165-Ve
O, O Allahtır ki, sizi yeryüzünün
halifeleri kıldı. Bu yeryüzünde nice ümmetler gelmiş geçmiş,
Peygamberlerin sonuncusunun gönderildiği siz insanlar, siz Muhammed
ümmeti, hepsinin halefi olmuş, yerlerine konulmuş bulunuyorsunuz.
Allah'ın bundan böyle yeryüzünde, sahiplik edecek, yönetecek ve
hükümleri uygulayacak olan görevlileri, sorumluları sizsiniz. Yüce
Allah "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" (Bakara, 2/30), İlâhî
buyruğunun Âdem'e takdir ettiği ve meleklere bile nasib etmediği bu
yüksek makam ve şerefe, bundan böyle topyekün sizi tayin edip bu ağır
sorumluluk ve emaneti size verdi. Ve bazınızı diğerinin üzerinde
dereceler ile yükseltti. Bir kısmınızı akıl, ilim, şeref, makam, mal ve
rızık gibi birtakım özelliklerde birçok derecelerle diğerlerinin
üzerine çıkardı ki size verdiği şeylerde hepinizi imtihan etsin,
imtihan muamelesi yapsın, verileni yerinde güzelce kullanmakla şükredip
etmeyeni ayırsın. En güzel amel yapanları seçsin de, gelecekte
vereceğini ona göre kazancınızla versin. Bu âlem, böyle bir imtihan
âlemi ve yarışmadır ve bugünkü durum, dünkü imtihanın bir sonucudur.
Yarınki durum da bu imtihanın bir sonucu olacaktır. Ve bu şekilde
Muhammed ümmeti, yalnız kendi fertleri ve sınıfları arasında değil,
topyekün halef olduğu geçmiş ümmetler ile de bir imtihana tabidir ve
onlardan ibret alıp yarışmayı kazanmak ihtiyacındadır. Ve derecelerinin
farklı olması da bu imtihan ve müsabakanın gereklerindendir. Bunun
sonucunda nice yükseklerdekiler düşebilir .Ve nice aşağıdakiler
çıkabilir. Bunun için üst derecede bulunanların tehlikeleri daha çok,
sorumlulukları daha ağırdır. O halde dünyada mevki ve mertebe
yüksekliğine mağrur olmamalı, hakkıyla çalışmalıdır. Çünkü yüksekten
düşmenin acısı daha büyük, küçükten büyümenin zevki daha yüksektir. Ey
Muhammed şüphe yok ki Rabbinin cezası çabuktur. Verdiği nimet
sermayesinin hakkını yerine getirmeyen ve şükrünü yapmayan inkârcılara
ve başkaldıranlara, ne kadar yüksek mevkide olurlarsa olsunlar, Rabbin
dilediği zaman bir anda belalarını verir. Zaten her gelecek olan
yakındır. Bununla beraber şüphe yok ki, O muhakkak gafûr (bağışlayan),
rahîm (merhamet eden) dir. Görevine çabalayan, imtihanda başarılı
olmaya çalışan şükür ve tâat sahiplerinin kusurlarını bağışlar,
ayıplarını örter ve sonunda kendilerini çeşitli rahmet ve saadetle
umduklarına kavuşturur. Şimdi bir bu sûrenin Mekke'de nazil olduğu
zaman, bir de ondan sonra İslâm Tarihinin safhaları düşünülürse, bu
âyetin geleceğe yönelik ne kadar mucizeleri ihtiva ettiği ve daha
etmekte bulunduğu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya çıkar.
Demek ki Hz. Muhammed (s.a.v)in peygamber olarak gönderilmesiyle insan
hayatına bütün geçmiş ümmetleri de geçecek yeni bir tarih açılmıştır.
"En'âm" sûresi burada bitti. Şimdi bu âyetin
içine aldığı halife kılma ve imtihanın, geçmişten beri oluş şeklini
canlandırıp açıklayacak olan "A'raf" sûresini
dinleyelim: