17- İmdi
onları siz katletmediniz, o öldürülen ve yere düşen,
enfâli ve ganimeti söz konusu olan müşrikler sizin gücünüzle ve
kuvvetinizle ölmüş olmadılar ve lâkin onları Allah katletti, öldürdü.
Size emretmek, nusret ve zafer vermek, üzerlerine sizi saldırtmak ve
kalblerine korku düşürmek suretiyle hakikatte onları Allah öldürdü.
Rivayet olunuyor ki, Kureyş ordusu, Akankal'den çıkınca, Peygamber
Efendimiz buyurmuştu ki, İşte Kureyş, gurur ve iftihar ile geldi,
Allah'ım bunlar Senin Resulünü inkâr ediyorlar. Bana verdiğin vaadi
senden istiyorum ya Rabbi!" diye dua etti. İşte bu sırada Cebrail
aleyhisselam geldi, "Bir avuç toprak al, onlara doğru at." dedi. Ne
zaman ki, iki taraf savaşa tutuştular Peygamber Efendimiz bir avuç
çakıl aldı yüzlerine doğru attı ve "yüzleri kurusun!" buyurdu. Bunun
üzerine düşman saflarında gözüyle meşgul olmayan bir müşrik kalmadı.
Bundan sonra bozuldular, müminler de enselerine bindi; bir yandan
öldürüyorlar, bir yandan da esir alıyorlardı. Sonra savaş sona erince
müslümanlardan "Şöyle kestim, şöyle vurdum, böyle esir aldım." diye
ileri geri konuşanlar ve yaptıkları ile övünenler oldu. İşte bu âyet
bunun üzerine nâzil oldu. Yani siz iftihar edip övünüyorsunuz, ama şunu
iyi bilmelisiniz ki, onları sırf kendi gücünüzle yenmediniz, onları siz
değil, Allah öldürdü. Ve attığın vakit de sen atmadın ya Muhammed! Bir
remiy, bir atış şeklinde bir iş yaptığın vakit, düşmanlara isabet eden
ve etkileyen, hepsinin gözlerine batan o atışı sen atmadın, o atışın
dış görünüşü senin idi, ama sonuçlarını ve etkisini sen yapmadın ve
lâkin Allah attı. Zira sana at! emrini veren O idi, o attığın şeyi
hedefine isabet ettiren, gayesine erdiren ve düşmanı bozguna uğratıp,
sizi tepesine bindiren ve galip getiren O idi. Eğer atanla atılan
merminin içyüzü hesaba katılmayacak olursa, bütün şan ve şeref,
düşmanın boynuna inen bir kılıcın veya damarına saplanan okun veya
gözüne batan çakıl taşının olması gerekir, o zaman da size hiç bir
şeref hissesi kalmaz. Fakat şeref ne kınında duran kılıcın, ne de
yerindeki çakılındır. İşte o kılıcın ,okun ve çakılın gazilere karşı
durumu ne ise, gazilerin de Allah'a karşı durumu ondan da
aşağılardadır. Çünkü onlar Allah'ın emrinde ve hizmetindedir.
Binaenaleyh gaziler bilmelidirler ki, hakikatte kendilerinin hiçbir
hakları yoktur, büyüklük taslayıp böbürlenmeleri de yersizdir. Bütün
bunları yapan ve yaratan Allah'tır. Buradan hareketle bunu vahdet-i
vücud görüşüne delil olarak kullanmaya gerek yoktur, böyle bir vehme
saplanmak da doğru değildir. Bunda vahdet-i vücud veya ittihat değil,
fiillerin yaratılışı, görünüşteki etkilerinin ötesinde ve üstünde olan
gizli ve hakiki etkinin ispatı ve gerçek etken olan Allah'ın gücü ve
kuvveti söz konusudur. Aslında ortada atan ve atılan, gazi olan ve ölen
yok değil, ancak bütün bunların üstünde mutlak kudret sahibinin emrinin
ve iradesinin geçerliliği vardır. Aslında bunların hiçbiri tek tek veya
hepsi birden Allah değildir. Fakat hepsinin varlığı üzerinde yegane
etki gücüne sahip, hepsi üzerinde hükümran bir Allah vardır ki, bütün
sebepler ve amiller, gizli ve açık tesirler ve bunların sonuçları
netice itibariyle O'nun hükmü altındadır. Ve Allah, müminlere,
tarafından güzel bir tecrübe kazandırsın, güzel bir nimet olan nusret
ve zafer tecrübesi ihsan etsin diye bunları yaptı. Şüphesiz ki, Allah
işitendir, bilendir. Dualarınızı, feryatlarınızı, gizli ve açık
seslerinizi, sözlerinizi işitir. Niyetlerinizi, maksatlarınızı,
fikirlerinizi ve kuruntularınızı, bütün hâl ve gidişinizi hakkiyle
bilir.