6-EN'AM:
13-Gökler ve yer Allah'ın olduğu gibi gece ile gündüzde sakin olan (gecelerin karanlığı ve gündüzlerin ışığı içinde mesken tutan, gizli açık, durgun ve hareketli) her şey de O'nundur. Ve O semî' ve alîmdir: Bütün duyulanları tamamiyle işitir ve her şeyi tamamiyle bilir. O'ndan gizli kalacak ne bir söz vardır, ne de bir fiil. Şu halde öfkeden önce, rahmeti kendine yazmış ve bundan dolayı rahmeti, öfkesini geçmiş olan Allah'tan başlangıç olarak öfke (gadab) gelmiyor diye, sonuç olarak da gelmez, nefislerin kötü kullanılmasının hiç sorumluluğu olmaz sanıp da nefslere zarar vermemeli, ahirete inanmalı ve o gün için çalışmalıdır.
14-
Ey Muhammed, De ki: Ben, Allah'tan başkasını mı velî tutacağım?
Gökleri
ve yeri yaratan, bütün fıtratları yapan Allah'tan başkasına mı gönül
verip dostluğuna sığınacağım, mabut tanıyacağım? Halbuki o yaratan,
yarattıktan başka yedirir de, rızık verir, faydalandırır da; buna
karşılık kendisi yedirilmez, yemek ve faydalanmadan ve her türlü
ihtiyaçtan uzak ve ihtiyaçsızdır.
Böyle
kendiliğinden zengin ve kendiliğinden ihsan edici olan yaratanı bırakıp
da, kendisi muhtaç olanlara, başkasından faydalanma durumunda
bulunanlara tapmak, aklen bile ne kadar çirkin ve aptallık olduğu da
açıktır.
FÂTIR
= kelimesi, "fatr" kökünden ism-i fâildir ki, "fıtrat" bunun binâ-i
nev'i veya hâsıl-ı masdarıdır. Dilimizde de pek çok kullanılan bu
kelimenin mânâsını biraz açıklıyalım: İbnü Abbas'dan rivayet edilmiştir
ki, "Ben, demiş, fâtırın mânâsını iyice bilmiyordum. Nihayet bana iki
ârâbî bir kuyu hakkında muhakemeye geldiler, birisi 'Ben başladım, ilk
ben kazdım' dedi." İbnü'l-Enbârî de şöyle açıklamıştır ki: "Fatr"ın
aslı, bir şeyi başlangıcında şakketmek, yarmaktır". Bundan anlaşılır
ki, dilimizdeki "yaratmak" kelimesi daha çok bununla ilgilidir. Ve
bunun izahı şudur. Sonradan olan varlıklar, olay vücuda gelmezden
yokturlar, görünmezdirler. Göklerde ve yerde varlıklar ve sûflî
cisimler bütün maddî kâinatı bir tarafa bırakarak mutlak feza
düşünüldüğü zaman ve mesela sakin ve tenha bir yerde göz yumulduğu veya
karanlık bir yerde veya bir gecede çevreye bakıldığı zaman hiçbir
noktada bir yarık, bir delik görünmez, hepsi karanlıkta, yoklukta,
bitişik, kapanık, bitişmiş bir halde bulunur ki, insanlara mutlak
yokluk ancak bu şekilde açıklanabilir. Nitekim "Kuşkusuz göklerle yer
bitişik idi, biz onları ayırdık" (Enbiyâ, 21/30) âyeti gelecektir. Ve
sonra bu hâl içinde bir noktadan bir varlığın belirdiği, mesela bir
ışığın, bir yıldızın doğduğu an tasavvur edilirse bunun o noktada
fezayı yarıp orada bir varlık, bir delik, bir pencere gibi zuhur ettiği
görülür. Ve işte sonradan olan varlıkların ilk varlık ânı, yok olan
fezanın böyle bir yarılışıdır. Bu yarılma, bu yarış "fatr" ve bu ilk
yarılıştaki varlık hali bir fıtrattır. Yaratmak ve yaratılış da budur.
Şu halde fıtrat, bir öncül ilim ile takdir etmek mânâsını da içine
almış olan "halk" (yaratma) anlamının ikinci cüz'üdür. Ve bu itibar
iledir ki, yaratmak (halk) ve yaratılış (hilkat), fatr ve fıtrat eş
anlamlı olarak kullanılır. Yoktan yaratılış böyle olduğu gibi, bir asli
maddeden yaratılış da böyledir. Bir maddeden diğer bir cismin, bir
varlığın ortaya çıkması ilk önce böyle bir yarılma ile başlar. Bir
yarılma ki, hem önceki maddeyi, hem de fezayı yarmıştır. Bir varlıktan,
diğer bir varlığın kopması; bir tohumdan bir çimenin çıkması; bir
hücreden bir hücrenin doğması hep bir yarılmadır. Bu yarılma, önceki
maddeye göre bir yıkım ve bozulma, fakat ondan çıkan yeni varlığa göre
de bir ıslah yarılması ve varlıktır. İlk yarışsız maddeyi çıkarışta
ise, hiçbir bozma mânâsı yoktur. O, sırf iyi olan bir ayırmadır. işte
ilk önce mekanlıkta açık olan bu mânâ dolayısıyla, herhangi bir şeyin
madde ile gerek geçmiş olsun ve gerek olmasın bilfiil olan ilk icad ve
var etmeye "fatr" ve ilk varlığına ait durumuna "fıtrat" adı
verilmiştir ki, bu fıtratın devamı içindeki uyuma da "tabiat" ismi
verilir. Bunun için fıtrat, tabiattan öncedir. Tabiatın mânâsı, fıtrat
hâlinin devamı ve tekrarı mertebesinden başlayan bir uydusudur.
İşte
"göklerin ve yerin yaratıcısı" olan Allah hem bütün fıtratları yapar
yaratır, hem de onların tayin edilmiş olan devamları ve birbiri
ardısıra kesilmeksizin sürmeleri için muhtaç oldukları doğal
ihtiyaçlarını da bahşeder, lutfeder. Ve kendisi her ihtiyaçtan uzaktır.
Bu yaratma ve ihsanına karşı kullarından, yarattıklarından hiçbir fayda
maksadı gözetmez. Ancak ikinci durumda ebedî rahmetine ulaşmakla onları
gadabından korumak için kendine, emirlerine ve hükümlerine teslim
olmayı ve uymayı ister.
Ey
Muhammed, De ki: Bana, müslümanların (Allah'a nefsini teslim etmekle
ihlâs üzere uyanların) birincisi olmam emredildi. "Ve sakın Allah'a
ortak koşanlardan olma" buyuruldu. Bana bu emir ve yasak son derece
kesin ve kat'îdir.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |