10-YUNUS:

22- O Allah odur ki, o aziz ve celil olan Rab'dır ki, sizi karada ve denizde gezdirir. Size kâh karada, kâh denizde seyir ve hareket edebilmek güç ve kabiliyetini veren ve önünüzdeki engelleri kaldıran, yaya veya binekli olarak gezip dolaşmanıza izin veren, bunu sağlayan O'dur. Sizi karada dağlardan taşlardan aşırarak denizlerde ise kaypak ve oynak sular üzerinde akıtarak seyrettirir, dolaştırır. Allah sizin hayatınıza ağaçlardan ve daha pek çok canlı türlerinden farklı bir özellik, bir hareketlilik kazandırmıştır. Öyle ki, ta gemilerde bulunduğunuz, bu bir kavmin sosyal hayatını, bir devletin hayatını da temsil eder ve onlar, o gemiler, hoş bir rüzgarla, içindekilerle birlikte akıp gittikleri, burada yani "sizlerle" yerine onlarla diyerek muhataptan gaibe bir iltifat nüktesi yapılmıştır ki, her insan içinde bulunduğu hali iyi düşünüp tartamayacağı cihetle, bunda hem muhataplara kendi hallerini soyutlayıp karşıdan bakar gibi seyrettirmek ve düşündürmek, hem de bunların hallerini başkalarına hatırlatıp seyrettirmek için gayet ince bir tasvir sanatı bulunmaktadır, ve bu hal ile, bu hoş rüzgar ve esinti ile, bu tatlı gidişle tam ferahlandıkları vakit bir de bakarsınız ki, onlara, o gemilere, bir fırtına gelip çatmıştır. Ve içindekilere her yandan dalgalar gelmekte ve onlar artık bu dalgalarla kendilerini kuşatılmış sanmakta, yani daha boğulmamışlar, fakat bütün dünya kendilerine düşman kesilmiş ve düşmanlar her taraflarını kuşatmış, kaçma kurtulma çareleri kalmamış, kurtuluş yolları kapanmış olduğu zannıyla artık can korkusuyla kendilerini hakikaten mahvolmuş ve helak olmuş zanneylemekte, işte o zaman kalplerinden şirk ve inkârı tamamen çıkarıp atmış ve daha önce tapmış oldukları şeylerin hepsinden ilişkiyi kesmiş ve Allah'dan başka ümit bekleyecek, sığınacak hiçbir mabud bulunmadığını anlamış. "O'dur sizin hepinizin toptan merciiniz." gerçeğini zarurî olarak tasdik ve teslim etmiş olduklarından dini, bütün bir ihlas ile Allah'a tahsis ederek, ona şöyle dua etmektedirler: Ahdimiz olsun ki, ey Rabbimiz, bizi bundan, bu tehlikeden kurtarırsan her hal ü kârda şükredenlerden olacağız. Bunlar hep böyle olur ve olmaktadır. İnsan hayatı böyle gidiş ve değişim içindedir. Önceki âyette gösterildiği gibi, bazan bir acıyı, bir sevinç izler, bazan da bu âyette gösterildiği gibi, en ferahlı bir anda bütün ümitleri yıkan bir acıklı durum birdenbire insanın omuzlarına çöker. Nimet ve bolluk zamanında Allah'ı tanımak istemeyen ve İlâhî âyetleri anlamak ve uygulamak konusunda türlü türlü hilelere sapan imansızlara Allah Teâlâ, bütün masivayı gözlerinden ve gönüllerinden silen böyle tehlikeler ve belalar vererek onlara kendisini duyurur ve yalvartır. Her ümidin yıkıldığı, her sebebin kesildiği böyle zamanlarda, bütün sebeplerin üstünde ve ötesinde olan ilâhî varlık, en inkârcı kalplere bile varlığını şirksiz ve şeriksiz olarak zorla duyurur, kabul ve tasdik ettirip iman ettirir. İşte Allah'ı bilmeyenler, bundan bilmelidirler ki, Allah budur. Bu seyri yapan, hoş esintileri estiren ve fırtınalar koparan, dalgalarla kuşatan o aziz ve celil Allah'dır. Diğer âyetlere inanmayan ve böyle müşkül durumda kalmadıkça hakkı teslim etmeyen münkirleri ve hilekârları imana getirecek âyet ve mucize ancak böyle fiilî bir âyet demek olan tehlikeli olayın cezalandırmasından başka bir şey olmaması gerekiyor. Ve işte, "keşke başka bir âyet indirilse anlamına deyip duranlar, hep böyle bir sıkıntı âyeti demek olan bela ve musibet ararlar.

Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri