155-156- İşte
bu da, bu Kur'ân da büyük bir
Kitaptır. Bir Kitap ki, onu biz indirdik. Bir Kitap ki, mübarek, feyz
ve bereketine sınır yoktur. Şu halde buna uyun ve karşı gelmekten
sakının ki rahmetimize erebilesiniz. Biz bunu indirdik ki Kitab ancak
bizden önceki iki topluma -yahudi ve hıristiyanlara- indirildi. Ve
şüphesiz biz onların öğretiminden kesinlikle habersizdik; o kitabın
anlattığı bilgi ve hükümlerden habersiz bulunuyorduk, demeyesiniz,
kıyamette böyle özür beyan etmeyesiniz. Yani yukarda tavsiye edilen
genel hükümleri bildiren Kitabın şu topluma veya bu topluma indirilmiş
olması, o Kitabın sadece onlara ait olmasını ve hükümlerle yalnız
onların yükümlü olmasını gerektirmez. Gerçi Kitabın inmesinden hiç
haberi olmamak bir özür oluşturursa da, yahudilerin Tevrat'ında ve
hıristiyanların İncil'inde olduğu gibi, bir defa iniş gerçeği duyulup
yaygınlaştıktan sonra "Biz O kitabın dilini bilmiyoruz, okuyup
anlayamayız ve konuları da her zaman bilmiyoruz" diye özür ileri sürmek
de caiz olmaz. Bir Kitabın inişi duyulduktan sonra, her toplumun onu
öğrenmesi ve genel hükümlerini bellemesi mümkündür. En azından o toplum
içinde bazıları, onun dilini ve anlaşılması için gereken şartlarını,
imkan ölçüsünde öğrenip, diğerlerine de sözlü veya yazılı olarak tebliğ
edebilirler. Arap müşrikleri arasında da söz konusu hükümleri kapsayan
semavî Kitaplardan bir veya iki Kitabın, daha önce iki topluma inmiş
bulunduğu ve bu şekilde yahudi ve hıristiyanların Ehl-i Kitab oldukları
biliniyordu; bununla beraber onlar, bunların genel hükümlerinden
habersiz bulunuyordu. Bu habersizlik, onlar için aslında müşriklikte
ısrar açısından bir özür olmamakla birlikte, okuyup yazmaları, mektep-
medreseleri olmayan ümmî (okuma yazma bilmeyen) bir toplum
olduklarından dolayı, Arab müşriklerinin çoğunluğuna nisbetle, bu
habersizlikte bir özür şüphesi bulunabilirdi. İşte herkese feyz ve
bereket ve rahmetin genelleştirilmesi için indirilen Kur'ân'ın Arapça
olarak indirilmesi,
Kıyamet gününde, o haşr ve neşr, o ceza ve
azab gününde, bu gibi özür ve bahanelere imkan bırakmamak ve kitabın
hükümlerinin sadece indirildiği topluma has olmadığını, onun inmesi
işitildikten sonra onu okuma ve okutmasıyla, öğretimiyle uğraşmayıp,
hükümlerinden habersizliğin bir özür sayılmayacağını kesin bir şekilde
anlatmak gibi bir hikmeti de taşımaktadır.
157-Bu
mübarek Kitap indirildi ki, yarın
ahirette öyle özür beyan etmeyesiniz veyahut Bize Kitap indirilmiş
olsaydı muhakkak biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk. Daha iyi
anlar, daha iyi uygular, daha doğru giderdik demeyesiniz. Gerçi Kitabın
hükümleri geneldir ama, ne yapalım ki, kendi dilimizde olmadığından biz
onlar kadar olamadık, yoksa bu halimizde bile birçok hususlarda
zekamızı, üstünlüklerimizi göstermiş olan bizlere, bir de kendi
dilimizde bir kitap verilmiş olsaydı, neler yapmaz, ne başarılar
göstermezdik! Ne çare ki Allah vermedi, diye özür ve övünmeye
kalkışmayasınız. Artık muhakkak ki size Rabbinizden, benzersiz bir
beyyine (açık delil) ve büyük bir hidayet rehberi ve rahmet geldi.
Bunun üzerine Allah'ın âyetlerini yalanlayan ve insanları onlardan
çeviren; hem doğru yoldan sapmış, hem de başkalarını saptıran
kimselerden daha zalim, daha haksız kim olabilir? Halkı, âyetlerimizden
çevirenleri, bu çevirmeyi, sapıtmayı âdet edindiklerinden dolayı azabın
kötüsüyle cezalandıracağız.
Bunlar, böyle sapıtmayı alışkanlık
edinenler: