6-EN'AM:
146-Hz. Peygambere vahyedilen böyle. Daha önce Yahudi olanlara da her tırnaklıyı haram kıldık. Zufur, tırnak demektir. Fakat Arapçada çeşitli hayvanların tırnaklarına ayrı ayrı isimler verilmiş olduğu için zufur kelimesinin kullanılması, tamamen lisanımızdakinin aynı değildir. Mesela at ve katır gibi tek tırnaklıya "hâfir"; sığır davar ve ceylan gibi çatal tırnaklıya "zılf"; deveninkine "huff"; canavarların pençesine ve yırtıcı kuşların çengellerine "mıhleb" ve diğerlerine "zufur" denilir. Bunların hepsine de gerçek olarak "zufur" denilir mi, denilmez mi? Bu konu ihtilaflıdır. Kamus'ta der ki: "Mıhleb yırtıcı canavarların pençesine ve yırtıcı kuşun çengeline denir ki, kaynak veya çıynak tabir olunur." Bir görüşe göre mıhleb, avcı olan kuşun; zufur ise avcı olmayanın çıynağına denilir. Demek ki, bu görüşe göre, mesela çaylağın çengeline bu sebeple, zufur denmez; ama meşhur görüşe göre zufur mıhleb'den daha geneldir. Şu halde serçe, tavuk ittifakla "zî-zufur" (zufurlu); atmaca, şahin ittifakla "zî-mihleb" (mihlebli), ihtilafla "zî-zufur" (zufurlu) da dahildir. Sonra hâfire, zılfa zufur veya zî-zufur denilmesinin mecaz olduğu da tefsirlerde açıklanıyor. Ancak mecâz olmakla beraber, böyle isimlendirildiği de inkâr edilmiş değildir. Ve işte bu mânâda zufur, bizim tırnak tabirimize uygundur. Daha sonra dilimizde tırnak, böyle hepsinden genel olduğu ve tek tırnaklı, çatal tırnaklı da denildiği halde, mutlak sûrette "tırnaklı hayvan" sözünden örfte kedi köpek vb. yırtıcı hayvanlar akla gelir. Fahruddin Râzî bu âyette de bu mânâsının anlaşıldığını söylemiş ve "zî-zufur"u mıhlebli yırtıcı hayvanlar ve kuşlar ve avcı hayvanlar ile tefsir etmiştir. İbnü Abbas, Mücahid, İbnü Cübeyr, Katâde ve Süddî'den ise bunun aksine deve ve deve kuşu, ördek, kaz vb. gibi parmakları açık olmayan hayvanlar diye nakledilmiştir ki, Zeccâc'ın tercihi de budur. İbnü Zeyd, bundan maksadın, bilhassa deve olduğunu; Dahhâk ise deve kuşu ve yaban eşeği olduğunu söylemiştir. Gerçi bu tahsisler âyetin geneline göre zayıf ise de, bunları da kapsadığını açıklamış olması bakımından özel bir önemi vardır. Kelbî, "kuşlardan her mıhlebli, hayvanlardan her hâfirli, yırtıcılardan her azı dişli" demiştir. Kutebî "burada zufur, hâfir yerindedir. Buna hayvanlardan her hâfiri bulunan dahil olur. Hâfire istiâre yoluyla zufur adı verilmiştir" demiş; Sa'leb, "avlanmayan zufurlu, avlanan mıhleblidir" demiş; Nakkaş da: "Bu değişmez değil, çünkü aslan zufurludur" demiş. Zemahşerî de: "deve, kuşlar ve yırtıcı hayvanlar gibi parmaklı olanlar" diye tefsir etmiştir ki, birçok tefsircinin tercihi de budur. Ve bunda beygir gibi tek tırnaklılar dahil değildir. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre tabirinin deveyi kapsaması çoğunluğun görüşüdür. Fakat, isterse mecaz olsun hâfir'e de zufur denildiği inkâr edilmiş değildir. Bundan dolayı bizim anladığımıza göre sığır ve koyun dahil olmamak üzere gerek beygir gibi tek tırnaklı olsun, gerek parmak veya parmak belirtileri bulunsun, tırnağı bulunan hayvanların genelini kapsamış olmalıdır. Çünkü burada zufurlu, sığır ve koyun ile karışık gibi zikredilmiştir. Yahudiler, geviş getirmekle beraber çatal tırnağı bulunan hayvanların helal ve bu iki özellik bulunmayan hayvanların haram olduğunu söylemekte olduklarına göre sığır, koyun, keçi ve benzeri gibi hem geviş getiren, hem çatal tırnaklı olanlardan başkası kendilerine haram olmuş oluyor. Bu şekilde deve geviş getirse de çatal tırnaklı olmadığından; domuz çatal tırnaklı ise de geviş getirmediğinden; beygir, eşek, katır vesairede ikisi de bulunmadığından haram oluyorlar. Genel olarak kuşlar ve balıklarda dahi bu iki özellik bulunmadığından onların da haram olması gerekiyor. Halbuki balık haram kılınmamış olduğu için, yahudilerin kendi ifadeleri, kendilerine haram kılınanların tarifi konusunda doğru değil demektir. Şu halde Kur'ân'da balıkları kapsamamak ve sığır ve koyun karşılığı olmak üzere buyurulması, hem bu yönü hatırlatma, hem de yahudiler hakkındaki haram kılmanın kapsamının çokluğunu ve baskının şiddetini açıklamış olma bakımından, domuz ve yırtıcı hayvanlarla birlikte tek tırnaklıların, devenin ve bütün kuşların da kendilerine haram kılındığını göstermektedir. O halde mânâ şudur: Yahudilere sığır ve koyun dahil olmamak üzere diğer tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. sığır ve davardan da her ikisinin iç yağlarını, don yağlarını onlara haram ettik. Ancak her ikisinin sırtlarının veya bağırsaklarının taşımış olduğu yağlar yahut bir kemiğe karışmış olan yağlar -ki kuyruk yağı böyledir- bu üçü haram kılınmadı. Şu halde onlara haram kılınan sığır ve davar iç yağları, gömlek yağı denilen don yağıyla böbreklerin taşıdığı yağlar demek olur. Yahudilere olan bu yasağı saldırganlıkları sebebiyle onlara ceza olarak yaptık, yoksa aslında bunların hepsi kendilerine haram değildi. Bir zamanlar bıldırcın etleriyle beslenmişlerdi. Sonra saldırganlık ve zulümleri; peygamberleri öldürme, faiz alma, hak yolundan engelleme, haram yeme, helalı haram, haramı helal sayma gibi saldırganlıklarından dolayı, sonradan kendileri birçok temiz rızıklardan mahrum edildiler. "Yahudileri yaptıkları zulümden, çok kimseyi Allah yolundan çevirmelerinden dolayı, kendilerine helal kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara yasakladık." (Nisâ, 4/160. âyete bkz.) Ve muhakkak ki biz doğru söyleriz. Haber vermede de, iyi ve sakındırıcı şeyleri vaad etmede de doğru söyleriz. Şu halde böyle saldırganlığa ceza olarak "yasak" haberi ve uyarısının da doğruluğunda şüphe yoktur. Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal sayanlar, sonunda baskı ve mahrumiyetle (yoksunlukla) cezalanırlar.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |