10-YUNUS:

23-Fakat söz konusu sıkıntı daimi ve ebedî olmayınca bunun hükmü de sürekli olmaz. Çünkü o sıkıntıyı görünce öyle yürekten and içerek yalvarırlar da sonra Allah, kendilerini o sıkıntıdan kurtarınca, helak olma tehlikesini onlardan uzaklaştırınca o küstahlar yeryüzünde hemen taşkınlığa başlar. Daima şükretmek üzere verdikleri sözlerinden cayar, ahtlerini ve yeminlerini çiğner, yine haddi aşıp saldırganlık yapmaya, yine küfre ve şirke, yine fitne ve fesada başlarlar. Ey bu halde bulunan bayağı ve küstah kimseler Olsa olsa taşkınlığınız yalnızca kendi aleyhinize olur. Saldırılarınızın zararı gerçekte saldırdıklarınıza değil, yine kendinizedir. Çünkü o taşkınlıklarınızla olsa olsa şu geçici dünya çıkarını elde edersiniz, yapacağınız bütün kazanç, elde edeceğiniz bütün kâr dünya malından ibaret olur ki, bu aslında oyuncak sayılan bir faydalanmadır. Sonra da dönüşünüz Biz'e olacaktır. Yani en sonunda ister istemez dönüp Biz'e geleceksiniz, huzurumuzda toplanacaksınız. Biz de size, işte o zaman bütün yapageldiklerinizi haber vereceğiz. Yani ne haltettiğinizi işte o zaman anlayacaksınız, amma iş işten geçmiş bulunacak. Buradaki "haber vereceğiz" ifadesinin "Bakalam nasıl ameller yapacaksınız." (Yunus 10/14) âyeti ile olan ilişkisini ve benzerliğini uzun uzun izaha gerek yoktur.

Şimdi siz böyle ister istemez dönüp varacağınız Allah'la karşılaşmaya, Onun sevgisine, âyetlerine ve peygamberlerine önem vermiyerek, razı olduğunuz ve uğrunda türlü türlü taşkınlıklar yaptığınız o dünya hayatının ne mal olduğunu bir düşünmez misiniz?

26- Güzellik yapanlara, yani Allah Teâlâ'nın beğenisine layık ve rızasına muvafık güzel ameller yapanlara, yaptığı işin hakkını verenlere ki, nitekim Bakara Sûresi'nde "Hayır, kim işini güzel yaparak özünü Allah'a teslim ederse onun mükafatı Rabb'inin yanındadır..." (Bakara, 2/112) âyetinin tefsirinde de geçtiği üzere Resul-i Ekrem (s.a.v.), ihsanın tarifinde "İhsan, Allah'ı görür gibi ibadet etmendir, her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da kesinkes O seni görmektedir." buyurmuştur. İşte böyle güzel iş, vazife, ibadet, hasenat yapan muhsinler için daha güzeli, daha fazlası vardır. Yaptıkları iyiliklerin daha güzeli olmak üzere bir misli ecir ve sevap hazır olduktan başka Allah'ın lütuf ve kereminden bir de ziyade vardır ki, muzaaf (katmerli) bir usulle on katından yediyüz katına ve daha fazlasına doğru gittikçe artar durur.

Ziyade, mağfiret ve rıdvan, Hüsna cennet, ziyade de Allah'a mülaki olmaktır, dahi denilmiştir.

Ve yüzlerine ne toz konar, ne de bir zillet. Her bakımdan alınları ak, yüzleri parlak ve aydınlıktır. Yani, muradlarına erdikten başka, can sıkacak, utandıracak, yüz kızartacak, haysiyet kıracak, küçük düşürecek, her türlü leke ve kederden emin ve salim olurlar. Bir yüz karası bütün iyilikleri lekeleyeceği ve zillet bulaşan nimetin kıymeti kalmayacağı gibi bu iffet ve nezahet olmayınca, o hüsna ve ziyade, yerini ve değerini bulmuş olmaz. Bunun için Naîm cennetlerine gireceklerin bütün duaları sübhan olan Allah'ı tenzih etmekle selâm ve hamdde toplanıyordu. İşte bunlar, yüzlerine toz ve leke bulaşmayacak olan, bu işlerini iyi yapan muhsinler, yukarıda bahisleri geçen cennet ehlidirler ve orada ebedî kalacaklar.


Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri