6-EN'AM

150-Ey Muhammed! Allah'ın açık ve kesin deliline karşı hiç delilleri olmayan ve tutunmak isteyecekleri ilâhî irade dahi aleyhlerinde bulunan o müşriklere Haydi bu iddia ettiğiniz haram kılmayı Allah'ın yaptığına tanıklık eden şahitlerinizi getirin de. Yani bu ürün ve hayvanlar atalarımızdan beri Allah'ın iradesiyle haramdır diye müşrik halkı aldatan şeytanlarını ve kodamanlarını da hazır etmelerini söyle ki delilin tebliği tamam olsun. Bunun üzerine eğer gelip "Evet bu ürün ve hayvanları Allah haram kıldı, biz buna Allah için şahidiz" diye tanıklık ederlerse sen onlarla beraber tanıklık etme. Bizim âyetlerimizi yalanlayanların ve ahirete iman etmeyenlerin ve kendilerinin Rabbi olan yüce Allah'a başkasını denk tutanların hiçbirisinin keyiflerine uyma. Yani öyle tanıklık edecek olanlar bütün bu haldedir, hak delilleri yalanlarlar. Yalanda sakınca görmezler, Allah'a bile ortak koşar, haktan saparlar ve böylelerinin yapacağı tanıklık, sırf gönüllerinin keyfinden, yalancı şahitlikten başka bir şey olmaz. Görülüyor ki bu, fasılasıyla bu âyet, sûrenin birinci âyetine bir terci (döndürme) olmuştur. Şu halde "Bu böyledir; çünkü Rabbin, halkı habersiz iken ülkeleri zulüm ile helak edici değildir." (En'âm, 6/131) gerçeği ve "De ki: Ey kavmim! Gücünüz yettiğince yapacağınızı yapın, ben de yapacağımı yapıyorum. Yakında (dünya) yurdu (nu)n sonunun kime ait olacağını bileceksiniz. Muhakkak ki zulmedenler, asla kurtuluşa eremezler." (En'âm, 6/135) iyi ve sakındırıcı şeylerin vaad edilmesi tamamen pekiştirme ve sağlamlaştırma ve inkârcıların geçmişte, gelecekte her çeşit haksızlıkları ispat ve her türlü tutamakları iptal olunduğu bu noktada, baştan buraya kadar özet bir bakışı geriye döndürme daha ihtar edilerek tevhid ve peygamberliğin doğruluğu ve açıklığı en güzel bir şekilde vurgulandıktan sonra, dosdoğru yol olan Allah'ın dininin esasını oluşturan emirler ve yasaklar, bilhassa kapsadıkları haramlık açısından özetlenerek buyruluyor ki:
151- Geliniz de size Rabbinizin asıl haram kıldıklarını okuyayım. İbnü Abbas Hazretleri demiştir ki: Bu âyetler diğer mukaddes kitapların hiçbirinden neshedilip yürürlükten kaldırılmamış muhkem ayetlerdir. Bunlar, âdemoğullarının hepsine haramdır. Ve "Kitabın anası olan muhkem (açık anlamlı) âyetlerdir" (Âl-i İmran, 3/7) Bunlarla amel eden cennete girer, etmeyen cehennem. Kâ'bü'l-Ahbar da demiştir ki: Bu âyetler Tevrat'ın başlangıcıdır. Bu şekilde bütün şeriatler bunlar üzerinde toplanmış, bunların Musa Aleyhisselâm'a indirilen "kelimât-ı aşere" (on emir) olduğu da söylenmiştir. Bunu Bükaî isimli eserinde şöyle açıklar: Yani bu âyetler yüce Allah'ın Musa aleyhisselâma yazdığı "elvahı cevher" de ilk yazdığı on âyeti kapsamaktadır ki şunlardır: Şirkten, yalan yere yemin etmekten, ana babaya karşı gelmekten, öldürmekten, zinadan, hırsızlıktan, yalan ve iftiradan, başkasının elindekine göz dikmekten nehiy (yasaklama); cumartesiye saygı ile emir'dir. Görülüyor ki, bu (sayılanlar) dokuzdur. Bütün bunların birincisi de sûrenin başından beri açıklanagelen tek Allah inancıdır ki, bu şirk'in yasaklanması içinde olmakla beraber, üçüncü âyetle bilhassa açıklanıp özetlenmiştir. Şu halde bunlar önce ve sonra bir esasta yer almış olan ve hak dinin esaslarını meydana getiren ve yüzyıllar boyu gelen toplumların değişmesiyle değişmeyen on hükümdür. Şöyle ki: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayınız. İman açısından Allah'a herhangi bir şeyi, hiçbir şekilde ortak iddia etmeyiniz, amel açısından Allah'a isyan ve itaatsızlık olan hususta başkasına itaat etmeyiniz. Ve anne babanıza ihsan, yani baba ve ananıza iyilik ve güzellik ediniz. Burada haramların yani yasakların açıklanacağı söylenmiş iken böyle bir emrin, yasaklamalar arasında ne münasebetle getirilmiş olduğu sorusu akla gelebilir. Fakat, önce haramları aşağıda olduğu gibi okuyayım denilip de birtakım yasaklar ve emirler anlatıldığı zaman, işte o haramlar bu açıklamalar içindeki yasaklardır demek olur. Ve maksadın yalnız haramları değil, onlarla sıkı ilgisi bulunan emirleri de açıklamak olduğu anlaşılır. İkinci olarak, bununla şu da gösterilmiş olur ki, haram yalnız açıkça yasaklamadan değil, bazen emirden de anlaşılır. Bundan dolayı usul ilminde şu kaide tesbit edilmiştir ki: Bir şeye emir, zıddının haram kılınmasını gerektirir, eğer haram kılmamak emirden kastedileni ortadan kaldıracaksa; değilse kerahetini gerekli kılar. İşte gerek bu ve gerek gelecek olan emirleri de hep böyledir. Şu halde "ana babanıza ihsan ediniz" emri, "onları asla incitmeyiniz" nehyini de gerekli kılar. Yani ana babayı incitmek o kadar haramdır ki, akıl ve hayale getirilecek şey değildir. Onlar hakkında ancak ihsan vazifesi düşünülmelidir ve ancak o yapılmalıdır. Üçüncü olarak, bu ifade şekli şuna da işaret eder ki, ana babaya ihsan bu kadar yüksek bir görev olmakla beraber, Allah'a ortak koşmayı gerekli kılmamalıdır. Yani ana baba, evlatlarının Allah'a isyan etmesiyle memnun olacaklar ise, onları bu şekilde memnun etmeğe çalışmak, Allah'a şirk anlamına geleceğinden, yasaklanmıştır ve haramdır. Nitekim Lokman sûresindeki "Eğer onlar seni, hakkında bir bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin." (Lokman, 31/15) âyeti ve benzerleri ile bu açıklanmıştır.

Yoksulluktan dolayı çocuklarınızı da öldürmeyiniz. Bu da haramdır. Ana babaya ihsan evladın görevi olduğu gibi, evladın hayat hakkına tecavüz etmemek, korumak da ana babanın görevidir. İsrâ sûresinde "Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyiniz" (İsrâ, 17/31) buyrulmuştur ki, buradaki bir delaleti izahtır. Çünkü "fiilen yoksulum, besleyemeyeceğim" diye çocuğu öldürmek haram olunca, fakir değilken, fakir olmak korkusu ile öldürmenin haram olacağı öncelikle anlaşılır. Ve işte bunların her biri bir âyette hükme bağlanmıştır. "Bilgisizlik yüzünden beyinsizce, çocuklarını öldürenler muhakkak ki, ziyana uğradılar..." (En'âm, 6/140) buyruğundan da anlaşıldığı üzere Arap müşrikleri, kız çocuklarını diri diri kabirlere gömüyorlardı ki, buna (kızını diri diri gömmek) tabir olunur. Ve bunu bazısı cahiliye gayretiyle, bazısı da yoksulluk nedeniyle veya korkusuyla yapıyorlardı ve gerçekte asıl sebep bu korkuydu. Bu düşünceyle idi ki, şeytan onlara çocuk öldürmeyi hoş gösteriyordu. Gerçekte evlada karşı meydana gelen bu cinayete çoğunlukla etken olan en önemli sebep, beslemek endişesidir. Bunun karşısında diğer sebepler sözünü etmeyecek kadar hükümsüzdür, azdır. Şu halde bilhassa bu sebebin reddiyle diğer zayıf sebepler ve vehimlerin reddedilmiş olacağında şüphe yoktur. Sonra bu yasak, Arap müşriklerinin kız evladı hakkında âdetlerini, bilhassa amaç edinmekle birlikte, hükmünün onlarla sınırlanmış olmadığı ve çocuk düşürmek cinayetlerini de kapsadığı açıktır.

Kısacası, gerek yoksul olunuz ve gerek zengin, gerek zayıf olunuz gerek kuvvetli, evlada bakmakla yoksul kalmaktan korkup, onları herhangi bir şekilde öldürmeyiniz. Sizi ve onları rızıklandıran, besleyen ve besleyecek olan biziz. Yani siz değilsiniz. O halde rızık elde etmeğe gücünüz yetmemesi nedeniyle açlığa veya ölüme mahkum olduğunuza hükmedip de öldürme cinayetini işlemeye kalkışmayınız. Ve kötülüklere yaklaşmayınız. Gerek açığı olsun, gerek gizlisi. Yani zina ve livâta (homoseksüellik) gibi her çeşit fuhuş, gerek rezil müşriklerin yaptıkları gibi açık genelevlerde olsun ve gerek seçkin denilenlerin yaptıkları gibi dost tutarak gizli bir şekilde olsun, hepsi haram olduktan başka bunların başlangıcı, sebebleri ve yolları da haramdır. Açık veya gizli fuhşu yapmak şöyle dursun, onlara yaklaşmayınız bile. "Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, açık bir kötülüktür..." (İsrâ, 17/32) buyruğunca, "Fahişe"den anlaşılan zinadır; fakat "fevâhiş" diye çoğul getirilmesi, zina türünden olan her çeşit kötü işi, yani dilimizdeki ifadesiyle her nevi fuhşiyyatı (her tür kötülüğü) kapsadığını ifade eder. Bundan dolayı bazı müfessirler bunu, genel olarak (günah, suç) ile tefsir edip "Günahın açığını da gizlisini de bırakın" (En'âm, 6/120) buyruğuna döndürmüş ise de, gerek âyetin ifade şekli ve gerek rivayet açısından bu mânâ burada pek açık değildir. Özellikle bunun çocuk öldürme ile mutlaka birisini öldürme yasakları arasında söylenmesi gösteriyor ki, bunda da bir öldürme mânâsı, vardır. Yani fuhşiyyat özünde bir büyük suç ve cinayet olmakla birlikte, bir de evlat öldürme hükmündedir. Çünkü zina sonucu doğan çocuk, tehlikelerle ve ölümle karşı karşıyadır, ölü hükmündedir. Nitekim Resulullah azl hakkında bile "Bu gizli bir öldürme (diri diri gömmek)dir" buyurmuştur. Şu halde fuhşiyyatın gizli açık ne kadar katillikleri kapsadığını anlamalı.

Allah'ın haram kıldığı, yani İslâm ile olsun andlaşma ile olsun, kanını korunmuş ve muhterem, katlini haram kıldığı herhangi bir kimseyi de öldürmeyiniz. Ancak sabit bir hak ile olursa başka. Müslüman bir kimse aleyhine bu hak peygamberimizin: "Müslüman bir kimsenin kanı helal olmaz. Ancak şu üç sebepten birisi ile olur: İmandan sonra küfür, evlendikten sonra zina ve haksız yere bir kimseyi öldürmek" hadisiyle açıklandığı üzere üç sebeple sabit olur. Maide sûresinde ise gayri müslimi de kapsamak üzere: "Kim, bir cana kıymamış yahut yeryüzünde bozgunculuk yapmamış birisini öldürürse" (Mâide, 5/32) diye de özetlenmiş ve "Allah ve Elçisiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmağa çalışanların cezası ya öldürülmeleri, ya asılmaları..." (Maide, 5/33) buyrulmuştur. Bu bozgunculuğun müslümandan ortaya çıkması durumunda hak sebebi dörde ulaşmış olur. Kısaca diğer şeylerde helal asıl, haram ayrı bir delil ile sabit olursa da nüfus bunun aksinedir. İnsan öldürmede asıl olan haram olmaktır. Helal olması ayrı bir delil ile sabit olur.te bu emri ve yasağı, bu beş buyruğu Rabbiniz size tavsiye etti, lütuf ve rahmetiyle kesin bir şekilde emredip ahid verdi. (Nisâ sûresindeki 11. âyetine bkz.) Ki akıl edesiniz. Yani bu yasaklanan haramların kötülüğüne bu tavsiyelerin faydası, aklı olanlar için apaçık ortada olduğundan siz akıllarınızı kullanmakla nefislerinizi bağlayıp bu haramlardan menedesiniz.

Geri Dön
Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri