebep olması mümkün değildir. Çünkü bir şeyin hem yaratılan, hem de yaratan olması açık bir çelişkidir. Bu gerçek en küçük bir hatırlatma ile hemen anlaşılabilecek kadar açıktır. Mahlukun varlığı açıkça ortada, yaratanın ise yarattığı şeyin içinde olamayacağı da açık olduğundan, motoru yapanı, yaptığı motorun içinde aramak boşuna olduğu gibi, mahlukatı yaratanı, yaratılmış mahlukat ve tabiat varlıkları içinde aramak da doğru değildir. Yaratılmışlar arasında akılsız varlıklar şöyle dursun, akıl sahibi varlıkların bile yoktan yaratması hiç mümkün mü? Sonra yaratılmış olan bir varlık helak olup gittiği zaman onu yeni baştan yaratabilecek bir mahluk var mıdır? Bunun cevabı "hayır, mümkün değil"dir. Selb-i küllî (kökünden inkâr) demek olan bu suali ortaya atılmakla şirkin temelsizliği, mesnetsizliği pekiştirilmiş olmaktadır. Bundan maksat da cidal olmayıp sadece irşad ve bürhan olduğundan o fasık müşriklerin buna karşı ne diyeceklerine bakmadan, Resulüne şöyle buyuruyor: De ki; Allah, ilk baştan yaratır. Daha önce bir yaratma olmadan, hiçbir mahlukun aracılığına ve yardımına muhtaç olmadan yaratılışı ta ilk başlangıç noktasından yapar, ilk olarak yaratır. Allah vacibul-vücud ve lizatihi hakk olduğundan, yaratması ve işi, kadim olan zat ve sıfatından başka hiçbir şart ve sebebe ihtiyaç göstermez. O, herşeyden daha önce olan bir kadim ve evveldir. Ve herşey ondan sonradır. Yaratmaya ancak O başlayabilir. Olmayanı ancak O meydana getirir. Yaratma işini bütün yönleriyle ve ilkeleriyle O ortaya koyabilir. Basit bir dumandan toz, tozdan taş ve toprak, taştan da bina yapar gibi ölüden diri, cemadat denilen katı maddelerden birtakım canlılar yaratır. Katı maddeden, başka bir katı madde, insandan başka bir insan üretmek gibi, diriden diri çıkarmakla kalmaz. hiçbir canlı hücrecik yokken sudan hayat yapmak, çamurdan, topraktan ilk bitkiyi, ilk hayvanı, ilk insanı ortaya çıkarmak gibi, herbiri tabiat ilke ve olayları açısından bile imkânsız görülen ve tabiat kanunlarını altüst eden yepyeni bir yaratılış şekliyle yaratır. Her biri, tabiat üstü bir etkiyi gerektiren ilkleri yaratır. Tabiat varlıklarına kendilerine mahsus özellikleri veren ve ilkeleri düzenleyen de O olduğundan, ölüden diri çıkarmakla da kalmaz, bütün varlığın ta ilk madde ve suretine, ilk miktar ve faaliyetine varıncaya kadar bütünüyle ilkbaştan yaratmaya başlar. Öyle ki, varlık, gerçekte yegane yaratıcısı olan Hak Teâlâ'nın zatından ve sıfatından başka hiçbir şarta ve sebebe bağlı olmaz. Varlık yoktan değil, yokluk özelliğine sahip herhangi bir mümkinattan değil, bizatihi ve lizatihi var olan ve yokluk özelliği asla bulunmayan Allah Teâlâ'dan gelir, O'nun yaratmasıyla başlar. Allah, yaratmayı işte böyle baştan ve başlı başına yapar. Sonra onu geri iade eder. Yaratılışı bir yerden, bir noktadan başlatır ve bir sonuca ulaştırır. Bu ilk âlemde yarattığını bir nihayete ve akıbete erdirir, verdiği yaratılış akışını kesip helâk eder, kendinden başlattığı yaratılışı alıp kendine irca eder ve sonra yeni baştan yaratmayla başka bir varoluş âleminde onu yeniden diriltip iade eder. Allah, işte böyle yaratılışın başlangıcına da sonuna da hakimdir. Biri olumsuz, öbürü olumlu olan bu iki ilke sonuç olarak şu gerçeği ortaya koyar: "Hiçbir ilâh yok, ancak Allah var". Yaratılmışlar zincirinin durumu karşısında Allah'ın durumu böyle iken, Şimdi siz nereden ifke (iftiraya) düşürülüyorsunuz, nasıl oluyor da yoldan saptırılıyorsunuz!.. Yani, şu peşine düştüğünüz şirk ve fısk ile nasıl bir çıkmaza, ne acaip bir batağa saplanıyorsunuz, bunun farkında mısınız? Bütün başlangıcına ve sonucuna hükmeden bir yüce yaratıcı olan Allah'ı saymamak, mahluka tapmak ne kadar çıkmaz bir sapıklık, ne kadar acaip bir bilgisizlik ve düşüncesizliktir, bir bilseniz... Siz artık eninde sonunda Allah'tan nasıl kurtulursunuz? İşte varlık ve yaratılış açısından mesele bundan ibarettir.
Geri Dön
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri