5-MAİDE
39-
Yani hırsızlık yapıp kendi elinin kesilmesine sebep olarak
kendine
zulmetmiş olan hırsız erkek veya hırsız kadından herhangi birisi eli
kesildikten sonra tevbe edip hâlini düzeltirse Allah affedici ve
merhametli olduğu için tevbesini -her halde- kabul eder. Ve ahirette
ona başka azab yapmaz, rahmet ve mağfiret eder. Şu halde eli kesilmiş
ve tevbekâr olmuş olanlara daha önce hırsızlık etmiş diye kötü gözle
bakmamalı, acıyıp yardımda bulunmalıdır.
Bu
tevbe, cezanın tatbikinden önce olursa ceza düşer mi, düşmez mi?
Çoğunluk ve Hanefiler, "mal sahibi affetmedikçe olmaz", İmam Şâfiî ise,
bir görüşünde "olur" demiştir. Gerçekte zulümden maksat nefsine değil,
başkasına olan hırsızlık olduğu takdirde bu âyet, bunu ifade etmiş
olacağı ve yukardaki büyük hırsızlık erbabının tevbeleri meselesi de
bir itibar ile bunu teyit edeceği için, biz de bu mânâyı tercih
edeceğiz. Ancak bu şekilde "durumunu düzeltirse" şartı gereğince iyi
hâlinin ortaya çıkması için tâziren (şer'î bir had cezası dışında)
uygun bir müddet hapis ve çalınan mal yok edilmiş ise ödetilmesi lazım
geleceğinden gaflet edilmemelidir. Had (el kesme) cezası icra edildiği
takdirde ise "yaptıklarına ceza olarak" ifadesinin delaletince, fiilin
tam cezası verilmiş ve "haketme" de kazanma mânâsında dahil bulunmuş
olacağından ödenmesi lazım gelmez. Fakat aynen mevcut ise geriye
alınır. Çünkü kazanılmış değildir.
Şimdi
bu hükümler ve Allah'ın emirlerinin şiddeti ve insanlık âleminde bu
gibi cezaları haketmiş fesad erbabının varlığı âlemlere rahmet olan
Resulullah'ın kalbinde bir korku ve hayrete, bir hüzün ve üzülmeye yol
açabileceğinden, bunu yasaklamakla adalet hükümlerinin yerine
getirilmesine sevketmek için buyuruluyor ki: Ey
Muhammed!
40-NÜZUL
SEBEBİ: Ebu Hureyre, Berâ b. Âzib, İbnü Abbas ve daha birçoklarından
gelen rivayetlerin özetine göre Tevrat'ta İsrailoğulları'ndan zina
edenlere recm (taşlanmak suretiyle öldürülme) emredilmişti ve bunu
tatbik ediyorlardı. Nihayet bir gün büyüklerinden birisi zina etmiş,
recm için toplanmışlar, fakat ileri gelen seçkinler ve memleketin
saygın kişileri kalkmışlar, yasaklamışlar. Sonra zayıflardan birisi
zina etmiş, bunu recm etmek için toplanmışlar. Bu defa da düşkünler
gürûhu kalkmış, "Arkadaşınızı recm etmedikçe bunu da etmeyin, ikisini
de recm edin" demişler. Bunun üzerine, " mesele zorlaştı, geliniz bir
çaresine bakalım" demişler. Recmi bırakıp tahmime karar vermişler ki,
yünden örülmüş, zifte bulanmış bir kamçı ile kırk kamçı vururlar,
yüzünü karalarlar, ters yüzüne bir eşeğe bindirip dolaştırır teşhir
ederlermiş. Peygamberimiz Medine'ye şeref verinceye kadar böyle
yapıyorlarmış. Berâ b. Âzib (r.a.) den rivayet edildiği üzere birgün
Resulullah Medine'de böyle bir yahudinin dolaştırıldığına bizzat
rastlamış, âlimlerinden birini çağırmış, "Sizde zina eden kimsenin
cezası böyle midir?" diye sormuş, "evet" demiş. "Musa'ya Tevrat'ı
indiren Allah için söyle, kitabınızda zina edenin cezasını böyle mi
buluyorsunuz?" deyince, "Böyle yemin vermeseydin söylemezdim, doğrusu
recimdir" demiş ve kıssayı nakletmiştir. Sonra yahudi ileri
gelenlerinden Yüsre adında bir kadın Hayber ileri gelenlerinden bir
yahudi ile zina yapmış, tutmuşlar, Kureyza oğullarından bir takımlarını
Resulullah'a göndermişler, "Sorunuz bakalım zina hakkında ona indirilen
hüküm nedir? Korkarız ki bizi rüsvay eder, şayet celd (deynekle vurma
cezası) derse tutunuz, recim (taşlamayla öldürme cezası) derse
sakınınız" demişler. Gelmişler, sormuşlar. Ebu Hureyre (r.a.)'ın
rivayetine göre: "Şu adam ihsanından (namuslu yaşamasından) sonra
namuslu bir kadın ile zina etti, seni hakem yapıyoruz, hüküm ver"
demişler. Bunun üzerine Peygamberimiz kalkmış yahudilerin
dershanelerine gitmiş, "Ey yahudi toplumu, bana en bilgininizi
çıkarınız" buyurmuş, onlar da Abdullah b. Sûriya'yı çıkarmışlar,
Kureyza oğullarından bazılarının rivayetine göre o gün İbnü Sûriya ile
beraber Ebu Yasir b. Ahtab'ı ve Vehb b. Yehûdâ'yı da çıkarmışlar ve
"İşte bunlar bizim bilginlerimiz" demişler. Resulullah biraz konuşmuş,
nihayet "Kalanlar içinde Tevrat'ı en iyi bilen budur" diye İbnü
Sûriya'yı göstermişlerdir ki, henüz genç ve yaşça diğerlerinden küçük
ve tek gözlü imiş, Resulullah bununla tenha kalmış ve meseleyi açmış,
"Ey İbnü Sûriya Allah'a ve Allah'ın İsrailoğulları'na olan nimetlerine
ant vererek söylüyorum. Namuslu hayatından sonra zina eden kimse
hakkında Allah'ın Tevrat'ta recm ile hükmettiğini bilmiyor musun?"
buyurmuş, o da: "Allah için evet, ey Kasım'ın babası (Muhammed)! Bunlar
senin Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu kesin bir
şekilde bilirler ve fakat haset ediyor (kıskanıyor) lar" demiş.
Resulullah da oradan çıkmış, gelip hükmünü vermiş, zina eden erkek ve
zina eden kadının ikisinin de recmini emretmiş. Beni Osman b. Galip, b.
Neccâr mescidinin kapısı önünde recmedilmişler. Fakat İbnü Sûriya böyle
dediği halde, sonradan düşük karekterli yahudilerin saldırısıyle inkâr
etmiş ve işte âyeti ve tahrif olayı bunları hatırlatarak nazil
olmuştur. Bir de İkrime ve Katâde ve daha bazılarının rivayetine göre
Beni Nadir yahudileri Beni Kureyza'dan daha haysiyetli ve şerefli imiş.
Bunun için Beni Kureyza'dan biri Beni Nadir'den birini öldürürse
öldürülür. Fakat Beni Kureyza'dan birini öldürürse yüz vesak (1 vesak =
200 kg) hurma diyet alınırmış. İbnü Zeyd'in rivayetine göre Huyey b.
Ahtebî, Nadir'li için iki diyet, Kureyzalı için bir diyet hükmedermiş.
Sonra Benî Nadir'den biri, Beni Kureyza'dan birini öldürmüş, Beni
Kureyza da Peygamberimizin hükmüne müracaat etmişler. Buna işaret
olarak inmiştir. Hasılı bu âyetler müslüman olmayanların, İslâmın
hükmüne müracaatı hakkında nazil olmuştur. Ve bu arada onların ahlâkı
ve müracaattan maksatları da bildirilmiştir. Fakat bu âyetlerin
siyakında zinaya dair açıklık bulunmadığına göre asıl nüzul sebebi olan
hadise ikinci rivayet dolayısıyla bir öldürme olayı olmak üzere daha
uygun görünüyor. Bundan dolayı önceki olay nüzul sebebi olmaktan çok
âyetin istidrâd (bir konudan diğerine geçme) yoluyla işaret ettiği
geçmiş olaylar cümlesinden olabilir. Bir de İbnü Atıyye, doğru rivayete
göre recm meselesini asıl meydana koyup yahudi bilginlerini rüsvay
edenin Abdullah b. Selâm olduğunu söylemiştir.