105-
Ve işte biz böyle âyetleri türlü türlü çevirip açıklarız. Gerçek
vecihleri ve çeşitli şekilleriyle ifade eder i'cazkâr, güzel bir nizam
ile halden hale devam ettirir, şekilden şekle koyarız. Bir taraftan
nurlar saçar, gözlerden geçirir, basiretler açarız; diğer yönden
bunları layık olmayan gözlere göstermez, basiretleri bağlar, körlük ve
karanlıklar içinde bırakırız. Bu tasrif ve tasarrufu şu sonuç ve hikmet
için yaparız ki sen ders görmüşsün, çok okumuşsun (yani bu, âyetler ve
Kur'ân tahsil etmeye ve incelemeye dayanan birçok ilimler ve bilgiler
ile ilgilidirler. Bir ümmî okuma yazma bilmeyen bunları bilemez ve
bunlar vahyile de olmaz. Demek ki sen kimsenin haberi olmadan gizlice
ders almışsın) desinler. İbnü Kesir ve Ebu Amr kırâetlerine göre
müdârese etmişsin, yani kitap ehli, okumuş birtakım kimselerle müzakere
etmişsin, bu bilgileri o şekilde ediniyorsun ve söylediklerini vahyile
değil, o müzakere ile söylüyorsun desinler. İbnü Âmir kırâetine göre
okunması halinde, bunlar, yani senin okuduğun şeyler zamanı geçmiş,
bugün için hükmü kalmamış eski şeyler desinler. Hasılı bunlardan birini
söyleyerek, hem Kur'ân'ın önemini ve senin bir ilm-i ledünnîy (Allah
bilgisi ve sırları ilmin)e ermiş olmanı gizli kapaklı itiraf, hem de
vahy ve peygamberliği inkâr ile küfür ile Allah'a ortak koşmada ısrar
etsinler. Buna karşılık biz de bu âyetlerin mânâsını bilecek olanlara,
ilim şanından bulunanlara beyan edelim ve açıklıyalım:
106-107-Ey
Muhammed! Sen Rabb'inden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilâh yok,
O'na bak, ve müşriklerden yüz çevir, ne derlerse desinler bakma. Allah
dileseydi onlar da müşrik olmazlardı, imanı isteklerine bırakmaz, ortak
koşmaktan korur, zorla mümin yapardı. Mademki müşriktirler, demek ki
Allah imanlarını dilememiş ve onları şirkten ve şirkin gereklerinden
korumamıştır. Biz seni onların üzerine bekçi de tayin etmedik. Şu halde
ne onları ortak koşmaktan, ne başlarına gelecek felaketten
koruyabilirsin, ne de bundan dolayı sorumlu olursun. Ve sen onlar
üzerine vekil de değilsin. Onlar tarafından vekil değilsin ki, iyilik
veya kötülüklerine, işleri idare etmek için onlara bakasın. Allah'ın
vekili de değilsin ki, şirklerinden dolayı üzerlerine çullanıp Allah'ın
onlara yapacağı azarlama ve cezayı veya düzeltmeleri yapmak yetkisini
taşıyasın. Kısaca sen ancak Allah'ın emirlerini ve hükümlerini tebliğ
ve haber vermekle yükümlü bir elçisin. Bunun için Rabb'ından sana ne
vahyedilirse ona uy ve Allah'a ortak koşanlara bakma.
Ey
inananlar!