6-EN'AM:
Hassâf'ın "Kitabû'l-Evkâf"ında naklettiğine göre Hz. Aişe (r.anhâ) kız evlatlarını mahrum ederek yalnızca erkek evlatlara yapılan vakıfları da bu cahiliye (İslâm öncesi) âdetine benzetmiş ve bu âyeti okumuştur.
Kısaca, kadınları ancak ölmüş hayvana layık farzedip bu derece düşük görmek ve mahrum etmek de evlat öldürmek gibi cezayı gerektirir ve ziyandır. Hiç şüphe yok ki, ilimsizlikle beyinsizlik ve aptallık yüzünden evlatlarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine ikram ettiği helal rızkı, Allah'a iftira ederek, haram edenler muhakkak zarardadırlar. Bunlar muhakkak doğru yoldan sapmışlardır ve asla doğru yola gidenlerden değildirler. Bu hâl ile kurtuluşa ermelerine imkan yoktur.
141-142- Halbuki Allah o yüce yaratıcıdır ki, ma'rûş ve gayrı ma'rûş cennetler, yani yapılı yapısız, çardaklı çardaksız, köşklü köşksüz bağlar, hurmalıklar, ekinler ki her birinin yemişleri farklı, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinler, narlar meydana getirdi. Yani bütün bunları yenilmesi ve faydalanılması için yarattı. Bu âyetin bir benzeri yukarda geçmişti. Fakat orada, Yüce yaratıcının varlığına, gücüne ve öldükten sonra dirilmeye delil olması yönünde geldiği için, sonunda icad ve icad gayesine dikkat çekmek amacıyla "Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın" (En'âm, 6/99) buyrulmuştu. Burada ise, onu hatırlatmakla beraber, müşriklerin rızk konusundaki baskı ve iftiralarına, yasaklayıp haram kılma iddialarına karşılık, yüce Allah'ın, yaratmasındaki ihsan ve iyiliği ortaya koyma ve ürünlerle hayvanlardan yararlanmada helal ve mübah oluşun asıl olduğunu belirtmek üzere gelmiş bulunduğu için buyruluyor ki: her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin, bunda serbestsiniz. Bununla beraber hasat günü hakkını da verin, muhtaç olanlara da yedirin.Gerek yerken ve gerek hakkını verirken israf da etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. Öyleyse "Büsbütün eli açık da olma; sonra kınanır, pişmanlık içinde kalırsın" (İsrâ, 17/29) hükmünce tutumlu olmak ve müşriklerin düştüğü iktisadî sefaletten sakınmak gerekir.
Görülüyor ki burada, ürünlerin hasat günü, yani kesilip toplandıkları vakit, yerine getirilmesi gerekli olan değişmez bir hak bulunduğuna işaret edilmekte ve bunun verilmesi emredilmektedir. Ancak bu hakkın ölçüsü ve kimlere verilmesi gerektiği açıklanmayıp mutlak ve kapalı bırakılmıştır. Bunun zekat, yani öşür ve yarım öşür olduğu hakkında rivayetler varsa da, zekat âyetleri Medine'de nazil olmuş bulunduğuna göre, Mekke'de nazil olan bu âyetteki hakkın, ondan başka bir vacip sadaka olduğu ve miktarının belirlenmesinde, mükellefin israftan kaçınması kaydıyla kendi takdirine bırakılmış olduğu; bununla beraber, sadece hayırseverlik gereği verilecek nafile bir sadaka değil, bunda bir yükümlülük de bulunduğu açıklanıyor ki, yine Mekke döneminde nazil olan Zâriyât sûresindeki "Onların mallarında dilenci ve yoksul için bir hak vardır" (Zâriyât, 51/19) âyeti, aynı şekilde Meâric sûresindeki "Onların mallarında, isteyene ve isteyemediği için mahrum kalmışa belli bir hisse vardır" (Meâric, 70/24-25) âyeti, bunun daha genel bir açıklaması demektir ki, "sâil" (dilenci) ve "mahrum"a (yoksula, dilenemediği için mahrum kalana) verilecek bir hak olduğunu gösterir. Bununla beraber bu âyetteki hak, mutlak olduğu için, zekat emrinin yerine getirilmesiyle, bu hakkın da yerine getirilmiş olacağı, yani bu emrin, öşrü de kapsadığı açıktır.
"Cennât" üzerine atfedilmiştir. Önceki âyette ürünlerin, bundan sonra da hayvanların genel olarak helal olduğu açıklanıyor.
HAMULE, 'nın fethasıyla, yük götüren, ağırlık çeken yüklü demektir ki, çektiği yüke 'nın ötresiyle "humule" denilir. Bunu, dilimizde fethalı olarak (hamule) şeklinde söyleyenler, yanlış söylerler.
FERŞ, döşek demektir ki, burada kastedilen, döşek gibi yere döşenen, yatırılıp kesilen veya yünlerinden, kıllarından döşekler, yaygılar, sergiler, postekiler yapılan veya yeryüzüne serilip yayılan demektir. Yani en'âm denilen yumuşak (huylu) hayvanlardan da hamule ve ferş; yükler taşıyan ve yatırılıp kesilen şeyler yarattı. Allah'ın size helal kılıp rızık yaptığı şeylerden yiyin şeytanın izlerine uymayın. Uyup da, Allah'ın helal olarak belirlediği rızıklarınızı, müşriklerin: "Şu bahiredir (binilmez, sütü sağılmaz devedir), haramdır; şu sâibedir (puta adanmış devedir, sağılmaz ve binilmez) haramdır" dedikleri gibi (Bkz. Mâide, 5/103) haram kılmağa, kendi kendine helal-haram hükümler koymağa veya başkasının hakkına tecavüz etmeğe kalkışmayın. "Şeytan, sizin için apaçık bir düşmandır."
Yukarda geçtiği üzere Arap müşrikleri, Allah'a iftira ederek, ürünler gibi hayvanların da bazılarını; kâh erkeğini, kâh dişisini, kâh dişinin rahmindekini haram kılıyorlardı. İslâmî hükümler nazil olmaya başlayınca Resulullah ile mücadeleye kalkıştılar. Rivayet edildiğine göre hatipleri Mâlik b. Avf b. Ebi'l-Ahvası'l-Cüşemi idi. "Ey Muhammed, demişti, duyduk ki sen birtakım şeyleri helal kılıyormuşsun." Resulullah da buyurmuştu ki: "Siz birtakım şeyleri aslı olmadan haram kıldınız. Yüce Allah, şu sekiz eşi yenilmesi ve istifade edilmesi için yaratmış olduğu halde, sizin dediğiniz haram kılma nereden geldi, erkeğinden mi dişisinden mi?" Bu sual üzerine Mâlik b. Avf. erkeğinden diye sebep gösterse, erkeğin hep haram olması gerekecek; dişisiden diye sebep gösterse, bütün dişilerin haram olması gerekecek; rahimi sebep gösterse, ikisi de öyle olacak; haramlığı beşinci veya yedinci yahut herhangi bir nesile tahsis etse, bu neden, ne için? Hayret içinde kalıp susmuş. "Niye konuşmuyorsun?" buyrulmuş. Mâlik: "Hayır, sen söyle ben dinleyeyim" demişti. İşte "Hamule ve Ferş" olarak yaratılan ve yenilmesi helal kılınan hayvanlar açıklanarak buyruluyor ki: Yani, aşağıda olduğu gibi sekiz eş yarattı ki:
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |