6-EN'AM:

125-126-127-Kırâet : İbnü Kesir kırâetinde "yâ"nın sükûnu ile şeddesiz , şeklinde, diğer kırâetlerde ise şeddeli olarak okunur; şeklindeki "meyyit" ve "meyt" gibi, mânâ birdir. Nafi ve Âsım'dan Ebu Bekir kırâetinde ... "râ"nın kesriyle şeklinde, diğer kırâetlerde fetha ile şeklinde okunur. Biri doğrudan doğruya sıfat-ı müşebbehe, biri de mübâlağa olarak masdarla tavsîfdir ki, son derece dar ve ciddî olarak darlık, tıkanmış kalmış ve açılmaz, geçilmez tıkanıklık demektir. İbnü Kesir kırâetinde 'ın sükûnu ile "suûd"dan şeklinde; Âsım'dan Ebu Bekir kırâetinde "elif" ile den şeklinde; diğerlerinde (sad ve ayın teşdidi ve elifsiz olarak) okunur ki, öbürünün aslı bunun aslı da 'dür.

Şimdi Allah her kime hidayet diler, doğruca kendine erdirmek isterse İslâm için gönlünü açar. Hakkı ve hak teklifleri kabul için nefsine öyle bir yetenek verir ki, iman ve itaatle göğsü genişler, kalbi ferahlanır, neşeli olur. Bilinmektedir ki göğüs genişliği kuvvete, teneffüs ve tahammüle delalet eder. Göğsün açılması, geniş geniş nefes alması da kalbin ferahlanmasını gerektirir. Ve bu şekilde göğsün ferahlanması, hem kuvvet ve tahammülden, hem de sevinme ve ferahlanmadan kinaye olur. Burada İslâm için göğsün açılması da, nefse hakkı seve seve kabul etmeye hazır, engel ve zıtlıktan arınmış bir yetenek bahş etmekten kinayedir. Nitekim Peygamber (s.a.v)'e bu göğsün açılması hakkında soru sorulduğu zaman buyurmuştur ki, "Bir nurdur ki, Allah onu müminin kalbine atar, o da onunla ferahlanır, açılır". Bunun üzerine Ashab: "Ey Allah'ın Resulü, onun tanınacak bir emaresi var mıdır?" demişler, Resulullah da: "Evet, ebedilik evine yönelme, aldanma evi (dünya evi)nden uzaklaşma ve ölüme, gelmeden önce, hazırlanmaktır" buyurmuştur.

İşte Allah, hidayetini istediği kimsenin kalbine böyle bir nur verir, o kimse de iman ve İslâm ile son derece sevinir ve genişler. Hakkı kabul ve hak teklifleri yerine getirmekten canı sıkılmaz, zahmet ve ıstırap duymaz, tersine neşe ve sevinç duyar. Allah kimi de yolundan şaşırtmak ve saptırmak dilerse, göğsünü daraltır, sıkar, son derece tıkar bunaltır. Hem öyle normal ve kısaca bir yokuşa değil, sanki dik yukarı göğe tırmanıyormuş gibi olur. Göğe tırmanmak kendisine nasıl yapılması mümkün olmayan bir yük ve zahmet ise, iman ve İslâm, hakkı kabul ve itaat etmek de ona o derece güç gelir. İslâm ve doğruluk deyince canı sıkılır, daralır, bunalır. "Of" der, dayanır, tıkanır, yan büker, yoldan çıkar, içinden çıkılmaz bataklara batar gider. O artık genişlemeyi, doğrulukta ve selamette değil, eğrilikte ve felakette arar. İşte Allah, iman etmeyenlerin üzerine pisliği, o son derece nefret ve tiksinmekle karşılanması lazım gelen küfür, azab ve ıstırabını böyle göğsün daralması ve kalb tıkanmasıyla yükler ve tahsis eder. Böyle yardımsız bırakmakladır ki, Allah onları küfür pisliğinin, küfür azabının istilası altında bırakır. Ve bu (yani islâm) göğsün genişlemesi ile hakka itaat ve uymak Rabbinin dosdoğru, eğilmez, bükülmez yoludur, artık tefekkür edecek, düşünüp anlayacak olanlar için bu yolun bütün alametlerini, nişanlarını, belliklerini Kur'ân'da şüphesiz açıkladık ve beyan ettik. Bunları düşünen, hatırda tutup hayatında tatbik ederek giden kavim, zümre için hepsinin Rabb'ı olan Allah Teâlâ katında bir "dârüsselâm" (selâmet evi) vardır. Ve Allah onların o hayatta yaptıkları amelleri sebebiyle velîsi, veliyyü'l-emri, dostu, yardımcısıdır. es-Selâm Allah'ın güzel isimlerinden bir isim veya "selâmet" mânâsına masdar veya diye selam verip almanın ismidir ki, bu üç mânâdan her biriyle her korkudan sâlim "selamet evi, selamet vatanı" demek olur. O halde:

Şimdi şunu iyi düşün:


Geri Dön

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri